Tunç ve Aslıgül Üğdül çiftinin Dışişleri’ndeki 40 yılını anlatan “Diplomasi Cephesi; Hariciyeci Bir Çiftin 40 yılı” geçen ay raflarda yerini aldı.
Kitap yakın dönemde emekli olan büyükelçi Tunç Üğdül tarafından kaleme alınmış olsa da, kendisi gibi emekliye ayrılmış olan Büyükelçi Aslıgül Üğdül’ün de hayat hikâyesi ve gözlemlerini içeriyor. İki çocuklu, (ve kedili) karı koca diplomat bir çiftin hayat ve meslek hikayesi anlatılıyor ki; bu anlamda yanılmıyorsam bir ilki oluşturuyor.
Diplomat nasıl olunur, diplomatlık nasıl bir meslektir, hangi merhalelerden geçilir, artıları eksileri nelerdir gibi sorulara verdiği yanıtlar açısından özellikle diplomat olmayı düşünen gençlerin ilgisini çekecektir.
Diplomat çiftin görev yaptığı coğrafya ve konulara dair Türkiye’nin tutumu, karşı karşıya olduğu güçlükler, Ankara’nın yaptıkları, yapamadıkları, yapması gerekenlerle, yapılmaması gerekenleri kapsayan, bilgi ve analizler, dış politika konularına derinlemesine vakıf olmayanların da rahatça anlayacağı bir dille yazılmış. Kıbrıs sorunu, Türkiye’nin AB’yle ilişkileri, Balkanlar, Arap Baharı, 1915 olaylarının 100. yıldönümü öncelikli konuları oluşturuyor.
Bu çerçevede özellikle Üğdül’ün ifadesiyle “İslamcı söylemlerin bir retorik olmaktan çıkıp, Türk dış politikasının başlı başına bir parametresi” olmasının yol açtığı olumsuz sonuçlara dair bölümün ilgi çekeceği muhakkak.
Hariciye’deki 40 yılın yarısı AK Parti iktidarında geçtiği için, kitap Dışişleri Bakanlığı’nın bu süre içinde geçirdiği evrime ışık tutması açısından da tarihe not düşüyor. Tunç Üğdül bu anlamda da eleştirisini sakınmamış. Dışişleri’nin etkinliğinin zaman içinde ne şekilde azaldığını, bunun sonuçlarına ilişkin veri ve görüşlerini çeşitli örnekler üzerinden anlatan Üğdül’ün bazı tespitlerini özellikle 15 Temmuz darbesinin yıldönümünün yaklaşmakta olduğu şu günlerde paylaşmakta yarar görüyorum:
-Bakanlığa esas müdahaleler AKP döneminde özellikle 2005-2006’dan itibaren yapılmaya başlanmış, cemaat veya “Hizmet Hareketi” olarak da bilinen paralel yapılanma, devletin diğer kurumlarında olduğu gibi Dışişleri Bakanlığı’nda da, kilit noktalara siyasi otoritenin desteğiyle yerleştirilen adamları aracılığıyla örgütlenmiştir.
-Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesiyle beraber, dış politika konularında Başkanlık düzeyinde yetki sahibi kılınan danışmanların Dışişleri Bakanlığı’nın icraatlarına, dış politika konularına müdahaleleri, Bakanlığın etkinliğini azaltan ve eşgüdüm sorunları yaratan ilave bir unsur olarak ortaya çıkmıştır. Dışişleri, daha ziyade dışarıda alınan kararları uygulayan, görüşme notlarını hazırlayan, yaptığı açıklamalarla icraatlara savunma üreten bir konuma indirgenmek istenmiştir.
Üğdül, “bir kısmı görev için ehil oldukları tartışmalı olan, diplomasi mesleği ve bakanlık deneyimi bulunmayan, dış politika bilgileri de sınırlı kişilerin” dışardan büyükelçi olarak atanmasını da eleştirisi konusu yapıyor.
