Dünyanın Koronavirüs salgınıyla içine düştüğü karanlıktan çıkabilmesinin yolu aşının bir an önce üretilmesinden geçiyor. Geliştirilmesinden değil üretilmesinden diyorum çünkü aşı çoktan bulundu. Daha doğrusu bulunduğunu açıklandı. Kerameti kendinden menkul çılgın mucitler değil, ulusal enstitüler tarafından desteklenen ciddi kuruluşlar oldukları için yapılan açıklamaları ciddiye alıyoruz. Norveç’teki Salgın Hazırlığı İnovasyonları Birliği (Coalition for Epidemic Preparedness Innovations - CEPI) tarafından desteklenen biyoteknoloji şirketi Moderna, Amerika’da klinik testlere başlamak için başvuru yaptı bile.
Yine Amerika’da Inovio Pharmaceuticals şirketi de testlere Nisan’da başlayacağını duyurdu.
İsrail’de de Galieo Araştırma Enstitüsü’nde faaliyet gösteren MIGAL adlı kuruluş da aşıyı geliştirdiğini açıkladı.
Avustralya’da Queensland Üniversitesi’ndeki araştırmacıların Moderna’dan farklı bir yöntemle aşı geliştirdiğini de biliyoruz.
Ve son olarak hafta sonu da Alman biyoteknoloji şirketi CureVac’ın aşıyı geliştirmeye çok yakın olduğunu öğrendik.
Kısacası aşı hazır. Ama hazır olması yarın üretime başlanacağı anlamına gelmiyor. Önce klinik testlerin tamamlaması gerekiyor. Bu zorunlu çünkü bilinmeyen yan etkileri olabilir. Koronavirüs'ü (Covid-19) tedavi edeyim derken yeni sağlık sorunlarına, misal sakat doğumlara yol açma riski var.
Şimdi bu araştırılacak. Bu süreç aylar sürecek. Birçok uzman, 2021’den önce aşının kullanıma sunulmasının mümkün olmadığını söylüyor.
İsrail, Norveç, Amerika, Almanya, Avustralya… Aşının bulunması için zamana karşı verilen yarışta neden Türkiye’den hiçbir şirket, üniversite veya bilim kuruluşu yok?
AKP iktidarı Ar-Ge (Araştırma geliştirme) yaptığını söyleyen kuruluş ve şirketlere son yıllarda büyük paralar dağıttı. O paralar nereye gitti?
Acı gerçek şu: Küresel şirketler Türkiye’yi Ar-Ge yapılacak bir yer olarak değil ballı bir pazar olarak görüyorlar. Yerli şirketler de başka ülkelerde geliştirilen ilaçların jeneriklerini (taklitlerini) üretip para kazanmakla meşgul. Üniversitelerin bilimsel gelişmeye zaten hiçbir katkısı yok.
Oysa ilaç, dünyada Ar-Ge’ye yön veren sektörlerden biri. PWC’nin araştırmasına göre en çok Ar-Ge harcaması yapan 15 şirket şöyle:
1. Amazon.com
2. Alphabet Inc.
3. Intel Corporation
4. Samsung Electronics Co., Ltd.
5. Volkswagen Aktiengesellschaft
6. Microsoft Corporation
7. Roche Holding AG
8. Merck & Co., Inc.
9. Apple Inc.
10. Novartis AG
11. Toyota Motor Corporation
12. Johnson & Johnson
13. General Motors Company
14. Pfizer Inc.
15. Ford Motor Company
(İlaç şirketlerini kırmızıyla işaretledim.)
1. ASELSAN
2. TUSAŞ
3. Ford
4. Roketsan
5. Turkcell
6. Vestel
7. Otokar
8. Arçelik
9. Havelsan
10. Tofaş
11. Mercedes-Benz
12. TEI
13. FNSS Savunma
14. Türk Telekom
15. Logo Yazılım
Türkiye’de en çok Ar-Ge harcaması yapan 15 şirket listesinde bir tane bile ilaç şirketi yok. Ama silah-savunma sektöründen 7 şirket var. İlk 50’de sadece 4 ilaç şirketi (Abdi İbrahim, Deva Holding, Sanofi, Nobel İlaç) bulunuyor. Onların da Ar-Ge harcamaları son derece sınırlı.
Neden böyle? Bana kalırsa bu, iktisadın temel meselelerinden biriyle, kıt kaynakların nereye harcandığıyla ilgili. Tercihinizi silahtan yana kullandığınızda SİHA’larınız, bilimden yana kullandığınızda ilaçlarınız oluyor.
Tabii bir de kültür meselesi var. Kendi alanlarında yetkin olmadığı halde sırf iktidara yakın diye insanların rektör, müdür yapıldığı, buna karşılık gerçek bilim insanlarının KHK’larla işten atıldığı, hapse tıkıldığı bir ülkeden çığır açan tıp buluşlarının çıkmamasında şaşıracak bir şey var mı?
Neyse… İsrail veya Amerika, birinden biri Koronavirüs aşısını inşallah bir an önce geliştirir de, üniversitelerimiz, muhteşem, şahane, çığır açıcı Ar-Ge ve bilim projelerine geri dönerler.
Son söz: Türkiye’nin geleceğini değiştirmek için önce Ar-Ge politikalarını değiştirmek gerekiyor.