Prag’da yapılacak olan Avrupa Siyasi Topluluğu zirvesine tam beş gün kaldı; ama hala Türkiye’nin katılıp katılmayacağı netlik kazanmadı. En azından bu satırların yazıldığı 30 Eylül’de Avrupa Birliği’nin dönem başkanlığını yürüten Çeklere Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımına dair teyit verilmemişti. Zira Beştepe’de zirveye katılım konusunda tereddüt yaşanıyor. Bu tereddütün sebepleri özellikle AB ile ilişkileri takip edenler açısından “biz bu filmi görmüştük” hissi yaratıyor.
Konuyu filmi biraz geri sarıp açayım.
2000’li yılların ortasında Erdoğan liderliğindeki Ak Parti iktidarı şimdi kulağa çok garip gelecek şekilde demokratik reform rüzgarları estirmeye başladığında, Fransa ve Almanya panikleyip frene basmıştı. Türkiye üyelik kriterlerini yerine getirmediğinden değil; tersine belki de hiç olmayacak kadar bu kriterleri yerine getirmeye yakınlaşmışken, sırf “Türkiye’nin yeri Avrupa değil,” diyen Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Almanya’nın da desteğiyle üyelik müzakerelerinin bir bölümünü bloke etmişti. Bununla yetinmeyen Sarkozy, belki “Türklerin aklını çelerim” diye, bir de alternatif bir oluşum önermişti. “Akdeniz için Birlik.”
2008’de kurulan ve merkezi Barselona’da bulunan Akdeniz için Birlik örgütü gelecek sene 15. Yılını kutlayacak. Gerçekten de sırf Türkiye AB’ye girmesin diye kurulmuş bir örgüt. Türkiye başlangıçta, AB üyeliğine alternatif olur kaygısıyla örgüte katılma konusunda tereddüt gösterdi. Ne zaman ki; Akdeniz için Birlik’e üyeliğin AB üyeliğini engellemeyeceği yönünde mutabık kalındı, Türkiye katılmaya karar verdi.
Sonuç olarak Türkler “Akdeniz için Birlik varken niye AB’ye üye olalım ki” demediler. Yaşanan tüm olumsuzluklara ve hayal kırıklıklarına karşın, Sarkozy Türkleri AB’ye üyelik hedefinden vazgeçirtemedi. Sonunda, varlık nedeni açıklamakta zorlanılan gereksiz uluslararası örgütlere bir yenisi daha eklenmiş oldu. Örgütün çalışanları Sarkozy ile Türkiye’ye, Avrupa’nın en güzel şehirlerinden birinde iş sahibi oldukları için teşekkür borçlular.
Bu aralar yine Avrupa merkezli gereksiz bir örgüt daha kurulursa; bu kez teşekkürün biri yeniden Fransa’ya ve cumhurbaşkanına giderken; teşekkürün diğeri, Türkiye’ye değil Ukrayna ile Rusya’ya gidecek.
Prag’da yapılacak zirveye konu olan Avrupa Siyasi Topluluğu, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un başının altından çıktı. Ancak fikrin tetikleyicisi Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması oldu. Savaşın hemen ilk günlerinde önce Ukrayna sonra Gürcistan ve Moldova AB’ye tam üyelik için başvurdular. O dönem AB dönem başkanlığını yürüten Fransa, üyelik başvurularına kapıyı tam kapatamayıp, tam da açık bırakamayınca, bu fikri ortaya attı.
“Yeni bir işbirliği alanı” olarak sunulan Avrupa Siyasi Topluluğu’nun 6 Ekim’de yapılacak zirvesine 23 Eylül’de Türkiye de davet aldı. 14 yıl önce olduğu gibi bugün de bu oluşumun uzun vadede AB’ye üyeliğe alternatif olma olasılığı Türkiye’yi düşündürüyor.
Ancak bu çekince, karar alma sürecinde en az önemli olanı. Bakmayın siz iktidarın söylemde üyelik hedefinden vazgeçmemiş görünmesine. Temelinde demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, şeffaflık gibi ilkeler olan bir örgüte katılım konusunda iktidarın artık hiç de hevesli olmadığı hepimizin malumu.
Bir başka çekinceyi anladığım kadarıyla başka ülkeler de paylaşıyor: zirve bir Macron şova dönüşür mü? Sadece bu nedenle değil ama başka nedenlerle de Birleşik Krallık da katılım konusunda tereddüt gösterdi.
Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından en önemli endişeyi, zirvenin Rus karşıtı bir çehreye bürünüp, Moskova’nın şiddetle eleştirileceği bir platforma dönüşmesi oluşturuyor. Türkiye’nin “Rus karşıtı” bir zirveye katılımının Rusya - Ukrayna savaşında oynamaya çalıştığı arabuluculuk rolüne zarar vereceğinden endişe ediyor.
Cumhurbaşkanının zirveye katılmaması “demokratik rejimler grubu ile otoriter rejimler grubu” olarak şekillenmekte olan ayrışmada, Türkiye’nin konumu, yönelimine dair tereddütleri ciddi şekilde pekiştirecek. Cumhurbaşkanının bunu dert edeceğini sanmıyorum. Cumhurbaşkanının asıl meselesi Rusya’yı ürkütmemek. Ancak gelinen aşamada, bu “Rusya hassasiyetinde” ölçü kaçmış durumda.
Batı’nın yanında yer almayan Çin ve Hindistan gibi ülkelerin bile uyarılarına kulak vermeyen Vladimir Putin bırakın müzakere masasına yanaşmayı, Ukrayna’ya ait dört bölgeyi ilhak ederek uzlaşmaya kapıyı kapatıyor. “Bu Türkler bize ne kadar müzahirler; biz de biraz daha uzlaşmacı olsak” dedikleri yok. Yani Türkiye’nin Rusya hassasiyetinin bedeli yükselirken, getirisi azalıyor.
Ben yine de Cumhurbaşkanının bu tespitten yola çıkarak değil de; yani Putin’le yan yana görünmenin artan maliyetini dengelemek adına değil de; Avrupalı liderlerle aynı fotoğraf karesinde olmanın içeriye vereceği mesaj açısından Prag’a gitme kararı alacağını düşünüyorum.
Şangay İşbirliği Örgütü’nün Semerkant zirvesinden yansıyan fotoğrafları tartışma yaratan Erdoğan, Doğu’daki olduğu kadar Batı’daki liderlerle de bir araya gelen “önemli şahsiyet” algısını pompalayacağı bir fırsatı kaçırmayacaktır.
Barçın Yinanç kimdir? Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı. Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi. 2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti. Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi. Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor. Aralık 2020'de itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor. |