Merkez Bankası'ndaki ani ve beklenmedik başkan değişikliğinin arkasında erken seçim hazırlığı mı var? Birçok kişi bu görüşte. Örneğin Atilla Yeşilada hafta sonu bu değerlendirmeyi yapıyordu…
Ekonomi bürokratları arasında da Naci Ağbal'ın görevden alınıp yerine Şahap Kavcıoğlu'nun atanmasını böyle yorumlayanlar olduğunu duyuyorum. Aslında bu yorumu yapmak için uzman olmaya gerek de yok, her şey ayan beyan ortada. Sıkı para politikasından yana olan, enflasyonu indirmek için faizi yüzde 10.25'ten yüzde 19'a çıkaran başkanı görevden alıyor, yerine düşük faizi savunan birini atıyorsunuz. Bunun anlamı dünyanın her yerinde, "Ekonominin canlandırılmasına karar verdim"dir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ekonominin düşük faizle canlandırılmasını neden istiyor? Soruyu böyle sorunca, "Çünkü kafasında erken seçim planı var" cevabı kendiliğinden geliyor.
Ben o kadar emin değilim. Bana kalırsa bir ihtimal daha var: Erdoğan'ın öyle uzun vadeli hesaplar yapmadan, inşaat patronlarının "Bu faiz bizi batıracak!" şikayetleri ile çevresindeki yüksek faize karşı ekonomi danışmanlarının Ağbal'a dozu giderek artan eleştirilerini dikkate almış olması. Erdoğan'ın bizzat kendisi yüksek faize karşı. Yüksek faizin bütün kötülüklerin anası olduğunu, faizin neden, enflasyonun sonuç olduğunu defalarca söyledi. Faizi 875 baz puan artıran eski Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'a dişlerini gıcırdatarak tahammül ettiği belliydi. 200 baz puanlık son artırım tahammül eşiğini aştı...
Bence bu da güçlü bir senaryo. Ama bu yazıda bu olasılığı bir kenara bırakacağım ve masada gerçekten de bir erken seçim planı olduğu öngörüsünden gideceğim.
Önce şu soruya yanıt arayalım: Ekonomik açıdan erken seçimin koşulları var mı? İlk bakışta yokmuş gibi görünüyor. Pandemi ekonomiye büyük bir darbe indirdi, milyonlar işsiz kaldı, turizm çöktü, dolar patladı, çarşı pazarda yangın çıktı... Ama bu, bugünün konjonktürü. 8 ay sonra?
Garanti Bankası'nın İspanyol ortağı BBVA'in araştırma müdürü Alvaro Ortiz'in son tweet'lerinden birine bakalım:
"Türkiye'de baz etkisiyle bugüne kadarki en sert ekonomik iyileşmelerden birini göreceğiz. Ekonomik büyümenin 2021'de yüzde 6'nın üzerine çıkmasına hazır olun."
Yüzde 6'nın üzerinde büyüme mi? 2021'de mi? Ortiz hayal mi görüyor? Aslında hayır, Türkiye ekonomisinin bu yıl yüksek büyüme oranı yakalayacağını öngören başka uluslararası kurumlar da var. Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch daha geçen hafta Türkiye için büyüme tahminini yüzde 3.5'ten neredeyse iki katına, yüzde 6.7'ye yükseltti.
Neye güveniyorlar? Tabii ki Covid-19 kısıtlamalarının kalkmasıyla, ekonominin bir yay gibi sıçrayacağı umuduna.
Bu nasıl olacak? Her şeyden önce kısıtlamalar kalkınca turizm düzelecek, bu yıl Türkiye'ye eskiden olduğu gibi yine on milyonlarca turist gelecek. En büyük ticaret ortağımız olan Avrupa ülkeleri açılınca ihracatımız da artacak. Ve tabii karantina önlemlerinin kalkmasıyla yurtiçi tüketim canlanacak…
Bunların üzerine bir de Merkez Bankası'nın yapacağı faiz indirimlerini ekleyin... Faiz indirimlerinin özellikle inşaat ve otomotivde satışları nasıl canlandırdığını geçtiğimiz yıllardan biliyoruz. Evet, indirimler cari açığı azdırıyor ve eninde sonunda doları patlatarak Türkiye'yi bir ödemeler dengesi krizinin eşiğine getiriyor ama o sonranın (erken seçimden sonranın) işi...
Alvaro Ortiz ve Fitch'in öngörüsü tutar da Türkiye sonbahara yüzde 6'nın üzerinde, hatta Merkez Bankası'nın desteğiyle yüzde 7'nin üzerinde bir büyümeyle girerse erken seçim için ideal ortam doğmuş olur. 2023'te iktidarın eline böyle bir fırsatın geçeceğinin garantisi var mı?
Fakat küçük bir pürüz var: Covid-19 virüsü. Salgında üçüncü dalga patlarsa bu öngörülerin tamamı suya düşer. Ne turist gelir, ne THY'nin boş koltukları dolar, ne ihracat artar.
Erken seçimin kaderi ekonomiye, ekonominin kaderi Covid-19 virüsüne bağlı...