Neredeyse 1 haftadır, magazin figürleri konuşuluyor. İnsan diyor ki bu kadar boş muyuz?
Ülke olarak bu kadar ‘spare time’ımız var mı?
O, onla evlenmiş, bu kıskandığı kadının gelinliğinin benzerini yaptırmış, biri geçen seneki mayosunun aynısını giymiş, ötekinin yeni sevgilisi gazeteci dövdürmüş, diğeri life mücadelesi verdiği için 15 binlik eve çıkmış...
Sonra, bakıyoruz ki evet evet...
binlerce spare time var.
Üretilen içerik de tüketilen içerik de hâl-i pürmelâlimizi açıklamaya gerek bırakmıyor.
Bana ne, ne konuşursanız konuşun da diyebilirim ama diyemem, kahretsin ki bir ‘it bag’ hediye edildiğinde mutlu olamayacak kadar acı ve umut dolu bir kadınım...
Neyse, who the hell are u? sana ne derseniz de olur.
- Nuriye ve Semih’i konuşalım ekranda. Sırf bu konu için tartışma programı yapacak biri çıkar mı? Onların gururları için nasıl gerçek survive ettiklerini... Asıl onların anne, babalarının evlatlarıyla gurur duyması gerektiğini konuşalım...
- Bireysel çabalar hariç, art adına neden yıllardır içerik sunulamadığını?
- Tolga Karaçelik’in Kültür Bakanlığı’ndan destek alamayan“Butterflies” filmini nasıl çekecek olduğunu, Onur Saylak’ın “More” filminin Karlovy Vary’de yarışmasını, Harika Uygur’un Academy üyeliğine davet almasını...
- Sinema yazarı Cem Altınsaray’ın Beyoğlu Sineması’nı survive ettirmek için neler yaptığını, bunun için yarın yapılacak press toplantısını...
- Comedy filmlerimizin nasıl böyle kaba ve zevzek olabildiğini
- Instagramda çocuklarının fotolarıyla advertorial alan anneye; babanın, çocuk istismarı davası açmasını...
- Meeting set eden, ok demeden go yapmayan plaza çalışanlarının çıkışsızlığını.
- Yaz akşamlarında esen ılık rüzgarla, karpuz kokusunu
(bunun sonda yüzümüze bir refreshlik serpmesini istedim)
Napıcaz be bu hotlarda Kamil? Bilemiyorum Altan...