"Hızlı ve Öfkeli" 2001'de, Doğu Los Angeles'ın yeraltı sokak yarışları kültürüne bir saygı göndermesi amacıyla başlamıştı. Kısa süre içinde aksiyon sineması örnekleri içinde kült mertebesine ulaşarak bir seriye evrildi. Bu süreçte Hızlı ve Öfkeli, uluslararası bir fenomene de dönüşerek dünyadaki farklı kültür ve dillerdeki insanlardan "Hızlı ve Öfkeli" bir hayran kitlesine de sahip oldu. Günümüzde insanlığın özünden koparak daha hızlı ve giderek daha da öfkeli bir hal aldığı göz önüne alınırsa bu ilgiye şaşmamak lazım…
Merkezi Ukrayna'da olan "Eaton" isimli şirket, son derece tehlikeli ve programlanabilir "Kar Tanesi" isimli bir virüsle dünyadaki zayıf insanları yok ederek siber biyonik bir yaşamın insanlığın kusurlarını ortadan kaldırmasını amaçlamaktadır. Böylece dünyanın kurtuluşu da sağlanacaktır. Shaw'ın eski ortağı ve onu öldürmek istediği için Shaw tarafından daha önce suratından vurulan Brixton Lorr (Idris Elba), siber genetik ile güçlendirilmiş bir teröristtir ve Eaton şirketinin vurucu gücüdür. Lorr, insanlığı sonsuza dek değiştirebilecek kötü bir biyolojik tehdidin kontrolünü ele geçirmek istemektedir. Diğer yandan Shaw'un kız kardeşi olan cesur MI6 ajanı olan Hattie (The Crown-Vanessa Kirby), Lorr'un adamlarıyla çatışarak virüsü kaçırır ve onu vücuduna enjekte eder. Artık iş ABD Savunma Bakanlığı ajanı Hobbs ile eski bir İngiliz askeri ajanı Deckard Shaw'un, kendilerinden daha kötü olabilecek tek adam Lorr'u yenmek için birlikte çalışmalarını gerekli kılmıştır…
"Hızlı ve Öfkeli: Hobbs ve Shaw" bir seri olarak devam edeceğinin ipuçlarını ilk filmiyle ortaya koyuyor; iğneleyici mizaha ve damardan aksiyon sahnelerine daha fazla yer veren ve serinin favori karakterleri Luke Hobbs ile Deckard Shaw'un geçmişteki öykülerine yeni bir bakış sunarak beklenmedik bir ortaklığın da ortaya çıkmasına göz kırpıyor. Filme yeni başlayan okuyucularımız için biraz daha ayrıntı verelim. Bu seri bugüne kadar Japonya, Meksika, Brezilya, Kanarya Adaları, Barents Denizi, Küba ve en sonunda da "Hızlı ve Öfkeli 6"yla Londra'ya ulaştı.
"Hızlı ve Öfkeli: Hobbs ve Shaw" seri hikayesinin mimarı ve aynı zamanda yazar-yapımcısı olan Chris Morgan, serinin üçüncü bölümü olan ve yeni bir enerji yaratan, Justin Lin'in yönettiği "Hızlı ve Öfkeli Tokyo Yarışı" (2006) filmiyle bu seriye katılmıştı. Altı Hızlı ve Öfkeli filmi tecrübesi olan Morgan, izleyicilere çoklu betimlemelerden oluşan hikaye örgüleri sunarak bu filmlere devam ediyor.
Hızlı ve Öfkeli filmlerinde izleyicilerin iki favori karakteri olan Luke Hobbs ve Deckard Shaw'ın, odakta olduğu ayrı bir filmle Hızlı ve Öfkeli evrenini genişletme fikrine ilham veren, çok sayıda önemli oyuncudan destek alan karizmatik karakterler de bu filmde yer alıyor. Örneğin Cliff Curtis, Luke'un kardeşi Jonah Hobbs rolünde, Oscar ödüllü Helen Mirren ise Deckard ve Hattie'nin annesi Queenie Shaw rolünde filme katkıda bulunuyorlar. Fakat bu genişletme fikri bir evrime neden olmuş. Aslında Jason Statham'ın canlandırdığı eski bir İngiliz askeri ajanı Deckard Shaw, ilk olarak "Hızlı ve Öfkeli 6" (2013) filmindeki yan rolde yer almıştı. Gerçek plan ise ayrı bir Hobbs filmi yapmaktı. Dwayne Johnson'ın atılgan, tahrik edici konuşmalarıyla canlandırdığı Hobbs karakteri, "Hızlı ve Öfkeli 5" (2011) filminde Dom (Vin Diesel), Brian (Paul Walker) ve Mia'yı (Jordana Brewster) yakalamakla görevlendirilen acımasız Savunma Bakanlığı ajanıydı… Hızlı ve Öfkeli 7 (2015) filminde ise Hobbs'un, Samantha adında küçük bir kızı olduğu ortaya çıkmıştı.
Hızlı ve Öfkeli, yeraltı sokak yarışlarına bir saygı olarak, naive bir amaçla ortaya çıktıktan sonra giderek günümüz aksiyon sinemasının başka pek çok örneğinde tanıklık ettiğimiz dünyayı kurtarma eylemine soyunmaya iyiden iyiye ısınmış artık. Acıklı olan ise dünyayı kurtarma çabasının, durumun ciddiyetine karşın "After Earth" temalı filmlerin sosu haline gelmesi… Üç boyutlu printerlar aracılığıyla organ üretme olanaklarının konuşulduğu, klonlanmış hayvanlardan sonra bunun insanlarda uygulanmasından bahsedilen ve pek çok siber biyolojik araştırmayla, tanrıyla da rekabete soyunan bir insanlığın egemen olduğu bir çağda yaşıyoruz artık. Makinaların dünyayı ele geçirmesi vb. fütürist öngörülerden beslenen yaklaşımlar özellikle sanat alanında, sinemanın çekim alanına giriyor.
"Hızlı ve Öfkeli: Hobbs ve Shaw", insanın yerine makinaların egemenliğini öne çıkarmaya çalışan ve dünyayı kontrol etmekte etkili olan kötücül insanlara karşı, hala iyilerin varolduğunu beyinlerimize nakşeden ve bu varoluş mücadelesinin aksiyoner ve popüler ilgiye mal edilmiş son örneklerden biri. Yönetmenliğini bir başka popüler aksiyon filmi John Wick'in yönetmeni de olan David Leitch'in yaptığı, görüntü yönetmeni Jonathan Sela'nın ona önemli katkılarda bulunduğu; ana karakterleri Hobbs ve Shaw'un, Los Angeles'tan Londra'ya, Çernobil'in zehirli çöplüğünden, Samoa'nın etkileyici güzelliğine kadar evrenin dört bir yanına yayılan aksiyon dolu enerjisiyle Hızlı ve Öfkeli serisinin evreninde daha alınacak çok yol olduğunu da işaret ediyor. Noktayı ana karakter Hobbs'ın finalde Lorr'a karşı söylediği havalı cümleyle koyalım: Dostum sen makinalara inanabilirsin ama biz insanlara inanıyoruz!...