Geçtiğimiz hafta 2017 yılının cari açık rakamı açıklandı: 47 milyar dolar. Bu, bir yıl önceye gore 14 milyar dolarlık yükselişe karşılık geliyor. Çarpıcı bir artış. Cari açığın gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 5'ini geçmesi genellikle kriz habercisi olarak değerlendirilir. (Her zaman kriz getirmese de.) Türkiye’nin cari açığı 2016’da gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 3,8’ine gerilemişti. Geçen yıl yeniden yüzde 5,5’e çıktı. (Cari açık nedir diyenler için detaylı bilgi yazının sonundaki dipnotta.)
Birkaç gündür yerli - yabancı yatırım kuruluşları ve iktisatçıların cari açıkla ilgili, alarm seviyesi yüksek bir dille kaleme aldıkları değerlendirmeleri okuyoruz. Mahfi Eğilmez, bu kadar yüksek bir açığın sürdürülemeyeceğini, büyümenin yavaşlaması gerektiğini yazdı, örneğin.
Cari açığa ilişkin en kapsamlı değerlendirmelerden biri, yatırım bankası J.P. Morgan'ın geçen hafta yayınladığı "Türkiye: İhracatın yeni bir atılıma ihtiyacı var" başlıklı rapordu. Bu yazının başlığındaki (Muhalefet ekonominin en temel sorununu neden daha kolay çözebilir?), işte bu raporu okurken aklıma geldi.
Spekülatif bir soru olduğunu, memlekette iktidarın değişebileceğine dair bir emare olmadığını söyleyeceksiniz. Haklısınız ama bu, zihin jimnastiği yapmamıza engel değil. Birazdan göreceğiniz gibi J.P. Morgan’ın raporu da zaten insanı buna teşvik ediyor.
Öyleyse rapordan bir pasaj okuyarak “jimnastiğe” başlayalım:
“Türkiye'nin dış dengesinde 2014 ile 2017 arasında görülen dönemsel iyileşme, büyük oranda Türk Lirası'nın değer kaybı ve özellikle de enerji fiyatlarındaki düşüşten kaynaklanıyordu. Geçtiğimiz yılın ortasında enerji fiyatlarının yükselmeye başlaması, dış dengedeki dönemsel iyileşmenin sona erdiği anlamına geliyor. Cari açık, 2013'ün sonunda gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 6,8'iydi; 2016 ortasında yüzde 3,8'e geriledi. Ardından ağır ağır ama kesintisiz biçimde artarak 2017 Kasımında yüzde 5,2'ye yükseldi. İthalatın hızlandığını gösteren son veri, önümüzdeki aylarda cari açığın daha da hızlı büyüyeceğini gösteriyor."
Kısacası Türkiye’nin cari açığı için alarm zili çalıyor. Sorun, ithalatın ihracattan çok daha hızlı artmasında. Ve bir de, cari açığın giderek artan oranda sıcak para ile finanse edilmesinde.
Bu noktaya döneceğiz. Raporun başlığını hatırlıyor musunuz: "Türkiye: İhracatın yeni bir atılıma ihtiyacı var." Türkiye’in ihracatı 2012’de 152,5 milyar dolardı, geçen yıl 157 milyar dolar oldu. Beş yıllık artış sadece yüzde 4. Evet, geçen yıl ihracat yüksek denebilecek bir tempoyla, yüzde 10 büyüdü ama ithalat ondan çok daha hızlı, yüzde 18 arttı…
Peki Türkiye ihracatta nasıl yeni bir atılım yapabilir? Rapordan devam:
"Avrupa Birliği pazarında daha etkin olmak kuşkusuz ihracata büyük bir itilim sağlar. AB ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliği'nin yenilenmesi önemli bir aşama olur. Ankara ve Brüksel, tam üyelik yolu görünür bir gelecek için engellenmişken, ilişkilerinin geleceğine dair bir çerçeve oluşturmak üzere, Gümrük Birliği'ni güncelleme konusunda müzakereye oturabilirler. Ama birçok AB Hükümeti, Türkiye'de hukuk devletinin aşınması nedeniyle yeni bir ticaret anlaşmasına resmen karşı çıktığı için Gümrük Birliği'nin güncellenmesi tehdit altında.
Gümrük Birliği'nin derinleştirilmesi, antlaşmanın kapsamını, tarım ürünleri, hizmetler ve kamu ihale sistemini alacak şekilde genişleterek Türkiye ve AB'de ekonomik büyümeyi ateşleyebilir. Bu çerçevede gerçekleşecek bir yeniden yapılanma, dört alanda ciddi reformları içerecektir: Anlaşmazlıkların çözümü, kamu ihaleleri, devlet destekleri ve hizmet sektörüne dair mevzuat. Bu nedenle, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi sadece ihracatın artmasını sağlamaz, aynı zamanda ekonomik-politik eşgüdümün derinleşmesini ve sermaye akışının artmasını getirir."
Son cümleye dikkat: J.P. Morgan, Gümrük Birliği'nin güncellenmesinin sadece ihracatı değil, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını da (Burada kastedilen sıcak para değil doğrudan yatırım) artıracağını savunuyor.
Türkiye’ye doğrudan yabancı sermaye yatırımı geçen yıl yaklaşık 8 milyar dolara geriledi. Bu gerilemede ana etmenin Türkiye ile AB arasındaki siyasi gerginlik ve Olağanüstü Hal olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Bu düşüş nedeniyle 47,1 milyar dolarlık cari açığın sadece 8,1 milyar doları doğrudan yabancı sermaye yatırımlarıyla finanse edilebildi. Geri kalan kısmın finansmanı büyük oranda sıcak para ile gerçekleştirildi.
Sıcak para bugün var yarın yok. Yani riskli bir durumla karşı karşıyayız. Ekonomi bu açmazdan nasıl kurtulabilir?
J.P. Morgan’ın önerisini gördük: Gümrük Birliği’ni güncelleyerek. Ama siyasi sorunlar nedeniyle bu kısa vadede mümkün görünmüyor.
J.P. Morgan’ın raporundaki düşünce silsilesini mantıki sonucuna vardıralım: Bugün iktidarda AB ile ilişkilerin hızlı biçimde düzelmesini sağlayacak bir parti veya partiler koalisyonu olsa, AKP’nin yapamadığını yaparak Gümrük Birliği’nin güncellemesini sağlayıp ekonomiye, sözü edilen “atılımı” yaptıramaz mıydı?
Acele hüküm vermeyelim. CHP’nin bir de ulusalcı kanadı var. Ulusalcılar şu veya bu gerekçelerle Gümrük Birliği’nin güncellemesine fren koymaz mı?
Tabii Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin kimin işine yarayacağı sorusu da ortada duruyor. Geniş yığınlar için cari açıktan çok daha önemli başka göstergeler varken (Enflasyon, gelir dağılımı, reel ücretler seviyesi), Parti’nin sol kanadı da, Türkiye’yi küresel kapitalizme daha da entegre edecek bu adıma direnmez mi?
Bu soruların yanıtlarını bilemiyoruz.
Bildiğimiz tek şey, cari açık kabusunun geri döndüğü.
* Bir ülkenin dünyadan ihracat, turizm vs. yollarla sağladığı gelirlerle, ithalat, hizmet vb. alımı için yaptığı harcamalar arasındaki farka cari denge deniyor. Bu fark ithalat lehineyse cari açık, ihracat lehineyse cari fazla oluyor.