Fenerbahçe'ye transfer olan İngiliz Arsenal takımının eski oyuncusu Mesut Özil geçen hafta daha İstanbul'da 24 saatini doldurmadan sadece spor değil diplomasi haberlerinin de gündemine oturdu.
Ankara'yı ziyaret eden Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas ile Mevlüt Çavuşoğlu ses getiren transferle ilgili bir soruyu yanıtlarken bir dönem Alman milli takımında oynayan Mesut Özil'le ilgili beklenebilecek şirinlikte yorumlar yaptılar. Ancak Çavuşoğlu yanıtını bitirirken Maas'a dönerek, "Umarım yine Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşmesine itiraz etmezsiniz" diye, deyim yerindeyse diplomatik bir gol atmış oldu.
Futbolu yakından takip etmeyenler için bir hatırlatma yapmak gerekirse, o dönem Alman milli takımı için forma giyen Mesut Özil ile İlkay Gündoğan'ın Mayıs 2018'de Londra'da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile buluşması Almanya'da kıyamet koparmıştı.
Futbolcuların Erdoğan ile birlikte poz vererek, "Cumhurbaşkanımız" ifadesini kullanmaları göçmen karşılığının yükselişte olduğu Alman toplumunda rahatsızlık yaratmıştı. İki futbolcunun, Almanya'da en sevilmeyen yabancı liderler sıralamasında zirveyi zorlayan Erdoğan'a gösterdikleri samimiyeti Alman politikacılar şiddetle eleştirmişti.
Özil'e eleştiriler performansının da düşüşte olduğu bir döneme denk geldi ve birkaç ay sonra "kazanınca Alman kaybedince göçmen oluyorum" diyerek Alman milli takımını bıraktı.
2013'ten beri Arsenal'de oynayan Özil, 2019 Aralık ayında yine futbol dışında bir konuyla gündem oldu.
13 Aralık'ta Çin'in Uygur Türklerine yönelik muamelesini kınayan tweeti Çin'den büyük tepki gördü. Prömiyer Lig'in Çin'deki yayın ortaklarından ikisi önce Arsenal maçını yayınlamayı reddetti, bir tanesi geri adım attı ama, maçta Özil'in ismini bile anmadı. Çin bedel ödetmek için işin peşini hiç bırakmadı.
Meraklısına New York Times'ın 26 Ekim 2020 tarihli "Mesut Özil'in silinişi" başlıklı makaleyi okumalarını öneririm. Makaleye göre gerek Arsenal gerekse Prömiyer Lig, meseleye uzak durmaya çalışıp, oyuncusuna sahip çıkmadı. Ancak makalenin yazarları, Özil'in tweetinden birkaç ay sonra başta Arsenal olmak üzere İngiliz takımlarının ABD'deki Siyah Hayatlar Önemlidir hareketine verdiği desteği hatırlatıp, çelişkili tutuma ve çifte standarda dikkat çektiler.
Kısacası, ABD gibi Batılı demokrasileri eleştirmenin bedeli yok varsa da çok düşük. Çin'in ise eleştiriye hiç tahammülü yok. Çin öylesine büyük ve etkili bir ekonomik – siyasi güç haline geldi ki, futbol dünyasının lider konumundaki bir ülkesi bile Çin'i kızdırmaktan çekiniyor.
Benzer bir çelişki Türkiye için de geçerli. Özil'in Türkiye'ye geldiği saatlerde, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Çinli meslektaşını ağırlasaydı, dönüp muhatabına "artık Mesut'un Uygur Türkleriyle ilgili tweetlerine itiraz etmezsiniz" diyebilir miydi acaba? Alman bakanla basın toplantısında gülüşmelere yol açan bu sitemin benzeri es kaza Çin'li bakana yapılsa basın toplantısında havanın buza keseceğine eminim.
İşin ilginç tarafı Türk ve Alman bakanların Mesut Özil konusunda şakalaşmalarının üzerinden daha 24 saat geçmemişti ki, Trump'ın Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, giderayak, görevden ayrılmasına saatler kala Çin'in Uygurlara yaptığı baskıyı soykırım olarak niteledi. Yine saatler sonra, yeni dışişleri bakanı olarak görevi devralmak üzere Kongre'de onay sürecine giren Antony Blinken, gelen sorular üzerine Pompeo'nun soykırım tanımlamasına katıldığını söyledi.
Bildiğim kadarıyla Mesut Özil Çin'le ilgili olarak yaptığı paylaşımlar konusunda geri adım atmadı. Ancak, nikahında şahitliğini yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Çin'in Uygur Türklerine reva gördüğü mezalimle ilgili sessizliğini göz önüne alırsak, Özil'in ABD'nin tavrını desteklediğine dair bir paylaşımda bulunmasını beklemek herhalde pek gerçekçi olmaz.