Ahmet Hakan, Kanal D Ana Haber’i sunmaya başlamadan önceki merak konum tabii ki de kravat takıp takmayacağı değildi.
Şimdi Kanal 7 döneminin üzerinden hem onun kişisel kariyeri hem de medya, teknoloji, izleyici alışkanlıkları vb. açısından büyük değişiklikler yaşandı.
Ben sunacağını ilk duyduğumda, şu tepkiyi verdim: Ne gerek vardı?
Zaten en çok okunan köşelerden birine sahip, en çok izlenen tartışma programlarından birini sunuyor. "Tekrar ana habere dönmek neden?" dedim. Bu dönüş, eldekilerle yetinmeme mi, daha çok başarı isteği mi yoksa gerçekten ana haberi özlemek miydi?
Ben özlediği seçeneğinden yana oyumu kullanıyorum.
İlk yayının günahı olmaz diyelim ama Ahmet Hakan, Fatih Portakal enerjisini yakalayabilecek mi?
Fatih Portakal enerjisinin yanında şu an statik kaldığı aşikar… Mehmet Ali Birand dinamizmi şart.
Biriyle kıyaslandığımızda, "Hayır ben benim, o da o" diyebiliriz ama bu kolay bir sıyrılma da olabilir. O nedenle en yakın iki rakibi elbette karşılaştırmalıyız.
Ahmet Hakan, öncelikle ilk yayında aşırı heyecanlıydı gözlerini saniyede 12 kez kırptı.
Bu heyecanı atıp, vücut dilini rahatlatmalı. Otururken ceketin önünü açmayı unutmazsa izleyici de nefes alır.
“Milli irade kravat takmalısın dedi, gördüğünüz gibi milli iradeye uymuş olduk” diyerek ilk yayını açtı. Milli iradeyi yakalamaya ilk adımı atmış olduğunu düşündü ama belki izleyici kendilerine milli irade denmesini sevmiyordur?!..
Nutuk atar gibi konuşmayı bırakmalı, daha sohbet eder tarzda olmalı. Özellikle Ahmet Hakan Yorumluyor köşesinde; yazılmış metni bir törende ilk kez şiir okuyacak öğrenci heyecanıyla okudu ama izleyici, daha anlık daha kendiliğinden daha birden çıkan yorumları seviyor. Bu köşe didaktik kalmış fakat heyhat.
İnteraktiflik lazım, Twitter’la aynı anda bir şeyler yapmalı… Fatih Portakal’ın yaptığı gibi hashtagler açılabilir. Ki elimizde sadece araç olarak Twitter da yok.
Masanın arkasında ne kadar çok led ekran varsa o kadar dinamik olunur düşüncesi yanlış…
Ayakta sunarken vücut dili rahat değil, ellerini nereye koyacağını nasıl kullanacağını bilemediği için iki eliyle sıkı sıkıya koca A4 kağıtları tutuyor. Bir an önce onlardan kurtulmalı.
Önerim, Tarafsız Bölge’yi sunduğu gibi yüksek bir masa ve tabure üstünde sunmayı da deneyebilir, stüdyonun bir köşesinde böyle bir alan olabilir.
Ahmet Hakan’la yaptığım röportajın başlığı şuydu:
“Türkiye'de televizyona çıkıp bir konuyu çatır çatır tartışacak insan yok”
Elbette elimizde böyle bir sorun da var ne tartışma programlarında ne haberlerde hard-talk yapılabilecek insanlar yok. Ama epey zorlamak gerek, fark getirmek için…. İzleyiciyi uyanık tutmak için…
Fatih Portakal da, sabah haberlerinden ana habere geçerken yaptığımız röportajında şöyle demişti:
“Amacım, TV önündeki insana haberlerimizi izlettirebilmek. Yani haberi taçlandırmak. Bunu yaparken haber sunmaktan ziyade haber anlatmayı ön plana çıkarmaya çalışıyorum. Bu sayede samimiyet dediğimiz, bizden biri olarak adlandırılan durum ortaya çıkıyor."
Galiba buradaki en önemli nokta bu cümlelerde: Haber sunmak değil haber anlatmak…
Şu an Fatih Portakal haber anlatıyor, Ahmet Hakan ise haber sunuyor. Hakan, bundan kurtulduğu zaman reyting rekabeti başlayabilir.