Ağustos başı. İktidar yanlısı yayınlardan biri….
Merkez Bankası’nın adımlarının devamı gelecek, faiz indirimleri sonbaharda sürecek, ekonomi canlanacak, kriz nedeniyle partisine kızan seçmen AKP’ye geri dönecekti.
İktidarın planı böyleydi.
Merkez Bankası’nın bankaları daha fazla kredi vermeye zorlamak için geçen hafta zorunlu karşılık politikasını değiştirmesi, bu planın ayaklarından biriydi.
Ama sürpriz! Merkez Bankası Başkanı Çetinkaya’nın kovulmasına, tecrübeli yöneticilerin sepetlenmesine tepki vermeyen piyasa zorunlu karşılık kararına tepki verdi ve dolar yeniden yükselmeye başladı.
Yukarıdaki tablo yüzde 50 dolar - Yüzde 50 Euro’dan oluşan sepetin TL karşısında son 1.5 yıldaki seyrini gösteriyor. Tablodan çıkan mesaj açık: İktidarın aldığı kararlar dövizi bazen hemen etkiliyor. Rahip Brunson’ın serbest bırakılması veya Londra’daki Swap piyasasına TL akışının engellenmesinde olduğu gibi...
Ama bazen de “Dolar şimdi yükselmeye başlar” dedirten anlarda beklenen olmuyor, piyasa tepkisiz kalıyor. Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınmasına, Banka’nın üst düzey yöneticilerinin sepetlenmesine, yeni başkanın para politikasını gevşetmesine rağmen bu yaz doların değer yitirmesinde olduğu gibi.
Yukarıdaki grafiği hazırlayan Commerzbank’a göre böyle dönemlerde piyasa yaşananları aslında “içine atıyor”, biriktirmeye başlıyor. Tepkinin açığa çıkması son bir damlaya bakıyor. Merkez Bankası’nın geçen haftaki zorunlu karşılık kararı işte o son damlaydı.
Commerzbank, dolar/TL’de geçen hafta yaşanan yükselişi şöyle yorumluyor: “(Dövizin bu haftaki yükselişi) Merkez Bankası’nın zorunlu karşılık kararına verilen tekil bir tepki değil, bir anda ortaya çıkan kümülatif bir tepkiydi.”
Piyasanın “kümülatif” tepkisi ilk kez geçen hafta ortaya çıkmadı. Geçtiğimiz Mart ayında da ortada çok büyük bir neden yokken dolar aniden yükselişe geçmişti. O hareket, bütçe dengelerinde görülen bozulmaya, Merkez Bankası’nın kârının vaktinden önce Hazine’ye aktarılmasına, kamu bankaları eliyle ekonominin canlandırılmaya çalışılmasına verilen gecikmeli, “kümülatif” bir tepkiydi.
Tıpkı geçen hafta zorunlu karşılık kararıyla para politikasını gevşetilmesine verilen kümülatif tepki gibi.
Öyleyse türbülans bitmedi mi? Dolar “aslanlar gibi” 4.70’e inmeyecek mi?
Bu soruya yanıt vermek için ekonominin içinde bulunduğu koşullara göz atalım:
Bütçe iyi gitmiyor, Merkez Bankası’nın yedek akçesi Hazine’ye aktarılmamış olsa Temmuz’da bütçe açığı patlayacaktı.
Buna rağmen T.C. Merkez Bankası ekonomiyi canlandırabilmek için para politikasını gevşettikçe gevşetiyor. (Faizleri indiriyor, bankaları daha fazla kredi vermeye zorluyor...)
Tüketici güveni dip seviyelerde geziniyor. Ekonominin nabzı normale bir türlü dönmüyor.
Umutların bağlandığı ihracatta da durum sanıldığı kadar parlak değil: Türkiye’nin ana ihracat pazarı Almanya’dan resesyon sinyalleri geliyor.
Dış politika krizlere gebe: S-400 Krizi bitmedi, derin dondurucuya kaldırıldı. Amerikan Kongresini her an oradan çıkarabilir.
Suriye patlamaya hazır bomba gibi.
Bu koşullarda doların düşeceğini söylemek için ya hayalperest ya da dalkavuk olmak gerekir.