Bugün tüm dünyada ırk, cinsiyet ve beden ayrımcılığında tansiyon bu denli yükselmişken modanın devleri de sessiz kalmayarak büyük roller üstlenmiş durumdalar. Lüks markalari yeni jenerasyon kreatif direktörlerinin ve belki sosyal medyanın da itkisiyle artık çok daha protest
Altın Küre ödül törenine saatler kala aklımızda hala geçen yılın kırmızı halısında baştan ayağa siyahlar içinde yürüyen ünlü, güçlü, onlara asla bir şey olmaz sandığımız kadınlar var. Ayağa kalkmak, bir şeyler söylemek, mücadele etmek, ses çıkarmak için “moda” işe yarar mı? Hem de çok! 1960larda ortaya çıkan barış sembolünden, 70’lerin “gurur” gökkuşağına, 2017’deki Kadın Yürüyüşü’nü pembeye boyayan “pussy” berelere kadar moda bazen kelimelerden çok daha güçlü olabiliyor.
2017 senesinde Amerika’yı şok eden Harvey Weinstein’ın seri cinsel taciz ve tecavüzlerinin ortaya çıkması üzerine, Hollywood ünlüleri mağdurların yalnız olmadığını ifade etmek ve konuşmalarını teşvik amacıyla #MeToo kadın hareketini başlatmıştı. Natalie Portman, Ashley Judd ve America Ferrera gibi büyük isimler Times Up kampanyasını ateşleyerek kadınların işyerinde cinsel tacizle mücadele etmelerine yardımcı olacak fonlar oluşturdu. Bunu desteklemek için, Ocak 2018'de düzenlenen Altın Küre Ödülleri'ne gelecek isimlerin tamamen siyah kıyafet koduna uyması talebinde bulunuldu. O geceye ve tüm dünyada konuşulan kırmızı halıya damgasını vuran güç gösterisinde, Penelope Cruz, Margot Robbie, Nicole Kidman, Jessica Biel, Angelina Jolie gibi isimler yanında Chris Hemsworth ve Ewan McGregor gibi erkekler de baştan aşağı siyah yürüdü. Siyah kıyafetlerle başlayan protesto ödül konuşmalarında da yer almıştı.
2 şiş ve bir top pembe yün ile başlayıp New York Kadın Yürüyüşü’nde milyonların başında pembe “kuku bere”lere dönüşen pussyhat hareketi ise ABD Başkanı Trump’ın kadınları aşağılayıcı sözlerine yönelik olarak bir gecede hayata geçiveren ve sosyal ağlar sayesinde kocaman olan bir başka “giysi”li protesto oldu. Protestodan dev bir moda hareketine hatta zamansız bir stile dönüşerek moda tarihinde büyük yer tutan çiçek çocukları da anmadan geçmeyelim. Savaşa karşı bir duruşu müzikle, dansla ve giyim diliyle başlatan hippilerin yarattığı moda akımı günümüz tasarımlarını hala etkiliyor.
Bugün tüm dünyada ırk, cinsiyet ve beden ayrımcılığında tansiyon bu denli yükselmişken modanın devleri de sessiz kalmayarak büyük rolünü üstlenmiş durumda. Maria Grazia Chiuri, 2017 yılında Dior'un evinin kreatif direktörlüğüne getirilen “ilk kadın” olduktan hemen sonra ilkbahar/yaz defilesini bir tişört ile açtı: “Hepimiz feminist olmalıyız”. Nijeryalı yazar Chimamanda Ngozi Adichie'nin kitabından esinlenerek tasarladığı bu tişörtün ardından Chiuri defilesinin finalini 1960'ların Kara Panterleri'ne selam duran siyah bereli modelleri ile yaptı. Chiuru yüksek modada bir sivil uyanışın pimini böylece çekmiş oldu. Bir sonraki sezon Prabal Gurung’da “The future is female” baskılı tişörtler podyumu süslüyor, Missoni defilesinde ise kadın yürüyüşüne damgasını vuran pembe bereler süpermodeller üzerinde Missoni yorumuyla Trump’a mesaj gönderiyordu.
Tabii ki yüksek modaya protest bir ses vermek ya da sloganlı tişörtler hazırlamak, “Yok Et” gibi ifadelerle kaplı tasarımları olan punk’ın lüks kraliçesi Vivienne Westwood için yeni bir şey değil. 2005 yılında, “Ben terörist değilim, lütfen beni vurma” yazan tişörtleri yarattı, 1989'da İngiliz Başbakanı Margaret Thatcher gibi giyinerek “Bu kadın bir zamanlar punk’tı” başlığıyla Tatler dergisine kapak oldu; son olarak 2018 Sonbahar defilesinde “Climate Revolution” temalı koleksiyonu iklim değişikliği için harekete geçmeye çağırdı.
Modanın lüks markaları yeni jenerasyon kreatif direktörlerinin ve belki sosyal medyanın da itkisiyle artık çok daha protest. Belki 6000 dolarlık bir tişört değil ama o tişörtün mesajının milyonlara ulaşması zihinlerde bir şeyleri değiştirir.