Geçmişte dış temsilciliklere yapılan siyasi atamalar son derece sınırlı sayıda iken, AK Parti iktidarında siyasi atama istisna olmaktan çıkıp genel uygulama haline geldi.
Özellikle 2009 sonrası yapılan atamalarla, büyükelçiler arasında siyasi atamaların oranı yüzde 27'ye yükseldi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu eleştiriler karşısında, siyasi atamaların çok başarılı olduklarını savunsa da, eldeki bilgiler tersini gösteriyor.
Bırakın başarılı performansı, çoğu isim diplomatlık mesleğinin inceliklerine vakıf olmadıkları için, yaptıkları hatalarla ikili ilişkilere darbe vurup, üstüne Türkiye'nin saygınlığına gölge düşürüyorlar.
Misal, Ömer Faruk Doğan o kadar başarılı olsaydı, geçen yaz atandığı Fas'tan apar topar erken çekilmezdi. İşin ilginç tarafı, siyasi atamalarda başarı değil başarısızlık bir kriter haline gelmiş gibi. Hatta kötü performans cezalandırılacağına, ödüllendiriliyor.
Zira Ömer Faruk Doğan daha önce de iki ayrı başkente atanıp, görev süresini doldurmadan merkeze çekildi.
2012-2015 yılları arasında Yaounde büyükelçisi olarak görev yapan Ömer Faruk Doğan oradaki vukuatları nedeniyle görev süresini tamamlamadan merkeze çağrıldı. Kötü performası ise 2016'da Tunus'a atama olarak "ödüllendirildi."
Ancak yol yöntem bilmediği için Tunusluları da rahatsız eden Doğan yaptığı siyasi bir hatayla hem konuk ülkeyi hem de Ankara'yı kızdırınca, yine erkenden merkeze çekildi. Gerçi, yalvar yakar, iki, üç ay uzattırdığı için, "zaten görev süresi 3 yıldı" diyormuş. Ama büyükelçilerin yurt dışı görev süreleri 4 yıldır; ki bu siyasi atamalar için de geçerli değil. Çin'e giden kariyer dışı büyükelçi Abdulkadir Emin Önen 6. yılını doldurduktan sonra, o da daha bu ay merkeze alındı.
Ömer Faruk Doğan'ın Tunus'taki kötü performansının ödülü ise Fas oldu. Bu duruma eşinin akrabalarından, babasının Saray'la yakınlığı dışında bir açıklama bulmak mümkün değil.
Zira uzun yıllardır merkezde olup atanmayı bekleyen kariyer büyükelçinin sayısı 100'e yaklaşmış durumda. Bakan Çavuşoğlu, deneyim sahibi büyükelçileri ikinci kez atamak yerine, kariyer dışı siyasi atamalarla, ilk kez büyükelçi olacaklara öncelik tanıyor; bu da merkezdeki bankamatik büyükelçilerde yığılma yaşanmasına neden oluyor.
Ömer Faruk Doğan'ın erken çekilmesine dair rivayetler muhtelif. Yaklaşık beş ay önce verdiği mülakatta Fas için son derece hassas Batı Sahra sorunu konusudaki sözlerinin rol oynadığı söyleniyor.
Batı Sahra sorunu Fas'ı komşusu Cezayir'le karşı karşıya getiren bir konu. Batı Sahra İspanya sömürge yönetiminin sona ermesinin ardından 1975 yılında Fas tarafından işgal edilmiş. Fas bölgenin kendi yönetiminde kalması gerektiğini savunurken, Polisario Cephesi Sahra halkının bağımsız olarak "Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti" adı altında kendi kendini yönetmesini istiyor. Polisario Cephesi'ne Cezayir destek veriyor.
Konu hassas ve Türkiye'nin de Fas'ı desteklerken, Cezayir'i karşısına almayacak ince bir diplomatik tavır sergilemesi gerekiyor.
