Joe Biden yönetimi göreve geldiği andan itibaren Türkiye'ye "benim için sandığın kadar önemli değilsin" mesajı veriyor. Üst düzey temas çok azaldı. Hatta geçen sene ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın Türk muadili ile Washington yerine New York'ta görüşmesi bile sembolik açıdan bu soğukluğun bir göstergesi sayılmıştı. Türk tarafı, yüz yüze temaslar, ziyareretler için bastırıyordu. Hayır; illa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Biden'la fotoğraf verip şov yapsın diye değil. Tersine her alanda bakan düzeyinde görüşmelerin artması bozulan ilişkilerin daha iyi yönetilebileceği gerekçesiyle isteniyordu.
Amerikalılar çok istekli olmadılar. İte kaka geçen sene başında bir stratejik mekanizma kuruldu; o da yavaş işledi.
O nedenle Blinken'ın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nu Washington'a daveti önemli.
18 Ocak'ta yapılacak görüşmenin gündeminde pek çok konu var ama, en önemlilerinden biri F-16 savaş uçağı satışı.
Her şeyden önce şunun altını çizeyim. Türkiye 5. jenerasyon F-35 savaş uçağı programından çıkartıldıktan sonra, madem öyle ben yeni F-16 alayım diye kendiliğinden inisyatif almadı. Washington'dan gayri resmi kanallardan gelen sinyallerden; yani böyle bir talep gelirse yönetimin de olumlu bakacağına dair mesajlar üzerine 40 yeni F-16 alımı ile 80 uçaklık modernazasyon kiti talebinde bulunuldu.
Kanımca Amerikalılar kendilerince akıllı bir strateji izlediler. Türkiye'nin F-35 ortak programına yaptığı finansal katkılar, artı parası ödenmiş olmasına karşın Türkiye'ye verilmemiş iki F-35 uçağına karşı Türkiye'nin özellikle maddi mağduriyeti giderilirken, ABD üstüne satış yapmış olacaktı. Bu ikisi arasında ne tür bir bağlantı kuruldu bilgi edinemedim. Ama F-16 satışı ile Türkiye'nin F-35 programından çıkarılış şartlarına dair görüşmelerin parallel yürütüldüğünü biliyorum.
Yönetimin satışa olumlu baktığına dair açıklamalar, Türk - Amerikan savunma işbirliğinin canlanması, bunun da ilişkilere yeni bir enerji vermesi olasılığı, temkinli bir iyimserlik havası doğurmuştu.
Rusya'nın Ukrayna'ya saldırması, özelikle Kongre'deki Türk karşıtı havanın biraz dağılması açısından bir fırsat penceresi açmıştı. Türkiye'nin çok kısa sürede Boğazları kapatması, Bayraktarların ilk günlerdeki başarısı derken, Ankara'nın daha fazla Ukrayna yanlısı görünmesi Kongre'den gelebilecek itirazları yumuşatabilecekti. Üstelik yönetim Kongre'ye, "bu satış NATO'nun doğu kanadının Rusya'ya karşı güçlendirilmesi için önemli" diyebilecekti.
Ancak savaşın uzaması bu fırsat penceresinin ardına kadar açılmasına değil, tam tersine kapanmasına götürecek bir sürece soktu. Türkiye'nin Rusya'ya nefes borusu açması, üstüne NATO genişlemesini bloke etmesi, apartta bekleyen Türk karşıtı lobilerin elini rahatlattı.
O arada, ABD'ye giden Yunanistan Başbakanı Miçotakis, "bu saldırgan Türklere uçak satmayın" dedi, döner dönmez de F-35 alımı için başvurdu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan "daha da Miçotakis'i tanımam" deyip, Miçotakis'i haklı çıkarırcasına "bir gece ansızın gelebiliriz" dedi; üstüne de Türk Tayfunlarının Atina'yı vurabileceğini söyleyince ne oldu?
