Geçen yıl Şubat ve Mart aylarında da yine Başbakan’ın “dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz” sözüyle başlayan bugünküne benzer bir tartışma yaşamıştık. 2012 Mart ayı KONDA Barometresi araştırmasında o günlerin güncel tartışması üzerine de sormuştuk.
“Devletin dindar bir nesil yetiştirme görevi olduğuna inanıyorum” önermesine “kesinlikle doğru” diyenler yüzde 10, “doğru” diyenler yüzde 35,9 oranındadır. Buna karşılık bu önermeye “kesinlikle yanlış” diyenler yüzde 12,7 ve “yanlış” diyenler yüzde 23,8 oranındadır.
Bu güncel siyasi tartışmada toplumun bir fikirden yana ağırlık koymadığı, doğru bulanlar çoğunlukta olsa da neredeyse ikiye bölünmüş bir durum olduğu görülmekteydi. Bugün de toplumun bu genel kanaatinde ve tutumunda radikal bir değişiklik olduğunu sanmıyorum.
Parti yandaşlıkları üzerinden bu tartışmadaki pozisyonlara bakıldığında, Ak Parti seçmeninin yüzde 63’ü devletin dindar nesil yetiştirmesi gerektiğinden yana görüş bildirirken, yüzde 20’si de karşı görüştedir. CHP seçmeninin yüzde 79’u bu fikre karşı çıkarken, yüzde 19’u da yana tutum almaktadır. MHP seçmeni ise ülke ortalamasında tutum geliştirmekte, yüzde 43’ü taraftar, yüzde 41’i karşıt görüştedir.
Yukarıdaki grafikte de gördüğünüz gibi bu konudaki kanaat yaşa göre, eğitim seviyesine göre ve dindarlık seviyesine göre değişmektedir. Yine de hemen her türlü demografik veya sosyolojik kümelenmede farklılaşma görülmekle beraber her bir kümede de, her iki fikir de olanlar kayda değer oranda vardır.
Kanımca şunu tekrarlamak doğrudur; bu toplumda hiçbir demografik, toplumsal, siyasal ve kültürel küme monolitik değildir. Bu toplum gündelik hayatında hemen her konuda farklı fikir, tutum ve tarzları içinde barındırmaktadır.
Bu kümelerden herhangi birisi üzerine, yalnızca kimliğe ve o kimliğin taleplerine göre siyaset yapanlar bile o kümedeki farklı fikir, kanaat ve tutumların farkında olmadan siyaset yapmaktadırlar. Bu nedenle de yaşanan gerilimlerin bir kısmı siyaset marifetiyle gelişmekte olan ve çatışma ile kutuplaşma temelli konular üzerindeki tartışmalardır.
Ak Parti’nin de şimdiye dek eleştirdikleri kadar kendi tabanını ve bu toplumu tanımamakta ve toplum mühendisliği yapabileceğini sanmakta olduğunu görüyoruz. Ne Ak Parti tabanını bir arada tutan biricik şey dindarlıklarıdır, ne de bu tabanın tüm talebi dindarlıktan beslenen ve dindarlığa dair taleplerdir.
Ak Parti’nin daha da vahim yanılgısı hâlâ yüksek seviyede süren toplumsal desteğinin, diğerlerine karşı ve diğerlerine rağmen kazanımlardan beslendiğini sanmasıdır.
Galiba yalnızca muhaliflerinin değil, Ak Parti’nin de kendi tabanını, o tabanın ihtiyaç ve taleplerini yeniden anlamaya ve tanımlamaya ihtiyacı var.