Önce bir duyuru: Geçen hafta “Devlet hayvan hastaneleri kurulmalı” başlıklı yazımda duyurduğum imza kampanyasını başlattık. Katılmanız hayvanları mutlu eder...
***
Biz kendi derdimize gömülmüşken geçen hafta Amerika’da tuhaf bir şey oldu: Dolar kıtlığı çıktı. “Nasıl yani?” diyeceksiniz, haklı olarak; dolar basan ülkede nasıl dolar kıtlığı olur ki?
Olay şu: Vergi ödemeleri veya tahvil alımları için büyük tutarda dolara ihtiyaç duyan kurumlar para bulmakta güçlük çekmeye başlayınca repo faizi iki katına çıkarak tavan yaptı. New York Merkez Bankası çareyi piyasaya dört gün boyunca yaklaşık 300 milyar dolar pompalamakta buldu.
Dolar kıtlığı eğer vergi ödemeleri ve yüklü tahvil alımlarından kaynaklı geçici bir meseleyse sorun yok. Ama 2008-2009 türü bir krizin ön habercisini olabileceğini söyleyenler var. Öyleyse eyvah eyvah.
Memlekete dönelim… Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) geçen hafta, 46 milyar lira büyüklüğündeki krediyi takibe atmaları, yani batık olarak ilan etmeleri için bankalara talimat verdi. BDDK, bankacılığın sermaye yeterlilik oranının yüzde 17.7 seviyesine gerilediğini, takibe dönüşüm oranının da yüzde 4.6'dan yüzde 6.3 seviyesine yükseldiğini açıkladı.
Dünyada bankalar için aranan sermaye yeterlilik oranı yüzde 8. Türkiye’de yüzde 12. Yani paniğe mahal yok, bankaların sermaye yeterliliği henüz tehlikeli seviyenin uzağında. Yüzde 6.3’lük batık oranı da alarm çaldıracak kadar yüksek değil. (2001 krizinde bu oran yüzde 13’ü geçmişti.)
İyi de acaba BDDK’nın açıkladığı rakamlar gerçeği yansıtıyor mu? Ne zamandır “beyin ölümü” gerçekleşmiş ama Ankara’nın talimatıyla yüzdürülen "zombi" şirketlerden söz ediliyor. Denizbank CEO’su Hakan Ateş geçenlerde, zombi şirketlerin bankacılık sistemi üzerinde büyük yük oluşturduğundan yakınmıştı mesela...
46 milyar TL’lik batığın “resmi batıklara” eklenmesi, zombi şirketler meselesinin nihayet çözüldüğü anlamına mı geliyor? Yoksa daha batacak çok kredi, çok şirket var mı?
Bankalarla ilgili korkutan gelişme batıklarda değil başka bir yerde: Döviz hesaplarındaki tırmanış bir türlü durdurulamıyor. Şu anda bankalardaki mevduatların yüzde 52.8’i döviz hesaplarında bulunuyor. Bu oran çok değil 5 yıl önce, 2014’te yüzde 37’ydi. Merkez Bankası verilerine göre 13 Eylül ile biten haftada vatandaşların yabancı para cinsinden mevduat ve fonları önceki haftaya göre 612.5 milyon dolar artarak 118.3 milyar dolara yükseldi. Bu, tarihi zirve...
Enflasyondaki düşüşe rağmen vatandaş TL’ye dönmemekte neden inat ediyor?
Nedeni açık: Çünkü güven sorunu var. Ekonomik krizin her an yeniden tırmanmasından ya da Amerika ve/veya Avrupa Birliği’yle her an yeni bir restleşmeye girilmesinden endişe ediyor.
Bu arada muhtemelen açıklanan enflasyon oranına da inanmıyor ve bankaların TL’ye verdiği mevduat faizini yetersiz buluyor.
Vatandaşın TL’dan kaçması neden bir problem? Çünkü bankalar dövizle para toplayıp TL ile kredi dağıtıyor. Yarın bir gün dövizde ya da yabancı bankaların Türk bankalarına para verirken istediği faizde zıplama yaşanırsa bu uyumsuzluk başlarına büyük bela açabilir...
“Yüksek işsizlik hiç görülmediği kadar uzun sürebilir.” Bu sözler T24 yazarı Seyfettin Gürsel’e ait. Türkiye İstatistik Kurumu geçen hafta işsizliğin bir yıl önceye göre 2.8 puan artarak yüzde 13’e yükseldiğini açıkladı. Genç işsizlik ise korkunç bir seviyeye ulaştı: Yüzde 25...
2001 ve 2008-2009 Krizlerinde de işsizlik patlamış ama sonra ekonominin yeniden büyümeye geçmesiyle gerilemişti. Bu krizin öncekilerden farkı, Seyfettin Gürsel’in belirttiği gibi işsizliğin bu kez hiç görülmediği kadar uzun sürecek olması. İşsizliğin eriyebilmesi için ekonominin yüzde 5’in üzerinde büyümesi gerekiyor. Gelen tüm işaretler bunun kısa vadede mümkün olmadığı, ekonominin bu yıl daraldıktan sonra önümüzdeki yıllarda en fazla yüzde 2-3 büyüyebileceği yönünde.
Ne yapmalı? Öncelikle işsizleri, İşsizlik Fonu’nda biriken yüz milyar liradan fazla paradan yararlandırmalı. 4 milyondan fazla işsiz var ama işsizlik maaşı alabilenlerin sayısı sadece 657 bin. Çünkü işsizlik maaşı bağlamak için son 3 yılda toplam 600 gün prim ödenmesi ve son 4 ayda çalışmış olma şartı aranıyor. Türkiye gibi kayıt dışılığın çok yüksek olduğu bir ülkede bu şartları sağlamak zor.
Dünya tarihine baktığımızda uzun süreli yüksek işsizlikten er geç faşizm çıktığını görüyoruz. İşsizliği çok ciddiye almalı.
Yeniden Amerika’ya dönelim. Amerikan Merkez Bankası geçen hafta faizi bir kez daha indirip (4.5 yıl aradan sonra ilk kez geçtiğimiz Temmuz ayında indirmişti) yüzde 1.75-2 aralığına çekti. Ama asıl haber bu değil. Asıl haber, önümüzdeki dönemde yeni faiz indirimine gitmekte isteksiz davranacağının işaretini vermiş olması.
Amerikan Merkez Bankası’nın faiz indirimlerine devam edip etmeyeceği sorusu Türkiye için önemli. Çünkü doların değeri buna bağlı. Trump uzun zamandır doların aşırı değerli olmasından yakınıp Merkez Bankası’na faiz indirimlerini sürdürme çağrısı yapıyordu. (Çünkü dolar diğer paralar karşısında güçlenince küresel pazarda Amerikan malları pahalanıyor.) Amerikan Merkez Bankası Trump'ı takmadı ve ekonomiden yavaşlama sinyali gelmedikçe yeni bir indirim yapmayacağı mesajını verdi. Bu, doların güçlü kalmaya devam etmesi demek. Türkiye için hayırlı bir gelişme değil...