Devletçi zihniyet, iktidar bloğunun içindeki çatlaklar ve çatışmalarda siyasal iktidardan yana pozisyon alıyormuş gibi yaparak, Ak Parti’nin de devletçi zihniyete doğru kayışına gaz veriyor...
Fransa seçimlerinden sonra Avrupa’da son on senenin yükselen siyasal dalgasının tekrar gündeme geldi. Avrupa ülkelerinde milliyetçi partilerin oyları yükseliyor.
Bu eğilimin öncüsü partilerin ve liderlerin söylemleri biliniyor. Avrupa toplumlarında yükselen milliyetçi dalganın ortak özellikleri var. Bu toplumların dünyadaki ve Avrupa’daki hayatın değişimlerinden ürken, tedirgin olan, zarar görmekte olduğunu ve gelecekte daha da çok zarar göreceğini düşünen kesimleri milliyetçi partilere yöneliyorlar. Ulus devletin değişen rolü, yükselen kimlik siyasetleri, kalkan sınırlar sonucu yeni hayatın yeni insanlarının ve kesimlerinin yükselen rolleri karşısında geleneksel avantajlarını kaybedeceklerini düşünüyorlar. Elbette bu dalganın ardında Avrupa solunun yeni bir ütopya geliştirememesi, vizyoner lider eksikliği gibi son yirmi yılın bildik sorunu da var.
Sonunda endişe ve korku çoğalıyor. Uzaktaki ellerle mesafeler kapandıkça, “el” olanlar önce “sosyal ilişki” mesafesine sonra da “selam mesafesine” geldikçe “düşman” ve “öteki” olmaya başlıyorlar. Milliyetçi söylem de yarına dair endişe ve risklerin nedeni olarak ötekileştirmenin, düşmanlaştırmanın siyasi temsilcisi olarak yükseliyor.
Toplumsal kutuplaşma keskinleşti
Özü itibariyle bizim toplumda da yaşanan kaygılar benzer. Kentlere, ekonomiye ve giderek siyasete yeni gelenler var olan güç dengelerini bozuyorlar. Yeni ile eskinin karşılaşmasında birbirini yoklama, tanıma, öğrenme süreci baskın olacağına çatışma baskın oluyor. Bu çatışmacı dil toplumu önce siyasal kutuplaşmaya sonra da toplumsal kutuplaşmaya itti.
Bugün artık toplum hem Türk-Kürt ekseninde hem da hayat tarzı ekseninde kutuplaşmış durumda. KONDA Barometreleriyle izlemeye ve ölçmeye çalıştığımız “kutuplaşma endeksine” göre artık toplumun beşte üçü herhangi bir siyasi ve toplumsal soruna bir muhakeme yürütmeden “bizimkiler-ötekiler” ekseninde bakıyor ve pozisyon alıyor.
Siyasi iktidar da muhalefet de hem siyaset tarzlarıyla hem de kullandıkları dille bu süreci çoğaltmaya devam ediyorlar.
İktidar ve güç ilişkileri yeniden biçimleniyor
İktidar ve güç dengeleri hem devlette hem de toplumda bütünüyle bozuldu. Şimdi yeni bir dengeye ve rol dağılımına ihtiyaç var. Bir yandan yeni iktidar sahipleri eski aktörlerle çatışmayı hâlâ aynı tonda sürdürmeye çalışıyor. Öte yandan her yeni denge ve paylaşım arayışı yeni iktidar bloğunun içinde de çatlaklar ve çatışmalar üretiyor.
Bu nedenle de her yeni siyasi tartışma yeni bir zihni ve siyasi ittifaklar üretiyor.
Bu denli karmaşık, çelişik ve kararsız değişim sürecinde de yüzlerce yıllık deneyimi ve birikimi ile devletçi zihniyet yeniden mevzi kazanıyor.
Devletçi zihniyet, iktidar bloğunun içindeki çatlaklar ve çatışmalarda siyasal iktidardan yana pozisyon alıyormuş gibi yaparak, Ak Parti’nin de devletçi zihniyete doğru kayışına gaz veriyor.
Ak Parti iktidara yerleşirken, devlet de Ak Parti’yi dönüştürüyor. Zaten Ak Parti bünyesinde barındırdığı şovenliğe yatkın özellikleriyle buna teşneydi. Ama devletçi zihniyete bu yetmez. Toplumdaki değişim arzusunun da kırılması, yenilerin de devletçi zihniyetin çizgisine çekilmesi lazım.
Tüm siyasi kümelerin ortak keseni şovenlik
İşte bu noktada yeni bir şoven dil ve yeni mecralar devreye giriyor. Önce Kürt meselesi üzerinden Türk-Kürt kutuplaşmasına iyice keskinleştirilecek bir dil devreye girdi. Habur vakasının hemen ardından başlayan Van depremi, Uludere faciası karşısında daha da yükselen bu dil, şimdilerde Ermeni meselesi üzerinde geliştiriliyor. 2015 Yaklaştıkça dünyada da gündeme sıkça gelecek Ermeni meselesi bu dilin gelişmesine zemin sunacak. Yine önümüzdeki bir iki yılda gelişecek Kıbrıs meselesi de bu dile ve zihniyete yol verecek.
Suriye’den başlayarak Ortadoğu’da önümüzdeki birkaç yılda yoğunlaşarak yaşanacağı şimdiden görülen gerilimler de dikkate alındığından devletçi, şoven zihniyet için oyun alanı oldukça geniş.
Tüm bu küçük gibi görünen belirtiler gösteriyor ki yeni iktidar ve güç kavgasında devletçi zihniyet hâlâ sivil siyasete alanı bırakmamaya kararlı.
Yeni güç dağılımı kavgasının yeni raundu devletçi, şoven bir zeminde geliştirilmeye çalışılıyor gibi görünüyor. Bu raunda aktörler yalnızca partiler ya da asker gibi eski aktörler değil. Toplumun şoven damarları da bizzat bu alanda etkin aktör olsun isteniyor. Her partinin tabanından bu şovenlik dalgası kendi partisinin dinamiklerini etkilesin isteniyor. O nedenle hemen her gün, medyanın tüm alanlarında bu yeni dil çoğalıyor, çoğaltılıyor.