Dünyanın, insanlığın yüzlerce yıl önce tartıştığı meseleleri biz yeniden tartışıyoruz. Siyaset dünyamızın sığlığından mı, entelektüel dünyamızın sığlığından mı bilemiyorum. Üstelik insanlığın eski tartışmalarına yeni yorumlar, katkılar getirdiğimiz de söylenemez. Ya da değişen hayatın yeni alanlarına eski tartışmalardan çıkarak yeni önermeler, iddialar da değil ürettiğimiz.
Öte yandan da bu tartışmalar geleceğimizi belirleyecek. Çünkü bu ülkedeki hayat ve toplum bir kavşağa geldi ve o kavşakta ne yana döneceğimizi bu tartışmaların aktörleri belirleyecek. En azından bir süreliğine. O nedenle bu tartışmaların anlamlı ve gerekli bir yönü de var.
Son günlerin yeni tartışması tiyatro ve tiyatrocular. Asıl tartışma ise bu vitrinin gerisindeki, muhafazakar sanat, muhafazakarlık, hayat tarzı, sanatın ve sanatçının iktidar sahipleriyle, güç ve parayla ilişkisi gibi daha derin meseleler üzerine.
Sanat ve bilim doğaları gereği her toplumdaki iktidar ve güçle hem kavgalıdır hem de birbirleriyle ilişki içindedir.
Sanat da bilim de dünü ve bugünü sorgular. Hayatın düne ve bugüne sıkıştırılmasına itiraz ederek var olur. Bu “verili halin” mutlaklaştırılmasına, kutsallaştırılmasına ve geleceğin bugüne rehin edilmesine de itirazdır aynı zamanda.
Bilim olan bitenin kurallarını, sistematiğini anlamaya çalışırken, öte yandan da yarın ki daha iyi bir hayata gidişin yollarını arar.
Sanat olan biteni yorumlamaya çalışırken, hem içeriğe hem biçime dair estetik kaygılardan da beslenerek daha iyi, güzel, insancıl bir hayatın hayalini kurar.
Bilim akıldan, sanat gönülden beslenir. İkisinin de meramı daha iyi bir hayatın mümkün kılınmasının yollarını bulmaktır. İkisinin de inancı yarın daha iyi bir hayatın mümkün olduğu üzerinedir. İkisi de verili halin kurallarından değil, yarına dair bir hayalden beslenir.
Yarına dair hayal dediğimizde ise belirsizlik, kuralsızlık esastır. Bugünün kurallarıyla yarın hayal edilemez çünkü. İkisinin de iddiası yarını bugünden farklı kılmak, daha iyiye daha güzele gidebilmek için bugünün kurallarını ve hayatını değiştirmektir.
Sanatın ve bilimin yarın adına var olabilmesinin birinci yolu sanatsal ve bilimsel özgürlüktür. Özgürlük kadar gerekli ve önemli ikinci şey de sanatsal ve bilimsel çalışmalara toplumsal kaynaklardan pay ayrılmasıdır.
Ne özgürlük ne de toplumsal kaynak kullanımı iktidarların veya bugünün beğenilerine, takdirlerine, iltifatına bağlıdır.. Tek ölçü toplumun yarını adına arayıştır.
Bugün sanat ve bilimin bu ortak karakterlerini ıskalayarak, sanatsal arayışları ve bilimsel araştırma geliştirmeyi birbirinden ayırarak konuşuyoruz artık.
Çünkü sanayi toplumu sonrası bugünün hayatını belirleyen aktörlerden birisi bilim. Bilimsel gelişmeler, bizatihi bilimin kendindeki değişmeler, teknoloji bugünün yeni hayatını belirliyor. Bu belirleme gücü aynı zamanda ekonomik fırsat da sunduğu için bilimsel araştırma geliştirme faaliyetini desteklemiyor olmak düşünülemiyor bile. Hatta geleceğimizi belirleyecek önemli alanlardan birisi araştırma geliştirme faaliyetine verdiğimiz önem ve ayırdığımız bütçe.
Böyle dediğimizde bilimsel arayışlar esas itibariyle kabul ediliyor anlamı çıkmasın. Teknolojik yenilikler için araştırma geliştirme faaliyetleri kabul edilir ve destekleniyor iken sosyal bilimler için aynı şeyi söylemek mümkün değil.
Sosyal bilimler de sanat da hala para ve güç sahipleriyle kavgalı. Para ve güç sahipleri yarını değiştirme iddialarının teknolojik ve ekonomik yanıyla ilgililer. Hayatın, toplumun, güç dağılımının değişmesinden yana değiller. Kendi egemenlik alanlarına bir tehdit görüyorlar sanattan ve sosyal bilimlerdeki arayışlardan.
Bugün tiyatro konuşuluyor ama üniversitelerde kaç doktora tezinin hangi nedenlerle ret edildiğini bilmiyoruz. Birisi son elli yılın iktidar sahipleri, var olan egemen siyasi zihniyet ile reddedilen doktora tezlerini yan yana dizse eminim müthiş çarpıcı ve bir o kadar da komik tabloyla karşılaşırız.
İktidar ve güç sahipleri kaynakları, kaynak dağıtım süreçlerini ellerinde tuttukları için de sanatı ve bilimi yönlendirebileceklerini, kontrol edebileceklerini, kaynak ihtiyacını sanatçı ve bilim insanlarına karşı terbiye aracı olarak kullanabileceklerini düşünüyorlar.
Buna karşılık her tartışma Ak Parti yandaşlığı-karşıtlığı ruhuna teslim olmuşken, sağlıklı öneriler ve çözümler de geliştirilemiyor.
Yalnızca tiyatro için değil, tüm sanat dalları için devletin patronajlığı ile toplumsal kaynak gerekliliğini birbirinden ayırarak konuşalım. Örneğin, sanat ve bilimde yaratma özgürlüğünü yeni anayasada kural olarak konmasını talep edelim. Yine yeni anayasada sanatsal ve bilimsel yaratma faaliyetlerine ayrılacak kaynakları ve bu kaynakların yönetiminin, dağıtımının ilkelerini geliştirmeye ve bu yönde siyaseti etkilemeye çalışalım.