Gezi Parkı direnişiniz 17. günü ve hala direnişin ruhunun, karakterinin ve dinamiklerinin anlaşılamadığı görülüyor. Halbuki tam da buralardaki yeni anlama ve açıklama çabaları yeni siyaseti ve yeni hayatı anlamamızı sağlayacak ki asıl direnişin üreteceği dip dalgaları besleyen enerjiyi buralarda.
Beni bu dakikada korkutan şey olacaklardan daha çok ülkeyi, şirketleri, bankaları, sendikaları, odaları, medyayı yönetenlerin çoğunun hala ne oluyor ve niçin oluyor anlayamıyor oluşları. Dolayısıyla mesele ne yazık ki yönetilememektedir. O nedenle de giderek herhangi bir aktörün her türlü hatasına, provokasyonuna ve manipülasyonuna açık hale gelmiş durumdayız. Yönetenlerin teşhisi de tedavi yöntemi de yanlış seyretmektedir.
Doğru anlaşılabilen tek şey ise nihayet Gezi Parkı’nın çekirdek direnişinin ve direnişçilerinin şimdiye dek bilenenlerden farklı bir şey olduklarıdır. Bu kadarcık anlayış ve tanımlama farklılığı bile diyalog kapılarını açıyor görünmektedir.
1. Birinci hata direnişin birinci gününde herkesin zihninde ne açıklama vardı ise bugün de hala aynı açıklama geçerli sanılmaktadır.
Direniş gün be gün nitelik ve dinamik değiştirdi. Başlangıç park için çevre ve kent duyarlılığıyla harekete geçen çekirdeğin dozerlere direnişiyken polisin gaddarlığı sonrası polis şiddetine tepkiye dönüştü. Daha sonra Başbakan’ın açıklamalarıyla genel bir hayat tarzı ve özgürlükleri koruma derdine dönüşürken 77 ildeki kimi Gezi’ye destek kimi hükümete tepkiye dönüşerek yayılmaya da başladı. Sonrasında ise Gezi Parkı çekirdeği dışında her aktör kendince meseleden pay çıkarma telaşına düştü.
KONDA’nın “Gezi Parkı araştırması da “ilk ne zaman buraya gelmeye karar verdiniz” sorusunun bulguları tam da bu değişimi teyit etmektedir.
17 Günde bile meselenin anlamı, boyutu, aktörleri, dinamikleri bu kadar değişmişken ilk günkü tanım ve pozisyonlardan tüm bir süreç ne anlaşılabilir ne de yönetilebilir.
2. Çekirdek direniş, soğukkanlılığını koruyarak hala orada. Ne manipülasyon çabalarına ne provokasyonlara gelmediler. Ekranlarda, gazete köşelerinde, ben dahil herkes onlar adına ahkam kesiyor ama onlar fazla konuşmadan, eğlenerek ve kararlı biçimde oradalar.
Minik diyalog adımları sonrası bir siyasi yetkililerin açıklamalarındaki dile, içeriğe, gözü başka dili başka söylemlere, bildik siyasi paragraflara bakın bir de sivillerin konuşmalarındaki kısalığa, netliğe, sadeliğe, zarafete.
3. Çekirdek direnişin üreteceği en büyük zihni kırılma siyaset anlayışında olacak. Onlar zamana ve mekana sıkıştırılmış hayatın, aktörler üzerinden yapılan, hiyerarşiye ve kurallara bağlı siyaseti reddeden bir eylemlilik ve siyaset anlayışıyla oradalar.
Hükümet başta olmak üzere etraflarındaki herkes ise direnişi “mesele bazlı” olmaktan yine bildik “aktör bazlı” siyaset zeminine çekmeye uğraşıyor.
Manipüle etmeye çalışanlar, provokasyon peşinde olanlar, olanları kendi senaryolarınca yönlendirebileceğini sananlar ister Ak Parti yandaşlığı ister karşıtlığı kutbundan olsun meseleyi “hükümete karşıtlık ve yandaşlık eksenine” sıkıştırmaya çalışıyor. Epey de bu konuda yol aldıkları görülüyor.
4. Gelelim referandum meselesine ki asıl hata burada yapılıyor. Önce değerlendirmemi not edeyim. Gelinen referandum noktası önemlidir. Referandumun hukuki boyutlarını hukukçular tartışsın ama siyaseten referanduma direnişçiler itiraz etmemelidir.
5. Ama direnişin ima ettiği şey referandumdan daha öte bir şeydir. Gezi’dekilerin ve bu direnişin gerçek talebi katılımdır. İtiraz merkezi otoritenin, merkeziyetçiliğine ve keyfiyetçiliğinedir. Bu topraklarda sanıldığı gibi demokrasiyi seçimlerle sınırlayan ve yeterli gören anlayışa itirazdır aslolan.
Seçimlerde, referandumlarda var olan seçeneklerden birisine oy veririz. Ama bugünün karmaşık, çoğulcu hayatı seçeneklerden birisini seçmekten öte kendimize dair tüm karar süreçlerine kendi kimliğimiz, ihtiyaçlarımız ve taleplerimizle katılabilmektir. Kararların ve süreçlerin şeffaf ve denetime açık olmasıdır.
Yani var olabilmektir talep. Gezi direnişi demokrasinin bir fazla oy sahibinin istediğini, istediği gibi yapabileceği olarak anlaşılmasına itirazdır. Bir tek kendisi olsa bile farklılığıyla var olma talebidir.
Gezi’dekiler “multiple choice” kuşağıdır bir bakıma. KONDA’nın “Gezi Parkı araştırması” bulgusuna göre yüzde 56’sı üniversite ve yüksek eğitimli, yüzde 37’si hala öğrenci. Ülkenin “seçeneklerden doğruyu bul” yöntemine dayalı eğitim ve sınav sisteminin çocukları. İtirazları da bu zihniyet.
Onlar tüm seçeneklerin doğru, haklı ve geçerli olacağı bir hayat talep ediyorlar.