Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) hâkim olan zihniyet geri adım attı ve BDP’nin bağımsız adaylarının başvurularını kabul etti. Bu karar ve sonrasında yaşanan beş gün siyasetin bir virajı daha döndüğü günler oldu. Genel kamuoyunda neredeyse hemen her kesimin ve siyasetin bu karara karşı çıkışı sivil siyasetin tüm renklerinin hayatın akışı ve dayatması karşısında veya dışında kalamadığını da gösterdi bir bakıma. MHP dışında kimse bu kararı savunamadı. Özellikle CHP’nin taktiksel olarak Ak Parti’yi sıkıştırmak adına da olsa, kararın ardındaki sivil siyasetin önündeki yasal engellerin en azından bazılarını hemen kaldıralım çağrısı, sivil siyasetin üzerindeki asker ve sivil bürokrasi vesayetinin en büyük sivil kalelerinden birisinin daha düşmekte olduğunu gösterdi belki de. Hemen üç gün sonra CHP seçim beyannamesini açıkladı. Önce şunu not etmek gerekiyor. Seçmen tek başına seçim beyannamelerini okuyarak, değerlendirerek parti tercihinde bulunmuyor. Bazen seçmen, bazen vatandaş, bazen tüketici veya müşteri adını verdiklerimiz birer “insan”. Duyguları, değerleri, inançları, algı ve beklentileri, korkuları, umutları, hayalleri olan insanlar. İnsanlar siyasi veya diğer her türlü tercihlerini zihin, gönül, beden ve içinde bulundukları koşulların bileşkesinde karar üretiyorlar. O yüzden siyasi kararı tek başına seçim beyannameleri belirlemiyor. Öte yandan, seçmendeki bir partiye dair genel algının bir parçası, unsuru da beyannameler, programlar, vaatler. Hele CHP gibi şu andaki algısı kendisine iktidara getirecek kadar oyu kendine çekemeyen partiler için seçim sürecinde hem beyannamesi hem aday listeleri hem de genel olarak her bir günkü eylem ve sözleri bir bütün olarak önemli.CHP anti-siyaset tutumunu terk edip “siyaset” dedi O nedenle CHP’nin gerek YSK kararı karşısındaki tutumu, gerekse de beyannamesindeki verdiği genel hava kendisi ve seçmenleri için önemliydi. Seçim listelerinde sola nefret siyasetinin temsilcilerine yer verirken, beyannamesinde de o temsilcilerin diline mi yoksa toplumun taleplerinin diline mi döneceği merakla beklendi. Beyannamenin o vaadi, bu iddiası detayına girmeden bana verdiği genel hava CHP’nin nihayet siyaset yapmaya karar verdiği. CHP 1992’den sonra başlayan ikinci hayatında ilk kez bu kadar detaylı ve güçlü bir biçimde reel siyasetin sorunlarına “nasıl çözeceğiz” sorusuna cevap arayarak başlıyor. İster hayat dayattığı için, ister içinden geçmekte olduğu değişim sürecinin taktiksel manevraları için olsun bu kadarı bile önemliydi. Çünkü iktidar ve genel olarak siyaset neredeyse tümü artık konuşulabilir hale gelmiş sorunların çözümü için iki zihni meseleye gelip takılıyordu. Birincisi karşısında var olan vesayetçi yapı ve ikincisi de kendi zihnindeki psikolojik eşikler. CHP bu iki engelin de sembolü olmaktan vazgeçmiş görünüyor. En azından yazılı beyannamesinde. Şimdi CHP’de anti-siyaset tutumundan vazgeçerek siyaset masasına yanaştı. Altı yedi yıldır saçma sapan “hükümet yardımları seçmene rüşvet olarak dağıtıyor”, “seçmen oyunu yardımlara satıyor” iddialarını değil artık sosyal devleti nasıl geliştireceğiz, nasıl daha iyi yapacağız tartışmasına dönecektir siyaset. Kürt meselesi, Avrupa Birliği gibi meselelerde paranoyalar, komplolar değil “nasıllar” konuşulmaya başlanacaktır. Bu kadarı bile sivil siyasetin genişleyecek alanı için önemli bir aktörde gözlenen zihniyet kırılmalarıdır. Geleceğin önündeki tıkaç iken anahtar haline dönüşen Kürt meselesi Seçimin ertesi gününden itibaren artık demokratikleşme meselesini, Kürt meselesini, yeni anayasa meselesini siyaset zemininde müzakere etmeye, birbirimizi ikna etmeye ve uzlaşma aramaya başlayacağız demektir. Artık mesele yapmak-yapmamak meselesi olmaktan çıkacak neyi-nasıl yapacağız meselesi olacaktır. Hem YSK kararı tartışmaları hem de CHP seçim beyannamesinin ima ettikleri başka bir şeyi daha net olarak belirginleştirdi. Kürt meselesi bu ülkenin hemen tüm sorunlarının önündeki tıkaçtır. Ama aynı zamanda Kürt meselesi sorunlarımızın çözümünün de anahtarı ve kaldıracı olacaktır bundan böyle. Hem genel kamuoyunda YSK kararına verilen tepki hem de CHP beyannamesinde eksik veya yanlış olup olmadığını tartışmaksızın meselenin ele alınışı seçim sonrası, devletin yeniden yapılandırılmasının ve yeni anayasanın tartışılmasında Kürt meselesi başlangıç noktası olacaktır. Bu başlangıç noktasında her bir partinin rolü de iktidar olup olmamalarından daha ötede ağırlık ve anlam taşıyacaktır.