Anladığım kadarıyla Ömer Faruk Doğan röportajda bu dengeyi tutturamıyor ve hızını alamayıp çok fazla Fas'tan yana bir tavır sergiliyor. Bu röportaj Cezayir'de (ki oradaki büyükelçi de bir siyasi atama) tepki yaratıyor.
Ömer Faruk Doğan belki bu nedenle yada başka bir nedenle çekildi; her hâlükârda görevinde bir yılını tamamlamadan merkeze dönmüş durumda.
Aslına bakarsanız, Fas, daha ilk baştan "vukuatlı" olduğunu bildiği bu atamadan çok da memnun kalmamıştı.
Zaten Afrika ve özellikle de Arap ülkeleri, özellikle de Arap baharından sonra yapılan siyasi atamalardan rahatsızlık duyuyor. Nedeni basit. Kariyer diplomatlar, muhalif gruplarla temaslarını merkezi hükümeti rahatsız etmeden yürütüyorlar.
Müslüman Kardeşler'le görül bağının ötesinde yakın dirsek temasında bulunan AK Parti'nin siyasi atamaları ise muhalif gruplarla ilişkiler açısından hassasiyet yaratıyor. Yani daha atanmadan önce kendilerine dönük kuşkucu, mesafeli bir yaklaşım bulunuyor.
Bir de gelen isimler, sadece siyasi meselelerde değil en basit protokol kuralları konusuda bile yol yöntem bilmeden hareket edince, AK Parti'nin siyasi atama yapması ilişkilere yarar değil zarar getiriyor. Fas yönetiminin Maraş depremlerinden sonra yardım konusunda çok heveskâr davranmadığı söyleniyor.
Fas'ın gösterdiği mesafeli yaklaşımın genel anlamda tüm Orta Doğu ve Arap camiası için geçerli olduğu söylenebilir. Geçmişte bu ülkelerdeki muhafazakâr ya da laik, toplumun tüm kesimlerindeki Türkiye'ye dönük olumlu duygular AK Parti'nin İhvan politikası nedeniyle tersine döndü; laik kesimler, yönetici, elit ve aydın kesimler, hayat tarzlarına tehdit olarak gördükleri Müslüman Kardeşler'e verdiği destek nedeniyle Türkiye'ye tepkililer.
Böylesine bir ortamda, siyasi atamada ısrar etmeyi, diplomasinin inceliklerine vakıf olmak bir yana, uygunsuz davranışlarla Türkiye'nin saygınlığına, ağırlığına gölge düşüren bazı isimlerden vazgeçememeyi anlamak mümkün değil.
Merve Kavakçı da vazgeçilmezler arasına girmiş durumda. Kavakçı 2017'de Kuala Lumpur'a büyükelçi olarak atandı, geçen sene de Dışişleri bakanlığı Dış Politika Danışma Kurulu üyeliğine getirildi. Geçenlerde basında Erdoğan'ın Kavakçı'yı bu görevden aldığı yer aldı.
Bu görevden aldı çünkü, Kavakçı'yı daha "ballı" diyebileceğimiz bir göreve atadı. Kavakçı yılbaşından bu yana Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Genel Sekreter Yardımcısı olarak görev yapıyor.
Daha önce bu göreve kariyer büyükelçiler atanmıştı. Yukarda yazdığım gibi Ankara'da evde oturan yüze yakın büyükelçi var.
Gerçi belki de evde oturduklarına şükretmeliler. Kanımca, bu yığılmayı bir nebze azaltmak için oluşturulmuş Hatay temsilciliğine atanmış da olabilirlerdi. İstanbul, İzmir ve Antalya'yı biliyordum. Ama yurt içi irtibat bürosu altında Hatay, Gaziantep, Diyarbakır ve Edirne'ye de temsililik açıldığını bilmiyordum. Büyükelçi Devrim Öztürk Maraş merkezli depremlerde yıkılan Rönesans rezidansında kalıyordu ve ne yazık ki pek çokları gibi ona da ulaşılamadı.
Barçın Yinanç kimdir? Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı. Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi. 2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti. Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi. Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor. Aralık 2020'de itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor. |