Standard & Poor’s geçen haftanın son günü Türkiye’ye ilişkin yeni raporunu açıkladı: Kredi notunu "B+" olarak teyit ederken, not görünümünü değiştirmeyerek "durağan" olarak bıraktı.
Buraya kadarı her yerde çıktı. Çıkmayan, Standard&Poor’s'un Türkiye’ye ilişkin yaptığı siyasi değerlendirmeydi:
“Geçtiğimiz Haziran ayındaki başkanlık ve parlamento seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi liderliğindeki koalisyonun kazandığı zafer, icracı başkanlık sistemine geçişte son adım oldu. İktidarın, geriye kalan az sayıdaki denge ve kontrol mekanizmasını da bundan böyle kenara itmesini bekliyoruz. Bu durum, bütçe dışı harcamalarda potansiyel artışa yol açacaktır.
Bizim düşüncemize göre iktidarın büyük ölçüde merkezileşmesi, 2018’de yaşanan cari açık şokunun etkileriyle mücadele konusunda yetersiz kalmasına yol açıyor.
Geçtiğimiz yıl yaşanan kur şokuna karşı bugüne kadar verilen tepkileri koordineli ve tutarlı değil anlık ve olaya özel (ad hoc) olarak değerlendiriyoruz. Odak, ekonomik problemlerin altındaki nedenlere değil semptomlara yönelik. Bunun tek önemli istisnası, Merkez Bankası’nın 13 Eylül’de 1 haftalık repo faizini yüzde 6.25 artırmasıydı. Bu da proaktif değil reaktif bir adımdı.
Yetkililer bugüne kadar bankaların varlık kalitesindeki bozulmayla ne şekilde mücadele edeceklerine dair hiçbir somut plan ortaya koymadılar. Bununla birlikte “kötü banka” seçeneğinin (Bankaların batık kredilerinin, devletin bir finansal kuruluşuna devredilmesi. BS.) tümüyle masadan kaldırılmadığını anlıyoruz. 2018 Eylülü’nde açıklanan Yeni Ekonomi Programı bankacılık sektörünün sorunlarının nasıl çözüleceğine ilişkin spesifisik detaylar içermiyor ama bankaların varlık kalitesinin inceleneceği belirtiliyordu. Bu inceleme Aralık ayında BDDK tarafından yapıldı ama detayları kamuya açıklanmadı. Donuk kredilerin toplam kredilerin yüzde 4.5’i ile sınırlı olduğunu söyleyen resmi açıklamanın kredi riskini doğru biçimde yansıtmadığına inanıyoruz. Önümüzdeki iki yıl içinde problemli kredilerin artmaya devam ederek iki haneli seviyeye çıkacağını tahmin ediyoruz.”
Bu cümlelerde haber değeri bulunmamış olmalı...
***
Almanya, geçen yılın son 3 ayında yüzde 0 büyüyerek, ekonomik durgunluğa girmekten kıl payı kurtuldu. Neden kıl payı? Çünkü 2018’in üçüncü çeyreğinde, yani Temmuz, Ağustos ve Eylül’de Alman ekonomisi küçülmüştü. Son 3 ayda da küçülseydi, arka arkaya küçülme ekonomik durgunluk olarak değerlendirildiğinden, Alman ekonomisi de durgunluğa girmiş olacaktı.
Alman ekonomisi de diyorum çünkü pek çok Avrupa ülkesi zaten ekonomik durgunluk içinde. O nedenle Almanya’nın da yavaşlaması Avrupa için kırmızı alarmın çalması demek.
“Bizim derdimiz bize yeter, Avrupa'nı derdinden bize ne?” diye düşünecek olanlara küçük bir hatırlatma: Avrupa, Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı. Türkiye, ihracatın yarıdan fazlasını Avrupa’ya yapıyor. Avrupa pazarının daralması, Türkiye’nin ihracatının da yavaşlamasına yol açacak.
Nitekim ihracat artışı yüzde 10'lu rakamlardan tek haneye indi bile. Ama asıl korkutucu olan, Avrupa’ya ihracat yapan firmalardan gelen haberler.
En büyük ihracatçılar arasında yer alan Tofaş geçen hafta yatırım uzmanlarına yönelik düzenlediği telekonferansta 2019’da yurtiçi satışlarının yüzde 33-41, ihracatının ise yüzde 19-26 azalmasını beklediğini açıkladı. Tofaş’ın ihracatta daralma beklentisinin nedeni, "Avrupa otomotiv piyasasında beklenen olumsuz görünüm".
İç pazarı bitik bir ülkenin ana ihracat pazarının da kötüye gitmesi… İşte bu kötü haber.
***
Kriz nedeniyle perakende satışlarının ve akaryakıt tüketiminin azaldığını zaten biliyorduk. Anadolu Efes 2018 bilançosunu açıklayınca krizin bira tüketimini de vurduğunu öğrendik.
Efes’in Türkiye’deki bira satışı geçen yılın son 3 ayında hacimsel bazda (yani litre olarak) yüzde 2.9 daralmış. Bunda Ekim ayında fiyatlara yapılan zam ve düşen tüketici güveninin etkisi büyük. Ama Efes'in toplam satışları bu dönemde yüzde 3.9 artmış.
Bu nasıl mümkün oldu? Efes’in Rusya’nın en büyük 2. bira şirketi olması sayesinde. Efes'i, Rusya operasyonlarında ve ihracatta görülen büyüme kurtardı. Bu krizde birçok şirketi kurtardığı ve kurtaracağı gibi... (Ama Tofaş’ta görüleceği gibi “İhracat Türkiye’yi kurtarır” demek için çok erken…)