Millet İttifakı'nın Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin dış politika bölümünde “iç işlerine karışmama” gibi uluslararası ilişkilerin en temel ilkelerinden birinin, bir değil iki defa yer almasına şaşırmamak lazım.
Daha metnin başında “başta komşularımız olmak üzere” içişlerine karışmama ilkesinin Millet İttifakı’nın dış politikasının temel esaslarından biri olacağı vurgulanıyor.
Bu vurgu çok doğal, zira AK Parti iktidarı, Cumhuriyet’in özellikle de komşuların içişlerine karışmama ilkesini, öyle gizliden gizliye, alttan alta, çaktırmadan değil, herkesin gözüne sokarcasına terk etti.
Ne zaman? Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun dışişleri bakanlığı ve başbakanlığı döneminde.
AK Parti iktidarı, bir komşu ülkede, Suriye’de rejimin devrilmesi için, öyle böyle değil, canla başla çalıştı. Bunun için, hadi diplomatik dille söyleyeyim, kendilerine “ılımlı” görünen, ama sahada kafa kesen cihatçılara dönüşen gruplara göz kırpıldı.
IŞİD’ın Kobane kuşatmasına seyirci kalınarak, tüm dünyada Türkler “laik Kürt gruplarını” kafa kesen cihatçılara tercih ediyor izleniminin yerleşmesine neden olundu.
Suriye’de muazzam bir hesap hatası yapıldı. Başta ABD, Batı’nın rejim değişikliğinden çark ettiği okunamadı; bugün yarın Beşar Esad düşer zannedildi. O çok küçümsenen Cumhuriyet’in yetiştirdiği diplomatlar doğru okuma yapıp, uyardılar da, dinleyen olmadı. Çünkü iktidarın ideolojik saplantıları onları kör etmişti.
O nedenle, Millet İttifakı, Mutabakat Metninde “ideolojik yaklaşımlara dayalı uygulamalara” son vereceğiz diyor.
Peki AK Parti’nin dış politikasının ideoloğu kimdi?
Bildiniz “Stratejik Derinlik” kitabının yazarıydı.
Nasılsa Beşar Esad iki güne düşer, Suriyeli “misafirlerimiz” de üç güne döner diyerek, sınırları sonuna kadar açan, Dışişleri’nde Suriye’den gelen mülteciler konusunda daha temkinli dikkatli olunması taraftarı kendi memurlarının uyarılarına kulak tıkayan da aynı kişiydi.
Sonuç, Suriye’nin stratejik derinliğine girelim derken, stratejik bataklığa batmak oldu.
Suriye’nin, herhangi bir diğer komşu ülke gibi dış politika bölümünde değil, metnin göç bölümünde yer alması zaten yaratılmış olan garabeti net bir şekilde ortaya koyuyor.
Millet İttifakı, 2014 Geri Kabul Anlaşması ile 18 Mart 2016 Mutabakatı’nı gözden geçireceğiz vaadini göç bölümünde de tekrarlamış. Bu anlaşmalar imzalanırken, kim başbakan idi?
Metinde bölge ülkelerinin de içişlerine karışılmayacağı vurgulanırken, “aralarındaki sorunlarda ‘taraf’ değil ‘çözümleri kolaylaştıran’ olacağız” denmiş.
Denir tabii. Sadece 100 yıllık Cumhuriyet değil asırlık Osmanlı diplomasi geleneğinin de getirdiği birikimin sonucu ortaya çıkan Araplar arası gerilimlerde taraf olmama ilkesi, AK Parti iktidarında “pasif dış politika olarak küçümsendi.” Arap ayaklanmaları ideolojik saplantılar nedeniyle yanlış okundu. Siyasal İslam tüm Arap coğrafyasına hâkim olacak sanıldı. Davutoğlu, o dönem Orta Doğu’da değişimin öncüsü de sözcüsü de lideri de biz olacağız, dedi.
Bir başka örnekten gidelim.
Mutabakat metninde “Dışişleri Bakanlığı’na personel alımlarında objektif, güvenilir, siyasi tercihlerden uzak, ehliyete ve liyakate dayalı kapsamlı bir sınav sistemi getireceğiz” deniyor.
Malum, Bakanlığı Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi, ODTÜ, Boğaziçi gibi “elit okulların” mezunları yerine “Anadolu’ya” açacağız gerekçesi altında, Gülencilerin sızmakta en zorlandıkları kurumların başında gelen Dışişleri’nin sınav sistemi sulandırılarak, sızmalara açık hale getirildi.
Kapıyı aralayan kısa süreliğine Dışişleri Bakanlığı yapan Ali Babacan, kapıyı ardına kadar açan ise Davutoğlu oldu.
Darbe sonrası hapis yatanlar, Babacan - Davutoğlu ikilisinin en yakınlarında çalışan “diplomatlardı.”
Sonuç olarak Millet İttifakı’nın yol haritasına, seçimlerin kazanılması durumunda karar alma süreçlerinin nasıl işleyeceğine dair yapılan tartışmalarda meselenin sadece partilerin oy potansiyelleriyle sınırlı olmadığını hatırda tutmakta fayda var.
“Beni dikkate alınmazsam kriz çıkar” diyenlere, “Sen neyi bozduysan biz onu düzeltmek için iktidara geliyoruz ” demekte fayda var. Bu anlamda liste çok uzun.
“Ama efendim bir oy bir oydur.”
O kadar da değil.
Barçın Yinanç kimdir? Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı. Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi. 2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti. Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi. Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor. Aralık 2020'de itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor. |