T24'te her perşembe yayınlanan Dış Politikayla İçli Dışlı programında geçen hafta 2021'in Türk dış politikasını değerlendirdik. Alt başlıklarımızdan biri, dünya siyasetinde ve Türk dış politikasında "ağzı açıkta bırakan gelişmeler" oldu.
Kim derdi ki 2021'in ilk ayında, Amerikan kongresi kıyafet balosuna gider gibi giyinmiş bir güruh tarafından basılacak.
Yılın ilk aylarında "Türkiye İstanbul Sözleşmesi'nden çıkacak" deseniz, "Hadi canım," derdim. Türkiye on Batılı büyükelçiyi istenmeyen kişi ilan etmekle tehdit edecek deseniz, "Yok artık" derdim.
Yıl boyunca benim gibi kıdemli sayılabilecek bir diplomasi gazetecisinin ağzını açıkta bırakan türden gelişmelere şahitlik ettik. Bu trend bu sene de devam edeceğe benziyor.
Adet olduğu üzere yılın ilk haftası için Türk dış politikasının 2022'deki önemli gündem maddelerini yazmaya hazırlanıyordum. Avrupa'daki stratejik otonomi tartışmaları, ABD - Çin çekişmesi, Suriye, Libya, Doğu Akdeniz'de rekabet gibi "lüzumsuz" konuları gözden geçiriyordum ki, Duygu Güvenç'in haberi ile bu gereksiz çabadan vazgeçtim.
Zira Ankara'nın en iyi haber alan gazetecilerinden Duygu Güvenç'in İngilizce hazırladığı Anka Review'daki haberini görüp, Türk dış politikasının 2022'deki en önemli sorunu hakkında çok da fazla bilgilenmek, kafa patlatmak zorunda olmadığımın farkına vardım.
Efendim, şimdi size Ankara'nın önümüzdeki dönem en önemli dış politika sorununu açıklıyorum. Aslında kısaca "u mu ü mü," diye özetlemek mümkün.
Anlatayım. Uluslararası örgütlerden ve dünyadaki diğer devletlerden bundan böyle ülkemiz için "Turkey" ismi kullanılmaması istenecek. Ancak mesele "Turkiye" mi denecek "Türkiye" mi? Zira başta İngilizce olmak üzere pek çok dilde ü harfi bulunmuyor.
Ben aslında habere Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un bir tweetiyle uyanmıştım. Altun 4 Aralık'ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzaladığı genelgeye atıfla, "Türkiye markasını güçlendirmek için kıymetli bir adım daha atıldı," deyip genelge ile "Başta diğer devletler olmak üzere tüm uluslararası kurum-kuruluşlarla gerçekleşen her türlü faaliyet ve yazışmalarda 'Türkiye' ifadesi kullanılacak" diye yazmıştı.
Ben sandım ki; bu tek taraflı bir uygulama olacak.
İtiraf edeyim ki 30 yıl uluslararası siyaset ve Türk dış politikasının stratejik meselelerini takip etmiş bünye, bu türden büyük "önem" arzeden absürdlükleri almıyor; zamana ayak uyduramıyor.
Tabii Duygu işin peşini bırakmamış ve öğrenmiş ki Türkiye isim değişikliği için resmen Birleşmiş Milletlere başvurmaya hazırlanıyor. Ankara'daki diplomatik misyonlara da yakında bildirim yapılacak.
Lakin "ü" işi çözüme kavuşturulamamış. Düşünün, çok kıymetli dışişleri bakanımız ve bakanlığın kıdemli diplomatları, oturup kafa patlatıyorlar: "Türkiye diye ısrar edersek mi ülkemizin itibarı ikiye katlanır; ama da 'ü' sorunsalı var yoksa Turkiye denirse de idare edilir mi..bla bla bla."
Uf mu desem üf mü bilemedim.
ABD ile Rusya arasında sıcak çatışma çıktı çıkacak; Suriye'de durum Esad'ın lehine evriliyor; Libya'da seçimler ertelenmiş, sinirler gerilmiş. Yeşil dönüşüm mü dediniz? Dijitalleşme mi? Pardon çok daha önemli bir sorunumuz var; "u mu ü mü?"
Şimdi, misal, Mısır Ankara'ya resmen başvurup, biz mısır koçanı değiliz, marka değerimizi azaltıyorsunuz falan der mi?
Tak başına huniyi dolaş durumu.
Senenin ilk yazısı böyle olsun istemezdim tabii.
Of mu çeksem, öf mü? Bilemedim.