“Aslında tüm Türk bürokrasisi siyasallaştırılırken, devletin oturaklı valilerinin pratikte önce AKP il başkanlarına tabi kılındıkları, daha sonra da son derece partizan şahıslar arasından atadıkları bir dönemde Dışişleri Bakanlığı’nın da bundan kendisini kurtarabilmesi esasen son derece güç olacaktı. Keza Bakanlık’ta atamalara ve terfilere bakan servislerin başına da Dışişleri’nin iç ve dış teşkilatı hakkında bilgi ve deneyimi bulunmayan parti mensubu ve yandaş bürokratların getirilmesi sonuçları itibariyle bakanlığın kurumsal kültürüne zarar veren uygumalar arasında sayılabilir.”
Üğdül’e göre Hariciye geleneğini zayıflatıp takatten düşüren en önemli etken dış politika tercihlerinin büyük ölçüde iç politikaya endeksli olarak yapılması oldu.
“Siyasi erk yukarıdan aşağıya dış politikayı iç politika amaçlarının sağlanmasında tamamlayıcı bir unsur olarak görüp çoğu kez buna göre davranmıştır.”
Üğdül, eleştiri oklarını AK Parti iktidarı boyuna görev yapan bakanlara yöneltmekten de geri durmamış.
“..kriz dönemlerinde ilgili ülkelerden ve ülkemizden siyasetçiler birbirleriyle tartışırlarken, Dışişleri Bakanımızın bir anlamda ‘yangın söndürücü’ rolü üstlenip diyaloğu ihya edici, köşeleri yumuşatıcı roller üstlenmesi gerekirken, yine iç siyaset kaygılarıyla sanki elinde bir alev makinesi varmışçasına en ön safta, en sert en popülist açıklamaları yapabildiği dahi görülmüştür.”
Üğdül’ün dikkat çektiği bir başka olumsuzluk da Dışişleri’nde demokratik tartışma ortamının kalmamış olması:
“Ben meslek hayatımın çok büyük bölümünü Dışişleri mensubu diplomatların tarafsızlığına ve profesyonel yetkinliklerine siyasal iktidarların saygı gösterdiği dönemlerde yaşadım. Bu da mesleğimize bir anlamda dokunulmazlık sağlıyor, fikirlerimizi çok daha özgürce ortaya koymamıza ve dış politika seçeneklerimize yönelik olarak da iç siyaset konularından bağımsız ve ulusal çıkar temelli girdiler yapabilmemize imkân veriyordu.”
Tunç - Aslıgül Üğdül’ün kariyerlerinin başındaki o demokratik tartışma ortamının yerinde yeller esiyor. An itibariyle bakanlıkta kimse inisiyatif kullanmak istemiyor. Her şey bakan katına havale. Hoş kararlar bakan katında da alınmıyor; oradan da direk Beştepe’ye.
Özellikle genç nesillerin kendilerini o “dişlinin bir parçası olarak” hissetmelerini sağlayacak, deneyim kazanmalarına imkân verecek, usta-çırak ilişkisini de içeren çalışma biçimi son derece zayıflamış durumunda.
Aslında bu bağlamda, Üğdül’ün “ben, ben, ben” demeyip, kitabının pek çok yerinde çalışma arkadaşlarına ismen vurgu yapması takdire şayan. Zaten sanırım, geride bıraktığı çalışma arkadaşları ve bakanlık kurum kültürünün gücüne olan güveni nedeniyle de kitabı olumlu bir gözlemle bitirmeyi tercih etmiş:
“Dışişleri Bakanlığı bakımından da tüm hırpalamalara rağmen kurumsal kapasite hala yerli yerindedir. Nitelikli kadrolar oradadır. Müsteşarlık/Genel Sekreterlik makamının ihyasıyla birlikte, Bakanlık da kendini yeniden bulacak, dış politikamıza gereken katkıları yapacaktır.”
Barçın Yinanç kimdir?Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslarası İlişiler Bölümü’nü bitirdi.1990’da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu’nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu’nda çalıştı.Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar’dan Ortadoğu’ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.2004 yılında İstanbul’a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News’da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010’dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor.AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye’de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası’na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor. Aralık 2020’de itibaren T24’te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş’la birlikte “Dış Politika ile İçli Dışlı” adlı programı yapıyor. |