Bugünlerde Ankara'daki diplomatların büyük bir bölümü operasyon toto oynuyor.
ABD, Rusya ve İran'ı bir yana bırakırsak, Suriye'nin kuzeyinde özel kuvvet, istihbarat görevlisi, askeri gözlemci, adına ne derseniz, fiziken bir şekilde varlık gösteren Batılı ülkelerin kimi diplomatlarından bile farklı yorumlar duyabiliyorsunuz.
Bir tanesi, "ben Türkiye'nin blöf yaptığını düşünüyorum; daha önce de yapacağım dedi yapmadı," derken; bir diğeri, "biz, olup olmaz mı diye değil, ne zaman olacak diye bakıyoruz," dedi.
Bir başkası ise, "Türklerin çok uzun zamandır bazı talepleri vardı ve bunlar yerine gelmeği için bir nevi bıçak kemiğe dayandı türünden bir mesaj alıyoruz," dedi.
Türk tarafıyla konuştuğunuzda ise, "çok net mesaj verdik; gerisi onlara kalmış" türünden bir kestirip atma hâli hissediyorsunuz.
Tabii konu öyle "kestirip atılamayacak" kadar çetrefil bir sorun. Ancak anladığım kadarıyla, Ankara hem Washington hem de Moskova'ya "ya gereğini yapın ya da biz yapacağız" şeklinde mesajlar vermiş. "Ne yapacaksanız da en kısa zamanda yapın" diye de tembih etmiş.
Mesele şu ki, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan neredeyse son iki yıldır sürekli "bir gece ansızın gelebiliriz" dediği için; taraflar son günlerde yine gündeme gelen bu söylem ve diplomatik kanallardan giden mesajların bu kez ne ölçüde ciddi olup olmadığını ölçüp biçmeye çalışıyor.
Washington ve Moskova'nın olası bir kara operasyonuna itirazları güçlü bir şekilde devam ediyor olsa da, özellikle Ukrayna savaşıyla değişen şartlar Ankara'nın elini biraz güçlendirmişe benziyor.
Yani operasyon tehdidi bu kez işe yarayıp, Washington ve Moskova'nın sahada Türkiye'yi tatmin edecek bazı adımlar atmaya yanaşması söz konusu olabilir.
Yaptırımlara katılmadığı için Rusya'ya bir nevi nefes borusu sağlayan Türkiye Kremlin'in karşısına daha güçlü olarak oturabilir. Rusya'nın savaş nedeniyle Türkiye'ye kısmi "bağımlılığı" arttığı ölçüde Suriye'de kendi istediğini dikte ettirme gücü azalmış olabilir. Yani Türkiye'nin savaş nedeniyle verdiği desteği kaybetmemek uğruna Suriye'de tutum değişikliğine gidebilir.
Ukrayna faktörü bu kez tersten ABD için de geçerli. Türkiye'nin daha fazla Moskova'ya yanaşmasının önüne geçmek isteyen Washington, bu kez Ankara'nın taleplerine daha sıcak bakabilir.
Her ne kadar bir kaynağım "biz açık mesaj verdik; gerisi onlara kalmış" deyip topun karşı tarafın sahasında olduğunu ima etse de; bence toplar, taraflar arasında gidip geliyor; yani Ankara bir yandan Washington bir yandan da Moskova ile müzakere halinde.
ABD, olası bir operasyon halinde hem kendi sivil-askeri personelinin güvenliği hem de IŞİD'le mücadelenin olumsuz etkileneceği açısından endişelerini iletmiş durumda. Türkiye ise "merak etmeyin ikisine de dikkat ederiz," diyor.
IŞİD'e mücadele demişken; aslında ABD ve Avrupalı güçler açısından temel mesele, binlerce IŞİD'linin tutulduğu kamplar. YPG de zaten hapishane nöbetçiliği üzerinden prim yapıyor. Yoksa Türk kaynaklara göre son dönemlerde IŞİD'le mücadele adına fazla bir faaliyeti bulunmuyor. Ancak özellikle Avrupalılar, IŞİD'liler kaçıp, sağa sola dağılıp sonra kendi ülkelerine gelip orayı burayı patlatırlar mı endişesi taşıyor.
