“Genç avukat Gökhan Vural Arı, ekonomik zorluklar nedeniyle intihar etti”, diyor haberin başlığı.
Mersinli’ymiş, 28 yaşındaymış, İstanbul Barosu’na kayıtlıymış, borçları varmış, ödeyemeyince canına kıymış…
“Birkaç yıl sonra geceleri ek iş yapmaya başlayan avukatlarla karşılaşacağız. Taksi şoförü avukatlarla karşılaştığınızda şaşırmayın!”
Bu sözler, bu ay sonunda yapılacak Baro seçimlerine “Avukat Hakları”nin Başkan adayı olarak atılan Gökhan Ahi’ye ait.
Ahi’nin söylediklerini avukat arkadaşlarımdan bir süredir duyuyordum. Yıllar süren davalar, üç kuruş ödemeyi bile geciktiren müvekkiller, hayat pahalılığına yetişemeyen ücretler…
Avukatlar bir yandan da yoksullaşıyor ve işçileşiyor. Onlarca, yüzlerce avukatın çalıştığı avukatlık bürolarının sayısı artıyor. Buralarda çalışan avukatların tekstil atölyelerindeki işçilerden farkı yok: Birçoğu asgari ücrete ya da asgari ücrete çok yakın paralara, güvencesiz, örneğin maaşlarının bir kısmını elden alarak çalışıyorlar. Bugün İstanbul’da 30 ve daha çok sayıda avukatın çalıştığı yüze yakın avukatlık bürosu bulunduğu tahmin ediliyor.
Avukatlığın bu duruma düşmesinde temel etken, avukat sayısında yaşanan patlama. İstanbul Barosu’na kayıtlı 40 binden fazla avukat var. Her yıl binlerce avukat ekleniyor. Pasta her geçen yıl daha çok sayıda kişi tarafından paylaşılıyor. Haliyle avukatların gelirleri düşüyor. Avukatlar yoksullaşıyor.
Neden bu kadar çok avukat var? Çünkü çok fazla hukuk fakültesi var. Peki neden çok fazla hukuk fakültesi var? Çünkü apartman dairelerinde hukuk eğitimi veren yüzlerce özel üniversite var. İyi de neden çok fazla hukuk fakültesi var da, mesela çok fazla tıp fakültesi yok? Çünkü tıp fakültesi açmak pahalı iş. Alet, edevat, büyük maliyet. Halbuki hukuk fakültesi öyle mi? Birkaç masa, birkaç sandalye. Profesöre gerek bile yok…
Çare? Gökhan Ahi, Avukat Hakları Grubu olarak seçimi kazanırlarsa İstanbul Barosu’na kayıtların yılda bin avukatla sınırlandırılacağını, adayların sıkı bir elemeden geçirileceğini söylüyor.
Buna karşılık Avukat Hareketi grubundan Bilgütay Hakkı Durna ise hukuk fakültesinden mezun olanların avukatlık yapma haklarının ellerinden alınamayacağı, sorunun kaynağına inmek gerektiği görüşünde. Durna, önce avukatların işçileştiği gerçeğinin kabul edilmesinin, sonra Avukatlık Kanunu’nda, buna uygun olarak, avukatların çalışma koşullarını düzenleyen değişikliklerin yapılmasının şart olduğunu belirtiyor. Hukuk fakültelerindeki eğitim kalitesini yükseltmeye yönelik önlemler alınması gerektiğini de söylüyor.
21 Ekim’de yapılacak İstanbul Barosu seçimlerine bu yıl rekor sayıda aday katılıyor. Avukatların bölünmüşlüğü, kendi sorunlarının çözümünün önünde bir başka engel. Bu kadar çok grup olunca avukatların sorunlarının çözümü için bir araya gelmesi güçleşiyor. İstanbullu avukatların hali pür meali şöyle:
Şu anda yönetimde bulunan Önce İlke grubu, Önce İlke ve Önce İlke Yükseliş olarak bölünmüş durumda.
Bir başka büyük grup olan Çağdaş Avukatlar da üçe bölündü: Özgürlükçü Demokrat Avukatlar, Katılımcı Avukatlar ve Çağdaş Avukatlar’dan geriye kalanlar.
Bu arada Çağdaş Avukatlar ve Önce İlke’den ayrılan grupların birleşmesiyle Avukat Hareketi Grubu kuruldu.
İktidara yakın avukatların grubu olan Hukukun Üstünlüğü, MHP’ye yakın avukatların katılımıyla Cumhur İttifakı’na dönüştü.
İktidarı desteklemeyen milliyetçi avukatlar ise İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu’nda bir araya gelmiş durumda.
Saadet Partisi’ne yakın avukatlar Ortak Hedef Platformu grubuyla hareket ediyor.
Gökhan Ahi’nin başkan adayı olduğu Avukat Hakları Grubu, siyaset üstü davranıyor.
Bu arada kadın haklarına vurgu yapan bağımsız aday Çiğdem Koç var.
Gruplar ve adayları şöyle:
Avukatlık ve zenginlik, kolay yan yana kolay gelen kavramlar değil. Avukat deyince benim aklıma John Steinbeck’in romanı Sardalye Sokağı’ndaki alkolik ve çulsuz avukat gelir. Ama Steinbeck, 1929 ekonomik bunalımının yazarıydı. Türkiye’nin krizi henüz 1929 kadar ağır değil. Avukatlığın düşüşünü yavaşlatacak, geriye çevirecek önlemler almak mümkün.
Ama bu bölünmüşlükle nasıl olacak?