Son günlerin tartışmalı İnsanlık Anıtı’nın sanatçısı heykeltıraş Mehmet Aksoy’a göre anıt, ikiye ayrılmış, aralarına duvar gibi bir boşluk girmiş tek bir insanı simgeliyor. İnsanlık Anıtı’nın yapılmasına önayak olan Kars Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu’na göre, “anıt iyi ile kötünün mücadelesini temsil ediyor; biri savaşçı, diğeri barışçı iki insanın kucaklaştığını gösteren anıtın amacı Türklerin insanlık ve barıştan yana olduğunu göstermek”. Heykeltıraş Mehmet Aksoy “İnsan Halleri” başlıklı sergisinin katalogunda şöyle yazıyor: “Söz tekabüliyetsizdir, söz acizdir, söyleyemediğimiz, dillendiremediğimiz için heykel yaparız. Heykel söylenmez yaratıcı süreçlerden geçerek eylenir. Formlar anlam taşımaya başlar, zaman içinde yeni anlamlar kazanır. Sanat yapıtı baktıkça tükenmeyen anlam çokluğudur. Bir bakışta tüketilemez. Zaman, mekân içine yayıldıkça anlam zenginleşir çoğalır, zamansızlaşır.” Sanatçısının söylediği gibi anıtın ve anıt etrafındaki tartışmaların bende uyandırdığı anlamı söyleyeyim: siyasetteki kutuplaşmanın anıtı bu. Aynı günlere denk gelen Hizbullah ve diğer bazı dava sanıklarının tahliyeleri, Muhteşem Yüzyıl TV dizisiyle ilgili tartışmalarla beraber anıt tartışmaları da gösterdi ki, siyasetteki kutuplaşmanın sınırları genişliyor. Tıpkı anıttaki, aralarında duvar gibi yükselen boşluğun iki kenarındaki aynı insanın iki parçası gibi, siyasi aktörler ve her ikisinin destekçileri yorumcuları Başbakan’a bakarak pozisyon aldılar. Ne sanatın, ne bilimin, ne hukukun, ne de kurmaca bir dizinin siyasete göre biçimlenemeyeceği unutuldu. Herkesin özgürlük, hukuk, demokrasi anlayışı kendine Bir kez daha gördük her iki kutuptakilerin de kendilerine göre ve kendilerine yetecek kadar özgürlük, yaratıcılık, bilgi ve bilim, sanat, hukuk, hoşgörü, demokrasi, tarih anlayışları ve algıları var. Örneğin tahliyeler meselesi. Yasa 2004 yılında çıkmış. Bakan da yüksek yargı da tüm hukukçular da bu yılbaşında uygulamanın başlayacağını biliyormuş. Bu ülke Mayıs’tan 12 Eylül referandumuna kadar her gün Anayasa ve hukuk konuştu. Bir tek kişi, ne değişikliklerin yanında ne de karşısında olanlardan bir tek hukukçu da bu olası problemden söz etti. Benim vardığım sonuç, ilgili iki taraf da birbirine tuzak kurmuş. Bu problemden diğerinin zarar göreceğini hesaplamış. Bu arada toplumun hukuka güveni, hukukun üstünlüğüne olan inancı aşınıyormuş, ama ne gam! Gelelim TV dizisi tartışmalarına… Aynı tartışmaları geçen yıl Can Dündar’ın Mustafa filmi üzerine de yaşamıştık. Şimdikinin tek farkı her bir yorumcu ve siyasetçi pozisyon ve rol değiştirdi. O gün özgürlükçü olanlar şimdi yasakçı, o gün yasakçı olanlar şimdi özgürlükçü. Ya tarih anlayışına ne demeli? Daha önce de yazmıştım bu ülkede, kimilerinin tarihi 1071 Malazgirt’ten, kimilerininki 1517 Halifeliğin Osmanlı’ya geçişinden, kimilerininki 1923 Cumhuriyet’in ilanından başlıyor. Diğer dönemler yaşanmamış gibi yapılıyor. Bu anlayışla tarih yeniden yazılıyor, yeniden üretiliyor. Herkesin kendi kahramanları, zaferleri, kutsalları var. Kutuplaşma artık şiddet aşamasına geldi Kutuplaşma yalnızca pozisyon almayla ilgili değil artık. Giderek ötekileştiren, manevi şiddet dolu dil, şimdi gerçekten şiddet üretmeye başladı. Heykel yıkılsın! Film yasaklansın! Dizi kaldırılsın! Anket derhal durdurulsun! Bilim ve sanatın siyaset eliyle biçimlendirilme çabaları ayrı bir hikaye, üstelik de alışkın olduğumuz, tekrar tekrar yaşadığımız. Başbakan’ın heykeltıraşlara ve yerel yöneticilere ayar verdiği günlerde muhalefet de Diyanet’in yapmayı planladığı bir ankete Genel Sekreter’inin ağzından “bu bölücülüktür, derhal durdurulsun” talimatı çakıyordu. Anıttaki gibi, ebediyen orada, karşı karşıya ama hiç bütünleşemeyecek bir insanın iki yarısı. Toplumun böylesine beton iki parça olması mı isteniyor? Şimdi tüm bu siyasi aktörlere, yorumculara, tartışmacılara, hukukçulara tekrar sormanın zamanı: Soru çok sade: Toplumun, hukukçuların, sanatçıların, bilim adamlarının yarısının canınızı sıktığı, sizi rahatsız ettiği bir ülkede siyasi ütopyanız nasıl bir şeydir? Diğerlerinin yaptığı ve yapacağı her şey, heykel, film, dizi, anket yıkılası, kaldırılası ise sizin “biz tahayyülünüz” nedir? Canınızı sıkanları ne yapmayı düşünüyorsunuz? Varsa bir siyasi ütopyanız, o canınızı sıkan diğer yarıya nasıl bir rol biçiyorsunuz?