'Peygamber' kelimesinin kökeninin Farsça'daki 'payġāmbar'dan türediği ve "haberci, elçi" anlamına geldiği söylenir. Payġām; "haber, ileti", bar ise "getiren, taşıyan" anlamını taşır.
Peki, bu durumda tarihteki ilk gazetecilik faaliyetinin aslında peygamberler tarafından başlatıldığını söyleyebilir miyiz? Ya da gazetecilerin aslında birer "peygamber" olduklarını? Temayı vurgulamaya kurgulanan ekstrem sorular bir yana, bildiğimiz anlamdaki düzenli gazetecilik faaliyeti ancak 18. Yüzyıl'ın sonlarına doğru ortaya çıkabildi. 19. Yüzyıl'da ise matbaalarda resim de basılabilmesiyle birlikte, resimli dergiler hem basını hem de sanatı sonsuza kadar dönüştürdü.
Fotoğraf makineleri ve bir resmi /fotoğrafı tekrar basabilme/çoğaltabilme teknolojisi ilerlediğinde ressamlık çok da "matah" bir şey olarak kabul edilmemeye başlandı. Böylece sanatçılar manzara, portre resimlerinden çıkıp soyut çizgilere kaymaya başladılar. Yani aslında soyut resmin başlangıcı, biraz da fotoğraf makineleri sayesinde oldu diyebiliriz. Şimdi aynı 'pabucu dama atılma' hissini sanıyorum ki fotoğrafçılar hissediyor. "Akıllı telefonlar çıktı çıkalı herkes fotoğrafçı oldu" diyor olabilirler. Haklarıdır, diyebilirler.
1816 yılında Medusa isimli yolcu gemisi, 400 kadar yolcusuyla birlikte Afrika kıyılarında karaya oturur. Mürettebat, Fransız bandıralı gemiyi asla yerinden oynatamaz ve sonunda kaptan, yolcuları tahliye etmeye karar verir. Ancak ortaya küçük bir matematik problemi çıkar. 400 yolcunun sığacağı kadar yeterli filika yoktur. Bunun üzerine filikanın arkasına iple bağlanarak karaya kadar çekilecek bir sal inşa edilir. 149 kişinin bindiği dev sal, yola çıktığı ilk gecede ihanete uğrar. Önlerindeki filikadaki kürekçiler ipi keser ve yollarına daha hızlı devam ederek saldaki 149 kişiyi de ölüme terk eder.
Aradan 12 gün geçer ve saldakilere başka bir gemi tarafından ulaşılır ama gemiye sadece 15 kişi çıkabilmiştir, geri kalan 134 kişi hayatını kaybetmiştir.
Bu felaket haber önce Fransa'da sonra bütün Avrupa'da döne döne haber olur. Haber bir yandan sözlü aktarımla, bir yandan da büyük ticari başarı getiren gazetelerle yayılırken bir de dev bir yağlı boya resimle anıtsallaştırılır.
Bugün Louvre Müzesi'nde sergilenen 'Medusa'nın Salı' isimli bu dev tablo/ anıt, kazanın üzerinden üç yıl geçtikten sonra Théodore Géricault tarafından yapılır. Géricault, bu tabloyu yaparken o güne kadar sanat dışı kabul edilen iki yöntemi birden uygulamıştı; ilki araştırma yapmak, ikincisi ise konuyu kamuoyuna taşımak.
Ressam, bir gazeteci gibi deniz kazasından sağ kurtulanlarla buluşmuş, söz konusu salın bir maketini yaptırmış ve sayısız eskiz çizmişti. Yine bu amaçla bir hastaneye gidip ölüm döşeğinde yatanları gözlemlemiş, morgda cansız bedenleri incelemişti.
Ve Şimdi İyi Haberler: Basın Sanatı
Bu eseri ilginç kılanın sanat ile medya arasındaki gel-git ilişkisini bir anlamda öne çekmesi olduğu söylenir. Nasıl bir gel-gitten bahsettiğimi anlatabilmek için Pera Müzesi'ndeki 'Basın Sanatı' sergisinden söz etmenin tam yeri. Sergi, fotoğraf makinesinin icadının görsel sanatlarda yarattığı değişime benzer şekilde, matbaanın icadının sanatta tetiklediği dönüşüme bakıyor. Kitap, gazete ve dergilerin "mutlu azınlığın" hakimiyetinden çıkmasıyla birlikte özellikle gazete ve sanat arasındaki etkileşimin ve sonuçlarının izini sürerken, odak alanı olarak da son 150 yılın bilim, kültür ve siyasetteki meselelerini gösteriyor.
Fütürist Manifesto'ya ya da Sovyet propagandasına destek vermek için üretilmiş konstrüktivist eserlere, oradan Dadaist'lerin kolajlı bildirilerine, tarihsel propaganda programlarından, Parisli Yeni Gerçekçilerin ürettiği basılı malzemeye ve elbette Pop-Art'ın öncüsü Andy Warhol'un Interview dergisine kadar uzanan 300' yakın eserin olduğu bir sergi bu.
Warhol demişken, kendisinin medyayla ilişkisi hiçbir zaman pürüzsüz olmadığı bilinen bir konuydu ama medyayı kendi sanatı için iyi kullanmasını iyi bilenlerden biriydi. Bir röportajında söylediği şu cümle de onun zekâsını açıkça gösteriyordu:
"Farklı gazetelere kendimle ilgili farklı bilgiler vermekten hoşlanıyordum, zira bu yolla insanların nereden haber aldığını bulmak istiyordum…"
Son olarak sözü İsviçre'nin 'ulusal yazarı' Friedrich Dürrenmatt'ın tam 73 yıl önce 1949'da kaleme aldığı 'Taş Devrinde Gazeteciliğin Durumu Üzerine Haberler' isimli yazısından bir alıntıyla bitirmenin tam sırası:
"… Bir gazete çıkarmak, son derece zahmetli ve âdeta devlere özgü bir işti. Hem ayı gibi kuvvetli olacaktınız hem hiçbir şeyin satın alamayacağı bir beyniniz hem de edebî üslubunuz olacaktı."
"… Bunun nedeni, Orta Tersiyer'de* devletin icadıdır.
Ama bu talihsiz ve hayırsız icadın tek sorunu savaş olmamıştır; gazetelerin ölümünü de buna bağlamak gerekiyor. Gazeteler, bütün insanlığı kapsayan uluslararası kurumlar olma şartıyla hayatta kalabilirdi; ne var ki devlet, gazeteleri yerel birer yayına indirgedi. Gazeteler ise bir yerel yayının miniskül görevlerini yerine getirmek için fazla hantaldı. Birbirinin ardından kapanmaya başladılar..."
Pera Müzesi'ndeki 'Ve Şimdi İyi Haberler: Basın Sanatı' sergisi 7 Ağustos'a kadar görülebilir.
* Tersiyer veya Üçüncü Zaman, günümüzden 65 milyon ila 2.588 milyon öncesi bir jeolojik devrin adıdır.