Yeni hayatın değişen karakteristiklerinden birisi bilgi ve deneyimin anonimleşmesi bana göre. İletişim ve bilişim teknolojilerinin ve uygulama alanlarının bu denli yaygınlaşması çok temel bazı şeyleri değiştirdi. Birincisi bu teknolojiler ulaşılabilir hale geldi. Bugün iki yüz dolar mertebelerinde ederi olan bir bilgisayar edinebilmek olanaklı ki, bu bilgisayar NASA’nın aya adam gönderdiği bilgisayardan on kat daha güçlü ve işlevsel. Ama daha önemlisi teknolojinin kullanılabilir hale gelmiş olması. Eğitim seviyesi ne olursa olsun, okuma yazması olan herkes, kullanıcı dostu denilen yazılımlar, uygulamalar sayesinde yalnızca seçme tıklamalarıyla bilgisayarında çok şey yapabilir.
Bu ulaşılabilirlik ve kullanılabilirlik sayesinde bilginin ve deneyimin paylaşılabilmesi, diğerlerine ulaşabilmesi çok daha hızlı çalışıyor artık. Diğerlerinin bu bilgi ve deneyimi eskisinden çok hızlı edinebilmesi, aynı zamanda diğerlerinin bilgi ve deneyimlerini herkesçe içselleştirebilmesini de olanaklı kılıyor.
Bu süreç başka bir sonucu da doğuruyor. Öğrenme ve bilgilenme süreci eski bildik sınırları dışına çıkıyor. Birincisi öğrenme süreci de zaman ve mekandan bağımsız hale dönüşüyor. Öğrenme yalnızca okul, şirket, aile gibi bildik geleneksel kalıp ve yapıların dışında ve bunlardan bağımsız hale geliyor. İkincisi öğrenme süreci denetimden ve kurallardan kurtuluyor. Yalnızca devletin ve düzenin izin verdiği içerik ve söylem, dil, kitap dışında her türlü öğrenme içeriği kural ve denetimlerden kurtuluyor.
Zihniyet haritamızı devletin eğitim sistemi biçimliyorFakat tüm bu değişimlerin yanı sıra biliyoruz ki, muhakeme yeteneği, algı ve anlamlandırma kalıpları çok küçük yaşta ediniliyor. Yani temel eğitim zihniyet haritamızı belirliyor. Biz yeni hayatın içinde ve yeni karakteristikleriyle yeni bir öğrenme sürecini yaşayabiliyoruz. Fakat bu sürecin yeni girdilerini içselleştirirken, benimserken, uygulama ve yeni hayat biçimimize dönüştürürken hala temel eğitimde ulus devlet düzeninin bize kazandırdığı zihniyet haritalarıyla bunları yapabiliyoruz. O nedenle zihniyet ve değer değişimi gündelik hayatın ritmindeki hızın aksine daha yavaş çalışıyor.
İşte tam bu yavaşlatıcı etki nedeniyle eğitim sistemini, yöntemlerini, o sistemin meşru saydığı ve kafalara enjekte ettiği değerleri tartışmak durumundayız. Milliyetçilik de bunlardan bir tanesi. Daha önce de yazmıştım, bizdeki milliyetçilik öğrenilmiş, ezberlenmiş bir şey. O nedenle de örneğin milliyetçi sanılan MHP ile diğerleri birçok olayda aynı milliyetçi tepkiyi verebiliyor. Ya da parti seçmenleri üzerinden bakıldığında, en azından bizim araştırmalarımızda, parti tabanlarının milliyetçi tepkileri veya ulusal onur, ulusal gurur gibi tanımları arasında çarpıcı farklılıklar gözlenmiyor. Çünkü herkes ezberindeki, “Türklük” üzerinden anlamlandırılmış ve öğrenilmiş milliyetçi tepkiyi gösteriyor.
Henüz “insan” ve “insan hakları” eğitim sisteminin özünü oluşturmuyor. Onun yerine bir kenar süsü olarak, bazı dersler ana sistemin özünü değiştirmeden eklemleniyor.
Son yıllarda okul, okullaşma oranları, kızların okullara gönderilmesi, eğitim bütçesindeki artış gibi fiziki koşullarda oldukça önemli gelişmeler olmakla beraber hala eğitimin içeriği konusunda kayda değer değişikliğe niyetlenilemedi bile. İçerik değişmediği, zihniyet haritaları aynen devam ede geldiği için de örneğin, 28 yaş altı, üniversite mezunu kızlarımızın bile üçte biri hala kendini “ev kadınıyım” diye tanımlıyor.
Hayatı milletler belirler, daha çok da Türk milleti
Eğitim sisteminin özü milliyetçiliktir, bu zihniyet haritasını temel eğitimde her bir çocuğun kafasına yerleştirmektir. Tanıl Bora’nın cümlesiyle, “milliyetçiliğin, milletin, milliliğin doğallaştırılması ve mutlaklaştırılmasıdır” esas olan. “Ders kitaplarında, toplumların ve insanın tarihsel var oluşlarının her safhasının ve her düzleminin, her bir yanının, aslen millilik sıfatıyla tanımlandığını, milliliğe indirgendiğini görürüz. Tarihte ve beşeri hayatta milletten başka özne yok, olmamış, olamaz gibidir.”
Söylemeye gerek yok tabi, milletlerin içinde de Türk milletidir esas olan.
Türk milleti binlerce yıllık tarihi içinde köklü bir devlet geleneğine sahiptir. Diğer milletler karşısında varlığını bu sayede sürdürmüştür. (Orta öğretim, Dil ve Anlatım ders kitabından)
Türkler tarih boyunca ordu-millet geleneğini sürdürerek yaşamışlardır. Bu geleneğe göre çocuklar küçük yaştan itibaren askerliğe hazırlanır” (İlköğretim, Sosyal Bilgiler ders kitabından)
Bölge ülkeleri ve bölgede gözü olan gelişmiş ülkeler, Türkiye’nin güçlenmesinden rahatsızlık duymaktadırlar… Türkiye’nin jeopolitik özellikleri Türkiye’ye yönelik iç ve dış tehditleri artırmaktadır. (İlköğretim, İnkılap Tarihi ders kitabından)
Türk milleti tarihin çok eski devirlerinde büyük uygarlıklar kurmasına, insanlığa büyük hizmetler yapmasına rağmen, son asırlarda bazı siyasi ve toplumsal etkenler, engeller sebebiyle – kendi kabahati olmaksızın- Batı’dan geriye kalmıştı. (Orta öğretim, Türk Edebiyatı ders kitabından)
Yaşadığımız tarihsel kesitte dünyamız, küreselleşme adı altında, siyasi, sosyal ve güvenlik bağlamında, büyük bir değişim sürecine girmiş bulunmaktadır. Bu aşamada dil ve kültür erozyonu yaratılması yoluyla Türkiye üzerine değişik oyunlar denenmektedir. (Milli Güvenlik Bilgisi ders kitabından)
Bu örnekler binlercedir. İlginç olan şudur, yukarıdaki anlatımların özündeki yaklaşım ve mantığı, hangi konu üzerinden olursa olsun anket sorusu haline getirsek ve araştırma yapsak, hiç kuşkunuz olmasın, sonuçlar eğitim sistemimizin toplumsal zihniyet ve algı dünyasını biçimlemekteki başarısını gösterecektir.