Ankara'nın "siz merak etmeyin, bu konuya dikkat ederiz" mesajı ne anlama geliyor; orası flu.
Ancak görünen o ki şu ana kadar ABD ikna edilebilmiş değil.
Öte yandan ABD'nin elindeki en önemli kart da F-16 satışı. Yönetim, "F-16'lar Yunanistan'a karşı kullanılamaz" türünden şartları kaldırıp Türkiye'nin gönlünü yapmaya çalışıyor ama başta Temsilciler Meclisi Dışilişkiler Komisyonu Başkanı Menendez olmak üzere pek çok Kongre üyesinin satışa itirazı sürdürüyor. Olası bir operasyonun F-16 satışını riske atması sözkonusu. Tabii Türkiye de ihtimal buna karşılık elinde İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği kartını tutuyor.
Bu arada Batı kanadının bir başka önemli karın ağrısı ise, Türkiye'nin talepleri ile neyi hedeflediği, bu taleplerin yerine gelmemesi durumunda operasyonla ne amaçladığı.
YPG'nin sınırın 30 km güneyine itilmesi, Suriye'nin kuzeyinde kurmak istediği özerk yapılanmaya darbe vurmuş olacak.
Boşaltılan sınır bölgelerine Türkiye'deki Suriyeli Arap mültecilerin yerleştirilmesiyle, özerk yapılanma süreci bir darbe daha yiyecek. Batı kanadının itirazının bir boyutunu da işte bu olası "nüfus oynamaları" oluşturuyor.
Rusya'ya gelirsek; Ankara'nın "YPG ile ilgili taahhütlerinizi tutmadınız" şikayetine karşı; onlar da Ankara'nın köktendinci terör örgütlerini zaptı rapt altına alma taahhüdüne uymadığını söylüyor. Ancak Ruslarla müzakereler çok daha çetrefil bir hal alabilir. Sızan bazı haberlere göre, Rusya, Ukrayna savaşıyla ilgili bazı tavizler karşılığında operasyona yeşil ışık yakabileceğine dair sinyal vermiş.
Operasyona göz yumma karşılığında bir şeyler istemeleri elbet şaşırtıcı olmazdı. Misal, Nisan ayında Suriye'den Ukrayna'ya savaşçı taşımasın diye Ankara hava sahasını Rusya - Suriye uçuşlarına kapattı. Bu konunun Rusları çok sinirlerdirdiğini ve sürekli gündeme getirdiklerini biliyorum. Ancak taleplerinin bununla sınırlı kalacağını sanmıyorum. Ukrayna savaşı nedeniyle uygulanan yaptırımları delmek için bir takım teklifleri gündeme getirmek için hiç bir fırsatı kaçırmıyorlar.
Öte yandan, Rusya ile müzakerelere şimdi bir de "Suriye ile diyalog" faktörü girmiş durumda.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Vladimir Putin'le Ukrayna liderini masaya oturtmaya çalışırken, Putin de Erdoğan'la Beşar Esad'ı masaya oturtmak için arabuluculuğa soyunacak.
Yani gerek ABD ile gerekse Rusya ile yapılan çok katmanlı müzakereler var.
İşin elbet bir de seçimler boyutu var. Her ne kadar kara harekatı Türkiye'de gerçekleşen iki terör saldırısı üzerine gündeme geldiyse de, Türkiye'nin yabancı muhatapları seçim faktörünü de gözardı etmiyor. Özellikle Batı kanadı, iktidarın derdinin seçimlere giderken milliyetçi oyları konsolide etmek olarak görüyor.
Özetlemek gerekirse, harekata güçlü itirazını sürdüren ABD'nin Ankara'yı tatmin etmek için sahada bazı adımlar atması gündeme gelebilirken, -ki bunların yeterli olup olmayacağı da kuşkulu -Rusya'nın ise sınırlı bir operasyona yeşil ışık için sıkı bir müzakere içinde olduğu söylenebilir.