Amerika'daki senatörler, "Türkiye'ye F-16'ları satarak çok iyi iş yapmış olacağız" mı dedi? Tabii ki öyle demedi.
Bana sorarsanız, kim ki Türk karşıtı lobilere para veriyor, büyük enayilik yapıyor. Lobilerin tek yapması gereken, Erdoğan'ın iki güne bir yaptığı Batı karşıtı çıkışları, İçişleri bakanınkileri de ekleyerek Kongre üyelerine mail atmak. Bir nevi Erdoğan Türk karşıtı lobilere çalışıyor bile denebilir.
Sonuçta seçimlere dönük bu abartılı çıkışlar, F-16 satışına Yunanistan şartının getirilmesine yol açtı. Neyse ki, bu şartlar çıkartıldı ama bu sefer de İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğinin onaylanması şartı getirilmiş gibi duruyor.
ABD'den gelen haberlere bakılırsa, yönetim satış için geçen hafta Kongre'ye gayri resmi bildirimde bulunmuş durumda. Yönetim bu süre içinde gelen sorulara cevap verecek, itirazları gidermeye çalışacak. Bunu gönderirsem, Kongre'den rahat geçer dediği anda da resmi bildirimde bulunacak.
Amerikan basınına göre, Kongre üyeleri satışı İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğinin onayı şartına bağlayacaklar.
Birkaç ay öncesine dönersek, Amerikalılar Türk tarafına ufak ufak, "biz yönetim olarak ikisi arasında bağlantı kurmasak da bu iş Kongre'ye geldiğinde önümüze çıkarılacak itiraz gerekçeleri arasında NATO genişlemesinin geciktirilmesi de olacak" diyorlardı. Mesaj açıktı: "İsveç ve Finlandiya üyeliğinin onaylanması Kongre'deki itirazların giderilmesi için çok yararlı olur."
Ankara ise ikisi arasında bir bağ olmadığını, özellikle İsveç, Türkiye'nin taleplerini yerine getirdiği anda üyeliğinin önündeki engelin kalkacağını belirtiyordu.
Türkiye ne resmi ne de gayriresmi F-16'larla NATO genişlemesi arasında bir bağlatı kurulmasını kabul eder görünebilir. Zira, o zaman İsveç, "senin derdin benle değil, Amerika'yla" der ayağını sürür.
Ama Ankara sadece birkaç kulağa "Sen F-16 satışını onayla, ben de illa NATO üyeliğini onaylayacağım" demiş yada diyecek olabilir.
Her halûkarda bu aşamada Ankara görünürde topu tamamen Yönetime atmış, "Kongre'yi ikna etmek, yada bypass edip doğrudan satışı onaylamak onların elinde," havasında.
İşte bu noktada Yunanistan'a F-35 satışı gündeme geliyor. Eski Washington büyükelçisi Namık Tan'a göre, yönetim iki satışla ilgili gayri resmi bildirimi aynı anda yaparak, ikisini birbirine bağlantılı hale getirdi. Yani Yönetim Kongre'ye, "Yunanistan'a F-35 satıp, Türkiye'ye F-16 satmamazlık yapamam," diyecek. Yunanistan'ın (ülkedeki seçimleri de hesaba katarsak) biran önce F-35'lere kavuşma hevesi belki de bir anlamda Türkiye'ye F-16 satışının önünü açacak.
İki satışın da gerçekleşmesi halinde, Ege'de iki ülkenin hava gücündeki dengenin nasıl etkileneceğini savunma uzmanlarına bırakıyorum.
ABD Atina'ya F-35 satarak, Türkiye'ye F-16 satışını garantiye alırken, bir yandan da Ankara'ya "Sana vermediğim ileri teknolojili uçağı Atina'ya veriyorum," mesajını da vermiş olacak.
Barçın Yinanç kimdir? Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı. Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi. 2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti. Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi. Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor. Aralık 2020'de itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor. |