Doğan Grubu’nun ucuza satıldığını savunanlar (Konuya balıklama girdik ama duymayan yok herhalde: Doğan Grubu’nun medya varlıkları Demirören Grubu’na 1,1 milyar dolar değerleme üzerinden, borçlar düşüldükten sonra 890 milyon dolara satıldı), buna kanıt olarak Star TV'nin 2011'de Doğuş Grubu'na 327 milyon dolarlık fiyattan satılmasını gösteriyorlar. O günden bu yana reklam pastası küçülmedi, büyüdü; kanalların reklam gelirleri arttı. Üstelik Kanal D, Star’dan daha etkili bir kanal. Ona Hürriyet’i, Posta’yı, CNNTürk'ü, irili, ufaklı kanalları, koca bir dağıtım şirketini, bu arada Türkiye’nin en çok tıklanan internet sitelerinden birkaçını ekleyin... Doğan Grubu’nun daha fazla etmesi gerekmez miydi?
Ama karşı tezin de güçlü bir dayanağı var: Borsa fiyatı. Doğan Grubu ve Hürriyet Gazetecilik, borsaya açık şirketler… Satışın hemen öncesinde Doğan Holding’in borsadaki piyasa değeri 580 milyon dolardı. Hürriyet Gazetecilik 173 milyon dolar, Doğan Gazetecilik ise ise 91 milyon dolardan işlem görüyordu.
Doğan Holding medyadan ibaret değil. Bünyesinde Aydın Doğan'ın ilk gözağrısı otomotivden perakendeye, turizmden enerjiye kadar birçok sektörden şirket var. Bunların tümünün değeri 580 milyon dolarken medya şirketlerine 1,1 milyar dolar değer biçilmesine bakıp, “Doğan Grubu iyi fiyata satıldı” demek bile mümkün. Nitekim Fatih Altaylı, “5 yıl önce 2.2 milyar dolar teklif edilen grubun borçlar düşüldükten sonra 890 milyon dolara gitmesi aslında satışta geç bile kalındığını gösteriyor. Çünkü borsa değeri bunun bile altına inmişti” diye yazdı önceki gün.
Kim haklı?
Satış kararı açıklanır açıklanmaz Doğan Grubu’nun borsadaki hisseleri yükselmeye başladı. Satıştan önce 580 milyon dolar olan Holding’in piyasa değeri geçtiğimiz Cuma günü 820 milyon dolara çıkmıştı. Zaten 580 milyon dolar, ucuz bir fiyattı. Doğan Holding bünyesindeki şirketlere kısaca göz atalım: Otomotiv yan sanayi şirketi Ditaş Doğan, sanayi şirketi Çelik Halat, elektrik üreticisi Aslanbey, perakende devi D&R, yayıncılık devi Doğan Kitap, turizm şirketleri Milpa ve Marlin, kablolu TV platformu D-Smart, Suzuki otomobillerinin distribütörlüğü… Bütün bu şirketlerin bedeli 600 milyon dolar mıydı yani? Saçma...
İşin doğrusu şu: Doğan Holding satıştan önce ederinin çok altında, borsa tabiriyle “iskontolu” fiyattan işlem görüyordu. Nitekim satış kararının açıklanmasından sonra hisselerin uçuşa geçmesi de bunun bir göstergesi. Buradan bakıldığında evet, Doğan’ın medya şirketleri ucuza gitti… (Durun, hemen hüküm vermeyin.)
Peki Doğan Holding’in borsada ucuza işlem görmesinin sebebi neydi? İki neden var. Ana neden, “Ankara”nın hissenin tepesinde Demokles'in kılıcı gibi sallanmasıydı. Sürekli iktidarın hışmına uğrayan, ha bugün el konuldu, ha yarın el konulacak diye bakılan bir şirketin hisselerine kim yatırım yapar ki?
Fakat hisselerin borsada iskontolu işlem görmesinin tek nedeni bu değil. Doğan Holding aynı zamanda zarar eden bir şirket. 2017’nin son üç aylık döneminde 226 milyon TL net zarar açıkladı. Üçüncü çeyrekte 72 milyon, bir önceki yılın dördüncü çeyreğinde ise 113 milyon TL zarar etmişti...
Doğan Holding neden zarar ediyordu? Çünkü Holding’in medyadaki işleri kötü gidiyordu. (Nitekim Hürriyet, geçen yılı 264 milyon TL zararla kapattı.)
Şimdi dikkat: Buna rağmen dördüncü çeyrekte Doğan Holding’in faiz, vergi, amortisman öncesi kârı (Borsa tabiriyle FAVÖK’ü) yıllık bazda yüzde 80, çeyreksel bazda ise yüzde 85 artış göstererek 345 milyon TL’ye yükselmişti. Bu yükselişe en büyük katkı, Holding’in enerji, perakende ve diğer iş kollarından gelmişti. Kısacası Holding, aslında medya dışındaki işlerinde başarılı bir performans gösteriyordu. Medya, diğer sektörlerdeki başarıyı gölgelemeye başlamıştı...
(Doğan’ın medya işlerinin Türkiye’den ibaret olmadığını, ciddi bir başarısızlık öyküsüne dönüşen Rusya’daki reklam işinin de bu kapsamda değerlendirildiğini yeri gelmişken vurgulayalım. Doğan Grubu, Rusya’daki şirketi Pronto Media Holding’in bünyesinde faaliyet gösteren dijital platformların faaliyetlerini durdurma kararı almış ve bu işten 252,4 milyon TL zarar kaydetmişti.)
Böylece geliyoruz en başta söylenmesi gereken şeye. Türkiye’de medyaya neden girildiği meselesine…
Medyaya neden girilir? Türkiye’nin yakın tarihinin bu soruya yanıtı şöyle: Başka sektörlerde büyümek için.
Sabah Grubu’nun kurucusu Bilgin Ailesi’nin hikayesi buna iyi bir örnektir: Kuşaklar boyunca İzmir’de bölgesel ölçekli bir medya girişimcisi olarak kalan aile, İstanbul’a geldikten sonra banka sahibi olacak, Koç'a kafa tutacak kadar büyümüştü… Çünkü medya, 2 liralık malı 1 liraya aldıran, ihaleler kazandıran, imar planlarını değiştiren sihirli bir değnekti. 2001 krizinde iflas etmemiş olsa bugün Doğan’ın yanı sıra Dinç Bilgin’in devir hikayesini de konuşuyor olacaktık.
Dünün sihirli değneği, bugün artık bir ayakbağı… Diğer işleri kurtarmanın yolu, o değneği haraç mezat elden çıkarmaktan geçiyor.