Yaklaşık 20 yıl önce Edinburg'a ilk gittiğimde, İngilizce highland games denen, geleneksel yayla oyunlarını görmek için özel çaba sarfetmiştim. Artık nasıl bir tanıtım yapmışlarsa, çok merakımı çekmişti. İskoçların geleneksel kıyafetleri içinde, kütük atma gibi yüzyıllar öncesinden gelen spor faaliyetlerini seyretmenin keyifli olacağını düşünmüştüm.
Gerçekten de festival havasında geçen oyunlar keyifli idi ama bir daha görmek için takla atar mıyım emin değilim.
Şimdi nereden esti diye soracaksınız?
Rusya - Ukrayna savaşı nedeniyle Orta Asya'nın önemli gelişmelere gebe olacağı nedeniyle, bu coğrafyada olan bitene biraz daha yakından bakmaya çalışıyorum.
Öyle olmasa; ihtimalen geçen hafta sonu yapılan 4. Dünya Göçebe Oyunları dikkatimi çekmezdi.
Tahmin ediyorum, yüzü Batı'ya dönük seküler kesimler de bu oyunlara pek yüz vermemiştir.
AK Parti iktidarı sağolsun(!) pompaladıkları hamaset ve kutuplaşma hemen her konuya bakışımızı çarpıtıyor; sağduyulu yaklaşımları bırakıp, duygusal ve tepkisel yaklaşıyoruz.
Bir kısım Batı'ya kızıp, çareyi Doğu'da arıyor.
Bir kısım ise, Batı'dan giderek uzaklaşmamıza kızıp, Doğu'muzda kalanlarla safları sıklaştırmamıza sinirleniyor.
AK Parti'ye bir de MHP eklemlenince, içinde Osmanlı, Türklük, Orta Asya geçen her mesele demokratik ülkeler grubundan uzaklaşmamıza hayıflananlarda haklı bir alerji yaratıyor.
Öyle olunca da toplumun tüm kesimleri tarafından benimsenebilecek, Orta Asya'yla tarihi, etnik, kültürel bağlarımıza dair ne varsa, sanki sadece AK Parti- MHP tarafından sahipleniliyor ve neredeyse onların tekeline giriyor.
Göçebe oyunları özelinde, işin içine bir de başında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ın bulunduğu Okçuluk Federasyonu girince; geleneksel ata sporlarını merak edeceğimize, daha da soğuyoruz. "Acaba yine kimleri zengin etmek için bu organizasyona sahip çıkıldı" diye sormadan edemiyoruz.
Maalesef yaşanan kutuplaşma nedeniyle eminim en az geleneksel İskoç oyunları kadar ilgi çekici olan Göçebe Oyunları'nın ön planındaki kültürel, arka planındaki diplomatik boyuta odaklanmak yerine, Cumhur İttifakı'nın elinin altından çıktığı gerekçesiyle elimizin sırtıyla itiveriyoruz.
Halbuki bu oyunlar, Türkiye'nin, Sovyetler Birliği dağıldığından beri, Orta Asya Cumhuriyetleri'ni Rusya'nın yörüngesinden, Kremlin'in hışmını çekmeden, çıkarıp kendi aralarında işbirliği yapmaya teşvik etme çabalarının sonucu olarak ortaya çıktı.
Sovyetler dağıldıktan sonra devletin bazı kademelerinde konuya "büyük Türk dünyası" romantizmiyle yaklaşıp sonra Orta Asya'da KGB duvarına çarpanlar elbette oldu. Ancak en azından benim şahit olduğum kadarıyla özellikle Dışişleri Bakanlığı'nda Orta Asya konularında çalışanların temel motivasyonu, uluslararası ilişkilerin özünde yatan temel ilke oldu: "çıkarlar, çıkarlar, çıkarlar."
Diyeceksiniz ki, "çıkarlar ön planda olsaydı, aradan 30 yıl geçmiş niye hala bu ülkelerin kendi aralarındaki ticaret potansiyelin çok altında?"
Birincisi yönetimlerini demokratikleştiremediler; ikincisi de onlara da hak vermek lazım, Rusya'nın onyıllarca ördüğü karmaşık ağlardan sıyrılmaları kolay iş değildi.
Sonuçta nasıl ki, ortak tarih, kültürel yakınlık gibi unsurlar, Avrupa Birliği'nin kurulmasında katalizör bir rol oynadı, Türkiye de bu ülkelerin kendi aralarında işbirliğini artırabilmek için ortak kültür ögelerini canlandırmaya çalıştı.
Bu çerçevede temelleri 1992'deki zirve ile atılan eski ismi Türk Konseyi şimdiki ismi Türk Devletleri Teşkilatı'nın 30 yıla yayılan çabalarının hakkını vermek gerekir.
TDT hem bazı girişimlerin tetikleyicisi oldu, hem de Orta Asya Cumhuriyetlerinin kendi arasındaki rekabet, husumet ve sürtüşmeleri yumuşatıcı bir rol oynamaya çalıştı.
Misal; Türk Konseyi'nin kurucu genel sekreterliğinin ortak kültürel ögeleri canlandırmak amacıyla başlattığı arayışta, Göçebe Oyunları'nı ilk sahiplenen Kırgızistan oldu ve oyunlara üç kez ev sahiliği yaptı. Arada başka ülkeler kendi göçebe oyunlarını gündeme getirmesin, "ortak miras" vurgusu sulanmasın diye dördüncüsünü Türkiye yapmayı teklif etti; beşincisinin de Kazakistan'da yapılması kararlaştırıldı.
Bu örnekten de anlaşılacağı üzere, Orta Asya cumhuriyetleri arasındaki işbirliği, hassas diplomasi ile ince ince işlenmeye, ilmek ilmek örülmeye çalışılıyor.
Şu aralar ikinci soğuk savaş dönemine girildiğinden bahsediliyor sıkça. Birincisinde olduğu gibi, ikincisinde de taraflardan birini Rusya oluştursada, bu kez Orta Asya cumhuriyetlerini kendi safında tutması kolay olmayacak.
Türkiye hâlâ Putin Rusya'sına toz kondurmayadursun; Ukrayna savaşıyla Orta Asya cumhuriyetlerinin nasıl ufak ufak Rusya'dan uzaklaşmaya başladığını gözlemlemekte yarar var.
Orta Asya'daki gelişmeleri giderek daha fazla radara almak gerekiyor.
Barçın Yinanç kimdir? Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı. Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi. 2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti. Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi. Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor. Aralık 2020'de itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor. |