Geçen gün sektörden bir arkadaşımla sohbet ediyoruz. Benim “televizyoncular çaresiz” yazımı konuşuyoruz.
Dedik ki şu ara annelerimizi koysak ilk 5’e girer reytinglerde. Resmen doğal mizah. Hatta sezonda da şansları, önleri açık...
Şu anda da yeni kobaylar barıştırma üzerine. Bir dakika du-dur halk çok sıkıldı, şirret tartışmalardan bipli izdivaç programlarından, biraz da toplumsal huzur, barış ve mikemmel aile yapısı üzerine AR-GE modundalar.
Bir önceki yazımda ise ekrandaki komedi eksiğini yazmıştım.
Film açısından çok iyiyiz çok şükür Cumali Ceber dünyaya geldi, mizaha tepki olarak. Bir Recep İvedik JR. gibi adeta.
Bir ara Ünlüler Sirki, Ünlüler Çiftliği diye bir program vardı. Vallahi onlar çok daha masum kaldı şu an. Bir Dünya Güzellerim var, öyle kavgalar, laf sokmalar var ki bu programların masumluğunu mumla arattırıyor.
Mizah sular altında değil ayaklar altında.
Fox TV’de Çarşamba akşamı Bu Sayılmaz adlı sit-com başladı. Ama izleyici ve eleştirmenler yahu burada ne dönüyor, bu şey de ne dediler. UFO gibi tanımlanamayan cisim...
Başka yerlerde hayranlıkla izlediğimiz bu kadar iyi oyuncuyu toplayıp, nasıl kafası inanılmaz karışık bir şey yaparız denmiş gibi.
Demek ki neymiş? Olay çok iyi oyuncu, çok iyi cast ile olmuyormuş. İşin başındakilerin ne yaptığını biliyor olması önemliymiş.
Cem Yılmaz desteğine rağmen 2.filmi Deli Aşk ile gişede yüzü gülmeyen Murat Kaman, yeni ve ilk, tek başına yönetmenliğinde başaramamış, maalesef. Yönetmen olma sevdasından vazgeçip eskisi gibi senaryo üzerine kafa yormalı. Eğer yönetmen yapılacaklara hakim değilse, kafası karışıksa, önünde ne kadar iyi cast olursa olmuyor. Üstüne de bu çok iyi oyuncuları, en grotesk, en slapstick verirseniz güldürmüyorsunuz.
Mizahı sadece abartıdan ya da aşırı rezil gülünç bir durumdan çıkarmaya çalışırsanız sonuç gümleme oluyor.
Settar Tanrıöğen’in mesela Vavien’deki o durumdan doğan kara-mizahı içinde tekrar düşünüyorum Ama o Bir Demet Tiyatro’daki Saldıray’ın ötesinde onu özleten ve benzeyen de bir tipleme. Binnur Kaya ise Türk Malı’ndaki Hasibe Eren kadar abartılı bir oyunculuktan mizah sağma telaşında ve fena halde Şahika Koçarslanlı’yı tekrar ediyor. Mustafa Üstündağ ise meşhur olduğu Muro karakterinin izleriyle donanmış. O da aşırı abartı ve şive peşinde. Neredeyse bütün karakterler cafcaftan besleniyor. En absürt renklerle kombinli , en saçma giysiler, en el kol kullanmalar, en yüz mimikleri, en de en... Sadi Celil Cengiz bildiğimiz gibi.
Dizinin en iyi yanı Nergis Öztürk. Bütün gerçekliği ve yeteneğiyle duru bir halde orada. Komedi de ben de varım ve iyiyim arkadaş diyor. Belediye başkanı ve yardımcısı da dikkat çekici ve iyiler. Etraftaki durumlardan beslenen doğal bir haldeler.
Acaba halk bunu da alır mı? bi yapalım hocam du dur diye yeni olarak sunduğunuz şeylerin yeni olmadığını anlatacağım şimdi.
Dünyada sit-com zaten yüksek ve kalabalık platformda oturan izleyici önünde reel zamanda çekilir. Ve izleyicinin o anki tepkileridir bizim duyduklarımız. Bu Sayılmaz’ı da öyle çekelim demişler ama izleyici gündüz programı Müge Anlı izleyicisi gibi bir düzlemde, estetikten uzak bir şekilde oturuyor.
Ve vee Bu Sayılmaz’ın kendine “ilham” aldığı dizi ise İrlandalı yazar ve oyuncu Brendan O'Carroll’un yazdığı ve kült olan Mrs. Brown's Boys adlı BBC’de de yayınlanmış sit-com. Burada girişte izleyiciyi görüyoruz. Oyuncu sahneye girdiğinde izleyiciyle selamlaşıyor v.b. kamera hataları veriliyor, boom giriyor vb. Bunlar alınmış. Ama izleyici gündüz dekorunda değil. (Bu güncel sayılabilecek örnek ama sit-comun ilk çıktığı zamanlardan gelen bir gelenek, izleyici alkışı ve selamlaşma)
Bu Sayılmaz’da izleyici sürekli izliyor izlenimi verilmeye çalışıyor. Olması gereken buyken o izlenimi vermeye çalışıp mış gibi yapınca da başarısızlık kaçınılmaz. İzleyici tepkilerinin kaybolduğu ya da insert atıldığı uzun aralar var. İzleyici insertleri çok suni. Hele ki o failure v.b.efektleri, büyük yanlış. Reel zamanda çekiyoruz imajı yaratıyorsunuz ama realite yok. İzleyicide kafa ve algı karışıklığı yaratıyorsunuz. Yapılan, dünya için yeni değil... bizim için bir yenilik olabilir ama işin matematiği fena aksıyor.
Fakir kız, zengin oğlan aşkının gerçekliği yanında, oğlanın ailesinin plastikliği, Çöktüm çöktüm şarkısının bir anda fenomene dönüşüp bir anda kayboluşu, devir değişti odağı dizinin sadece birkaç iyi yanından biri.
***
Sit-com neydi? Sit-com, situation comedy idi yani durum komedisi. Karakterlerinin slapstickliğinden değil içinde bulundukları, içine düştükleri durumlardan mizah üreten bir türdü. 90 dk da sit-com dünyanın neresinde görülmüştü. Bu işe yelteniyorsanız kanalı da 30-45 dk arasında bir süreye ikna etmeliydiniz idi.
Henri Bergson’ın Gülme Üzerine adlı bir kitabı var. Bergson, ‘‘espri’’ (Fransızca’da ‘‘esprit’’) kelimesinin ilk anlamının ‘‘ruh’’olduğunu belirtir.
Eee hal böyle olunca ruhun olduğu, abartısız ve dramdan doğan gerçek mizah Neşeli Günler ‘imiz, reytinglerde yeni başlayan bir sit-comu geçiyor.
Settar Tanrıöğen’in oynadığı Cengiz’in şu repliğiyle bitirelim: “Ne kadar çökerseniz o kadar yükseleceğiz
Gişede, Cumali Ceberler vb. ülkedeki komedi anlayışı ne kadar çökerse o kadar yükseliyor, ekranda ise izleyici bu çöküşü sevmiyor.
Henri Bergson’ın Gülme Üzerine kitabını okumak.
Martin Scorsese’nin The King of Comedy filmini her gün izlemek.
Cosby Ailesi- Friends-Seinfeld üçgeninde dönüp dönüp durmak.
İ love Lucy ile tanışmak.
Kaynanalar, Bir Demet Tiyatro ve Tatlı Hayat’a bir daha göz atmak.