Çok konuşacağız üzerinde. Alışıldık ve gündelik siyaset tarzı ve dilinden sıyrılıp daha serinkanlı, sağduyulu düşünmelere ve konuşmalara ihtiyacımız var.
Direniş romantizmine, iki taraflı gaz vericilere, “bilerek yanlış yapanların” maç spikerliklerine ve yorumlarına kapılmamalıyız.
Tüm hayatımızı, var olan siyasal zemini ve bildik siyaset yapma tarzını değiştirecek bir fırsatı “AK Parti yandaşlığına ve karşıtlığına” kurban etmek hayata, ülkeye, kendimize ve gençlere haksızlık olacak.
Dip dalgaları, bu 18 günün ima ve vaat ettiği potansiyeli anlamaya çalışmalıyız. Elbette olumlu ve olumsuz sonuçların ne yöne doğru evrileceği birçok farklı dinamiğe bağlı. Bu pencereden bakarak Gezi Parkı direnişinin olumlu ve olumsuz sonuçları neler olabilir?
Bir önceki yazımda direnişin hangi zaman aralığında oluştuğuna, Kürt meselesinde çözüm ve yeni anayasa süreçleri içinden bakarak ve bu zaman aralığının ima ettiği viraja dikkat çekerek demiştim ki “Gezi Parkı direnişi yeniyi inşa etme yolunda, sivil muhalefetin katılımcı demokrasi müdahalesi bir bakıma. Ama kesinlikle statükonun askerliği de değil.”
Şimdi AK Parti anladı ki yeniyi yalnızca kendi vizyonuyla, kendi çoğunlukçu anlayışıyla kuramayacak. Gezi Parkı'nın insanları ve gençleri “yeninin bir kulpunu” yakaladılar. Yeniye artık bu dinamikler de ortak.
Kastettiğim yalnızca bireyler değil, Gezi Parkı direnişini yaratan yeni gündelik hayatın insanı, ritmi ve zihin dünyası çünkü. Bu dinamikler de geleceğin, yeni olanın habercisi.
Hep şunu savundum. Meselelere bakarken hem yalnızca aktörlerden bakıyoruz hem de o aktörleri monolitik kümeler sayıyoruz. Halbuki ülkenin yaklaştığı virajda her bir aktörün içinde çatlaklar var. Devletin, sivil ve askeri bürokrasinin, Ak Parti’nin, CHP’nin içinde de “yeniye” dair çatlaklar var. Her aktörün içinde değişimi ve yeninin demokratik yoldan kurulacağını savunanlar var. Benzer şekilde, her bir aktörün içinde eski statükoyu bir biçimde savunmaya, korumaya çalışanlar da var.
Her aktörün, yönetici kadrolarında, örgütlerinde, temsil ettikleri toplumsal kümelerin içinde de aynı çatlaklar farklı oranlarda olsa da var.
Gezi Parkı direnişini üreten dinamikler şimdi o çatlakları genişletecek. Her aktörün içindeki yenilikçiler ile statükocular bu dinamiklerden güç devşirmeye çalışacak.
Her bir aktörün içindeki bu hareketlenme eşzamanlı olmayacak muhtemelen. Hangi aktörün içinde çatlağın hangi tarafı, hangi zaman diliminde bu dinamikleri doğru anlayacak, doğru beslenme hüner ve becerisini gösterecek göreceğiz.
Direnişin, direniş etrafında Ak Parti’nin ürettiği kutuplaşmayı körükleyen hizalanmanın toplumsal sonuçlarını da yakın zamanda göreceğiz.
Her ne kadar bizim medya ve entelektüel dünyamızın kendi üretip, inanıp, sonra da gerçek sandığı efsanelerden birisi “bu toplumun balık hafızalı olduğu” efsanesidir. Ben de hep bu efsaneye itiraz edenlerdenim.
Toplumsal bellekte kutuplaşmaya dair hala çok canlı iki anı var. Birincisi 27 Mayıs darbesi diğeri de 12 Eylül darbesi. Toplum iki darbenin öncesinde de siyasal ve toplumsal kutuplaşmanın siyasetçiler marifetiyle nasıl üretildiğini gördü. O kutuplaşmış ortamın askeri vesayetin kurmaylarınca nasıl kullanıldığını, adım adım darbenin altyapısının bu kutuplaşmalar üzerinden oluşturulduğunu yaşadı. Darbeler marifetiyle devletin kıyıcı yüzünün ne olduğunu da gördü. Tüm bu anılar, ödenen bedeller hala yaşamakta olan kuşakların belleğinde canlı. Kimsenin onlara kutuplaşmanın riskini anlatmaya ihtiyaç yok.
O nedenle hükümetin bu kutuplaşmayı körükleme politikaları bumerang gibi onu da vurur hale gelebilir.
Başta da değindiğim gibi bu dinamiklerin ve süreçlerin ne yöne doğru gelişeceğini göreceğiz. Aktörlerin bu süreçlerden nasıl yararlandıkları, beslendiklerine bağlı olarak elbette.