Kutuplaşma bir yandan, lümpenleşme öte yandan aklımızı, dilimizi, kalemimizi esir aldı. Her konuşma ve tartışma meseleleri anlamak üzerine değil, kutuplaşmadaki kendi pozisyonlarımızı yeniden, yeniden hatırlatmak ve ilan etmek üzerine kurulu. O nedenle tartışmalar münazaraya ve münakaşaya döndü. Müzakere, ikna, uzlaşma aklımızda, gönlümüzde yok.
Aktörleri, boyutları, katmanları, dinamikleri çeşitlenmiş, son derece karmaşık hale dönüşmüş hayat ve meseleler 140 karakterlik veciz cümlelerle anlaşılmaya ve anlatılmaya çalışılıyor. Fikri derinlik yerine köpürmüş ama bir yandan da sığlaşmış diller, paragraflar dolu her yer. Sığ fikirler lümpenleşmiş hareket ve tutumları üretiyor.
Bu hengâmenin doğal sonucu olarak da doğruyu, normali, makul olanı kaybettik. Bu denli karmaşıklık ve belirsizlik esaslı hayatı anlamanın referansları Recep İvedik zekâsı ve tavrı olunca da her kavramın kendi içeriği değil, şu günlerdeki tarafların yüklediği anlamları geçerli.
Aşağıdaki fotoğraftaki gibi her şey. Dikkatinizi çekmiştir, asfalt olması gereken yollar kaldırım taşı, kaldırım taşı olması gereken kaldırımlar da asfalt kaplanmış. Fikri ve siyasi hayatımız tam da bu fotoğraftaki gibi. Belki de “demokrasi ne demek?” kadar basit bir sorudan, yeniden düşünmeye başlamamız gerekiyor.
Örneğin son üç günün olayları etrafındaki tartışmalara bakın. Kimse terör falan tartışmıyor. Herkesin siyasi ön kabulleri, önyargıları, bagajları, beklentileri, ihtirasları var. Konuşulan budur!
Terörün gerekçesi her ne olursa olsun, açık ve net karşı çıkılmadan, konuşulabilir mi? Yorum yapılabilir mi? Terörist eylem ile meşru siyasi muhalefet birbirinden ayrılmadan, her şey meşru muhalefet ya da her şey terör ilan edilebilir mi?
Bugünün hayatında teknolojiye ulaşabilirlik ve kullanabilirlik bu kadar yaygınlaşmış ve kolaylaşmış iken haber yasağı uygulamaları makul müdür? Uygulanabilir mi? Haber ve bilginin devletin denetimi dışına çıktığı böylesi bir dünyada geleneksel medyaya yayın yasağı koymak mümkün müdür? Yanlış yayıncılık, yanlış bilgi yasaklarla engellenebilir mi? Peki, yayıncılık, habercilik her önüne gelen bilgi ve haberi kontrol etmeden, insani, ahlaki, vicdani ilkelere vurmadan okurun, izleyicinin önüne boca etmek olarak anlaşılabilir, uygulanabilir mi?
Terör haberini vermek ile galeyana neden olmak, toplumun ruh halini manipüle etmek, teröristlerin propagandasına alet olmak aynı şey mi?
Teröristi canlı yayına bağlamak, terör propagandasına aracılık etmek habercilik sayılır mı?
Peki, yanlış habercilik yapılıyorsa, olan şey suç mu, yanlış ve hatta ahlaksızlık mı? Bunun kararını kim verecek, yargıçlar mı siyasetçiler ya da meslektaşları mı?
Yargı kararı olmadan gazetecilere örneğin cenaze törenine alınmamak kararını siyasiler verebilir mi?
Ahlaki, mesleki, siyasi doğrulara yanlışlara karar verme ve uygulatma gücü yalnızca iktidar sahiplerinde olabilir mi? Olursa yarın iktidar sahiplerinin başka hangi alanların ahlaki standartlarını koymaya kalkışmalarını ne, hangi yöntemle engel olabilecek?
Aynı gün Balyoz yargılanmalarında beraat kararı çıktı. Yukarıdakilere benzer sorular bu dava etrafında da geçerli. Ergenekon dâhil tüm bu davalar siyasi idi, karar da zamanlaması ve içeriği itibariyle siyasi. Darbe için eylem içinde bulunanlar ile zihniyet olarak darbeyi meşru görenler aynı çuvala doldurulmaya çalışıldı ve tümü yargı yoluyla cezalandırılmaya kalkışıldı. Bu zorlama nedeniyle bazı insanlar gadre uğradı, eza çekti. Evet, ama bu ülkede hiç mi darbe olmadı, hiç mi darbe hazırlığı yapılmadı, hiç mi darbe yoluna açmak için provakatif eylemler gerçekleştirilmedi?
Eylemle mahkemeler, zihniyetle siyasi zemin yoluyla hesaplaşmadığımız için, zihniyeti de suça dâhil etmek adına zorlama, uydurma delillerle dosyalar kabartıldığı için ülke darbeci geçmişle yüzleşme fırsatını kaçırdı.
Üstelik gerçekten otoriter yönetim zihniyetinde olanlar darbe karşıtı ve demokrat, iktidara muhalefeti meşru zeminde yapmanın yolarını arayanlar darbeci, korkularından darbeye sığınanlar özgürlükçü oldu bu ülkede.
Önce her şeyi bir kuşku bulutuyla sarmalayıp, şimdide her şeyi aklamak gayreti demokrat olmak, teröre bile makul gerekçe aramak da muhalefet yapmak mı?
Görünen o ki bu gerilim seçimlere kadar sürecek. Elbette 7 Haziran akşamı çıkacak tablo bu tartışmaları bitirme potansiyeline sahip. Ya da tablo, 8 Haziran sonrası tartışmaların ve gerilimin daha da kuvvetlenme olasılığı var.
İç-dış, iktidar-muhalefet her bir aktörün siyasi ihtirasları uğruna her şeyi göze aldıkları, her şeyi meşru gördükleri günlerden geçiyoruz. Yandaşıyla karşıtıyla medya da, entelektüeller de her yanlışa zihni meşruiyet ve gerekçe üretmeyi kendilerine iş edinmiş görünüyor. Bu ortamda umarım daha da saçma olaylarla karşılaşmayız.