Amerika dışında yaşanan olayların Amerika’da soruşturulup yargılanması, hukukta olağan bir durum değil. Bu tip davalara “Extraterritorial jurisdiction” veya Türkçesiyle “Ülke dışı yargılama” deniyor.
Ülke dışı yargılama, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde olduğu gibi uluslararası bir anlaşmaya dayalı yapılıyorsa kimsenin itiraz ettiği yok. Ama bir ülke, kendi koyduğu kuralara uymadığı gerekçesiyle başka ülke vatandaşlarını, kurumlarını yargılamaya kalkışınca işler karışıyor.
Amerika’nın başka ülke vatandaşlarına yaptırım uygulamasının geçmişi Soğuk Savaş’a kadar uzanıyor.
1982'de Reagan yönetimi, Sovyetler Birliği'nden Avrupa'ya uzanan boru hatlarının inşasında rol alan şirketlere yaptırım uygulanacağını açıklamıştı. Yaptırımlar sadece Amerikan şirketlerini değil, boru hatlarıyla ilgili Amerika'da geliştirilmiş her türlü teknolojiyi kullanan başka ülke şirketlerini de kapsıyordu.
Reagan yaptırımları Avrupa ülkelerinin büyük tepkisini çekti. İngiltere, "Bu ambargo, Amerika'nın ülke dışı yargı yetkisinin (Yani yukarıda sözünü ettiğimiz, Zerrab davasında da çalışan “Extraterritorial jurisdiction” yetkisinin) kabul edilemez şekilde genişletilmesidir" diye karşı çıktı. Tepkiler üzerine Reagan, Kasım 1982’de geri adım attı ve yaptırımları kaldırdı.
1990’lı yıllarda Amerika bu kez Küba’ya uyguladığı ambargoyu delenlere yaptırım öngören “Helms-Burton” yasasını çıkardı. Karşısında yine Avrupa’yı buldu. Avrupa Birliği, bu yasanın sınır aşırı boyutunu Dünya Ticaret Örgütü’ne şikayet etti.
ABD bir kez daha geri adım atacak, Clinton yönetimi ile Avrupa Komisyonu 1998’de, “Helms-Burton Act”ta yer alan ülke dışı yaptırımların Avrupa şirketlerine uygulanmaması konusunda anlaşacaktı.
Ardından İran ambargosu geldi. 1996’da Amerikan Kongresi, "İran ve Libya Yaptırımları Yasası"nı çıkartarak, bu iki ülkeyle petrol ticareti yapan kişileri yaptırım kapsamına aldı. (2006'da bu yasanın ismi değiştirilerek "İran Yaptırımları Yasası" -Iran Sanctions Act- yapıldı.) Yeni yasanın en önemli özelliği, ABD'nin İran ambargosunu delen başka ülke vatandaşlarını, yaptırıma konu etmesiydi.
Bu yasanın İran'la ticaretin önünü yeterince kesmediğini düşünen Amerikan Kongresi, 2010'da kısaca "Cisada" olarak bilinen "Kapsamlı İran Yaptırımları, Sorumlulukları ve Tecrit Yasası"nı (Comprehensive Iran Sanctions, Accountability and Divestments Act) çıkartarak, yaptırımları daha da sıkılaştırdı. Bu yasayla Amerikan Yabancı Varlıklar Denetim Kurumu OFAC'a, İran'la iş yapan bankaların Amerika'daki hesaplarını sıkı denetime alma ve yasaklama yetkisi verildi.
Cisada yasası, daha sonra Amerikan yönetiminin aldığı bir dizi kararla daha da sıkılaştırılacaktı. 2011'de Obama yönetimi, İran'ı "Para aklayan ana merkezlerden biri" ilan etti; bu karar İran'la iş yapan tüm bankaları uluslararası terörizme destek vermekle suçlanma riskiyle yüz yüze bıraktı.
Amerikan yönetimi, bu yasa ve kararlara dayanarak birçok şirkete yaptırım uyguladı. Liste kabarık…
Görüldüğü gibi Amerikan filmlerindeki nereden çıktığı bilinmeyen otoban polisi gibi bir anda insanın ensesinde bitip ceza kesen, “Dünyanın jandarması” tanımının hakkını vermeye çalışan bir ülke var karşımızda.
Amerikan Temsilciler Meclisi ve Senatosu’ndan yazın, İran, Rusya ve Kuzey Kore’le ilgili, “Extraterritorial ” (ülke dışı) yeni yaptırımlar geçti.
