Türkiye, bugün gerçekleşecek NATO zirvesinde, Finlandiya ve İsveç’in ittifak üyeliğine davet edilmesine itirazını geri çekti.
Vetosunu kardırması karşılığında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO Genel Sekreteri, Finlandiya ve İsveç liderleriyle yapılan uzun müzakere sonucu ortaya çıkan mutabakat belgesindeki en somut ve sarih kazanım silah ambargosuna dönük oldu.
Mutabakat belgesinin 7. Maddesine göre “Türkiye Finlandiya ve İsveç aralarında artık hiçbir milli silah ambargosu bulunmadığını teyit ederler,” denildi.
2019’da Suriye’de YPG’ye karşı yapılan harekat üzerine Avrupa Birliği içinde Türkiye’ye silah ambargosu uygulanmasını isteyenlerin başında İsveç geliyordu. Ancak Stockholm silah ihracatına ilişkin milli mevzuatında değişiklik yapacağını Madrid zirvesinden önce de açıklamıştı. Ancak mutabakat belgesiyle bu konu daha sağlama bağlanmış oldu.
Öte yandan Türkiye açısından en önemli konuyu PYD/YPG’nin ve FETÖ’nün terör örgütü olarak tanınması ve bunun mutabakat metnine net ifadelerle yansıtılması geliyordu.
Bu noktada yapıcı muğlaklık ve bir dizi diplomatik akrobasi ile karşı karşıyayız.
Mutabakat metninin 5. Maddesinde “Finlandiya ve İsveç PKK’nın yasaklanmış bir terör örgütü olduğunu teyit eder” şeklinde bir ifade kullanılmış. Aynı netlikte bir ifade PYD/YPG ve FETÖ için söz konusu değil.
Mutabakatın 4. maddesinde Finlandiya ve İsveç “milli güvenliğine yönelik tüm tehditlere karşı Türkiye’ye tam destek verirler. Bu çerçevede Finlandiya ve İsveç PYD/YPG ve Türkiye’de FETÖ olarak tanımlanan örgüte destek sağlamayacaklardır,” ifadesi yer alıyor.
Ve yine bir kaç cümle sonrasında “Finlandiya ve İsveç terörizmi tüm biçim ve tezahürleriyle en kuvvetli şekilde reddeder ve kınar;” ifadesi de var.
PKK ile aynı netlikte bir tanımlama kullanılmamış olsa da, PYD/YPG ile FETÖ’ye, terör/terörizm ifadesinin geçtiği aynı paragrafta atıfta bulunulması, Ankara açısından önemli bir kazanım olarak sunulacaktır.
“Türkiye’de FETÖ olarak tanımlanan örgüt” ifadesi dikkat çekici. Burada sorun, Gülen cemaatinin sadece Türkiye tarafından terör örgütü olarak tanınmasından kaynaklanıyor. Bu ifadeler, bu ülkelerdeki “Gülen cemaati/FETÖ üyelerinin” iade taleplerinin karşılanması için yeterli olacak mı? Ankara bunu uygulama aşamasında test edecektir. Ancak işi sağlama bağlamak açısından 5. Maddede yer alan bazı ifadeler önemli.
5. maddede her iki ülkenin PKK ve “diğer tüm terörist örgütlerin, bunların uzantılarının faaliyetleri ile iltisaklı kuruluşlar ve paravan örgütler içerisinde yer alan veya bu terör örgütleriyle bağlantısı bulunan şahısların faaliyetlerini engelleyeceklerini taahhüt eder” ifadesi bu iki ülkede ama özellikle de İsveç’te çok rahat faaliyet alanı bulan “PKK sempatizan ve yandaşları” ile Gülenciler açısından kötü haber anlamına geliyor. En azından bu ülkelerdeki hareket alanları daralacaktır.
Tabii, tekrar etmek gerekirse asıl önemli olan uygulama olacak.
Bu anlamda da özellikle 8. ve 9. Maddelerde Türkiye’yle bu iki ülke arasında terörle mücadelede işbirliğine işlerlik kazandırılması amacıyla kurulacak mekanizmalara yer verilmiş.
Bu noktada Finlandiya ile İsveç’in de terör zanlılarının iadesine ilişkin olarak kendilerini sağlama almak için iade ve sınır dışı işlemlerinin “Avrupa iade sözleşmesi” ile uyumlu olarak yapılacağını metne sokturduklarını vurgulamak lazım. Zira Ankara’nın zaman zaman taleplerinin karşılanmamasının arkasında Türkiye’nin hukuk sistemi ile Avrupa’nın hukuk sisteminin örtüşmemesi yatıyor.
Bu arada daha önce pazarlıklarda konu edildiğini bilmediğimiz bir alanda da Ankara’nın destek sağladığı anlaşılıyor.
İleride AB ordusunun kurulmasına kadar gidecek bir süreci içeren PESCO projesi de gündeme getirilmiş. Türkiye’nin bu projeye katılma talebi şimdiye kadar yanıtsız bırakılmıştı. Mutabakat belgesine göre, İsveç ve Finlandiya, AB’nin ortak güvenlik ve savunma politikasının mevcut ve müstakbel girişimlerine Türkiye’nin de dahil edilmesine destek verecekleri taahhüdünde bulunmuş durumdalar.
Barçın Yinanç kimdir?Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslarası İlişiler Bölümü’nü bitirdi.1990’da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu’nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu’nda çalıştı.Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar’dan Ortadoğu’ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.2004 yılında İstanbul’a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News’da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010’dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor.AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye’de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası’na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor. Aralık 2020’de itibaren T24’te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş’la birlikte “Dış Politika ile İçli Dışlı” adlı programı yapıyor. |