CHP yetkililerinin gözünde seçim zaferi, dağdan aşağı yuvarlanan bir kartopu gibi kendilerine doğru büyüyerek geliyor.
Muharrem İnce’nin hareketinin ilk günden karşılığını bulamaması da partinin önde gelenleri rahatlatmış olmalı, artık tek yaptıkları aynı yerde durarak konumlarını sağlamlaştırmak.
Parti adına Faik Öztrak’la Özgür Özel arada bir şeyler söylüyorlar ama muhalefet namına bir şey yapılacaksa belediyeci "ortak adaylar" üstünden dillendiriliyor.
Salgındaki sayılara karşı ses çıkaran parti değil, Mansur Yavaş’la Ekrem İmamoğlu oldu.
Böyle giderse, "muhalefet eden parti" olmayışından doğan boşluğu doldurmaya en güçlü aday Gelecek Partisi olarak ortaya çıkabilir.
Anketlerde Gelecek’in oy oranı 2-3 bandında gezdiği için önemsenmiyor pek, DEVA ile birlikte 5-6 alsalar başarılı addedileceklermiş gibi bir rüzgâr esiyor.
Tabii bu ülkede seçmenlerin ne kadarının kendisini telefonla arayan anketöre içinden geçenleri söylediğini de bilmiyoruz.
Açıkçası Ahmet Davutoğlu’nun partiyi kuracağı açıklandığında bu tecrübenin en baştan büyük bir hayalkırıklığıyla neticeleneceğini düşünmüştüm.
Davutoğlu’nun "manifestolarından" başka, partinin kurucularından biri olan sevgili Etyen Mahçupyan’ın konuşmalarını da dinlemiştim ama seçmende karşılık bulacağı konusunda ciddi şüphelerim vardı.
Ahmet Davutoğlu, parti bünyesinde bir gölge kabine kurarak iktidara markaj yapmaya başladı.
Önemli olan, bu kabine genelgeçer sözler söylemekle ve iktidarı eleştirmekle yetinmiyor hiç, çözüm önerileri sıralıyor, daha salgının başında açıkladıkları ekonomik paket -tahviller, hibeler vs- uygulansaydı belki çok daha az hasarla bugünlere gelmiş olabilirdik.
Sadece ekonomi de değil, işte son örneğini Doğu Akdeniz’de gördüğümüz dış politikada da en makul önerileri, diyalog çağrısını yapan Ahmet Davutoğlu oldu.
"Siyasi etik yasası", yolsuzluklar, usulsüzlükler, kayırmacılık Davutoğlu’nun hep dilindeydi ama bunları "soyut" bir genelleme düzeyinde tartışmıyor artık.
Hem makroekonomik göstergeleri hem Merkez Bankası’nın kur politikasını hem de Adana’daki köprünün maliyetini tartışan, Kürtçe tez yazılmasını yasaklayan karara karşı sesini en çok yükselten, kongrede halkı "Rojbaş! Ser sera ser çava!" diye selamlayan, anadilde eğitimin hak olduğunu söyleyen, kayyım atanmasına, çoklu baroya, başkanlık sistemine, partili cumhurbaşkanına, idam tasarısına karşı çıkan, İstanbul Sözleşmesi'ni savunan, Mithat Sancar’a taziyeye giden, AB hedefinden vazgeçilmemesi gerektiğini vurgulayan, insanlar bir araya toplaşmasın diye futbol maçlarının şifresiz yayınlanmasını öneren, AKP mirasını reddediyoruz diyen Ahmet Davutoğlu oldu.
Salgın ve karantina günlerinde, bir doğuda bir batıda, bir kuzeyde bir güneyde kongreler düzenlemeyi başardı, umulandan çok kısa bir süre içinde de partisine seçim yeterliği kazandıracağı kesinleşti.
İstanbul mitinginde, İl Başkanı İsa Mesih Şahin’in açıkladığı "34 günde 34 bin üye" hedefini yakalayabilecekler mi emin değilim ama yarısından fazlasını çoktan geçtiklerini biliyorum.
Anketlerde 2-3 arasında gözüküyorsa da, bu anketlerin bugün için geçerli olduğunu biliyoruz.
Seçim sath-ı mailine girildiğinde AKP’nin MHP desteğine rağmen birinci parti olamayacağı fikri seçmende oluşursa, o günkü anketlere kadar AKP ve MHP’de gözüken seçmenin bir anda kayabileceğini varsayabiliriz.
Böyle bir durumda Gelecek’e kayacak oy miktarını şimdiden öngörmek mümkün değil, 2 puan da olabilir, 5 puan da, ama bu alternatifin varlığı karşı tarafta domino etkisi yaratabilir ve 2-3 derken Gelecek’in oylarını ansızın fırlatabilir.
Tabii bu varsayımlar Ali Babacan’ın DEVA’sı için de geçerli, Gelecek’e nazaran daha ağır ilerleyen DEVA’nın performansı da bu dönemde kritik olacak.
Bu oyların bir bölümünü DEVA alabileceği gibi, Gelecek’in aradan tek başına sıyrılacağı ihtimali oluşursa DEVA oyları da Gelecek’e eklenebilir -bu senaryonun tam tersi de, DEVA’nın güçlenip alternatif olduğunu hissettirmesiyle Gelecek’in oylarını da alması ihtimal dahilinde tabii.
Davutoğlu, anketlerin ne söylediğine aldırmadan partisini bir an önce seçime katılabilecek yeterliğe ulaştırmaya çalışıyor.
Doğanın boşluk kabul etmeyeceğini biliyoruz.
Siyaset de boşluk kabul etmez.
Hele muhalefet yapıyorsanız, hiç kabul etmez.