Avrupalılar bir kez daha, kendi şirketlerini etkileyecek bu yaptırımlara karşı ayağa kalktılar. Fransız Dışişleri Bakanlığı geçen Temmuz’da, bu yasanın sınır aşırı niteliği nedeniyle uluslararası hukuka aykırı olduğunu duyurdu. Alman ve Avusturya Hükümetleri de ortak bir açıklama yaparak, "Uluslararası hukuka göre yasadışı olan ülke dışı yaptırım tehdidini kabul edemeyeceklerini" bildirdiler.
Avrupalıların isyanı, 1982’deki Sovyetler Birliği ve 1990’lardaki Küba ambargoları sırasında işe yaramıştı. Acaba Rusya konusunda da Amerika’ya geri adım attırmayı başarırlar mı?
Orası muğlak. Çünkü Amerika’da farklı bir iç gündem var.
Başta Demokrat Parti olmak üzere Trump’tan nefret edenler, onu seçim kampanyası sırasında Rusya’dan gizli destek aldığını iddiası üzerinden köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.
Yukarıda sözünü ettiğimiz, Rusya, İran ve Kuzey Kore konusunda yeni yaptırımlar içeren “Counter America’s Adversaries Through Sanctions Act” (Amerika’nın Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası) da zaten, “Rus muhibbi” olduğu iddia edilen Trump’ın bu ülkeye yönelik yaptırımları kaldıracağı dedikoduları üzerine hazırlandı ve büyük çoğunlukla Senato ve Temsilciler Meclisi’nden geçirildi.
The Economist dergisine göre Amerika’da birçok yetkili, Rus gazını Baltık Denizi’nin altından Avrupa’ya taşıyacak “Kuzey Akımı 2” boru hattını da ambargo kapsamında almak istiyordu ama ABD ile Avrupa Birliği arasındaki işbirliğini bozmamak adına bundan vazgeçildi.
Aynı şeyin Rus gazını Karadeniz’in altından Türkiye taşıyacak “Türk Akımı” boru hattı için de geçerli olduğu söylenebilir.
Buna rağmen iki hafta önce ABD Dışişleri Bakanlığı Enerji Kaynakları Birimi Müsteşar Yardımcısı John McCarrick, Türk Akımı ve Kuzey Akımı 2 doğal gaz boru hattı projelerine karşı olduklarını açıkladı ve bu projede yer alan Avrupalı şirketlerin Amerikan yaptırımlarına maruz kalma ihtimali olduğu tehdidini savurdu.
“Amerika’nın Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası”nın Rusya’ya ambargo uygulanmasını öngördüğü tek alan enerji değil, silah ticareti de yaptırım kapsamında. Yasa, Rusya ile silah sistemleri alanında “ciddi” ölçüde sözleşme imzalayan herkese yaptırım uygulanmasını öngörüyor.
The Economist’e göre Türkiye, Yunanistan gibi NATO ülkeleri ile Irak, Hindistan, Vietnam gibi Amerika’ya dost ülkeler Rus silah sistemleri satın almışken, yasanın bu maddesini işletmek de kolay değil.
Yasada bir de “Özel olarak tanımlanmış kişiler” (Specially designated naitonals) olarak adlandırılmış şahıslarla iş yapanlara yönelik yaptırımlar var.
Yasanın “Özel olarak tanımlanmış kişiler” olarak belirledikleri arasında, bir dönem Türkiye’ye de sık sık gelen, Rusya’nın eski Enerji Bakanı, bugünün Rosneft CEO’su İgor Seçin gibi isimler var.
İsminin açıklanmasını istemeyen bir Rus yetkili The Economist’e, “Özel olarak tanımlanmış kişiler”le iş yapanları soruşturma yetkisinin, Soğuk Savaş döneminde bile görülmemiş, çok aşırı bir adım (Kendi tabiriyle “Nükleer seçenek”) olduğunu söylemiş…
Yeni yaptırımların ne oranda uygulanacağını Amerikan iç politikasındaki gelişmeler belirleyecek. Kongre ile arasındaki gerilim nedeniyle Beyaz Saray, yeni yasayı uygulamaya şimdilik pek istekli değil.
Ama yasa, Demokles’in kılıcı olarak sallanmaya devam edecek. Türkiye ve Amerika arasında muhtemel yeni gerginlik alanı...