Teoman bir şarkısında şöyle diyor: Bunlar güzel günlerimiz, daha beter olacak her şey.
Yılın ilk günü bu cümleyle başlayan bir yazı yazmak istemezdim, ama hal ve gidiş sıfır...
Açıkçası tam olarak bilmiyorum; “Yapımcılar ile Güney Koreli CJ Group'a bağlı olan Mars Cinema Group arasındaki ‘promosyonlu bilet uygulaması’ tartışması ” haberini ilk kim yazdı. Cengiz Semercioğlu mu yoksa Mehmet Çalışkan mı? Çünkü Habertürk cephesinden de “Haberi biz yaptık ama Semercioğlu bizden aldı” şeklinde iddialar mevcut.
Günlerdir tartıştığımız sinema sektörü sorunlarımız da müthiş bir habercilik etik dışılığı zemininden doğmuş olabilir, işin bir de bu boyutu var. Her zaman emek kıymetlidir, öyle olmalıdır. Ancak gelin görün ki ülkedeki bu bozulma, her alana sirayet etmiş durumda.
Emeğin üstüne konmak…
Herkes bir gün 15 dakikalığına muhalif
Ne diyordu Dondurmam Gaymak filminde: “Kapitalizm böyledir, büyük balık küçük balığı yutar, demezler bir denizde hep beraber yaşayalım gitsin, demezleeer.”
Sinema dağıtım ağındaki bu tekelleşme zaten malum bir gerçekti ve sizler de içindeydiniz? Peki şimdi ne değişti? Pastadaki payınız?
Şu an tepki gösterdikleri sistemin yıllardır güçlenmesine, beslenmesine; e haliyle kendilerinin de güçlenmesine, beslenmesine olanak sağlayan koşullar değişiklik göstermeye başlayınca sesi çıkan film yapımcılarının beyanatları ile karşı karşıyayız.
Yani bir nevi zamanın ruhu olan; yan-daş olmanın dışında, çakma muhalif olma halleri de diyebiliriz sanki. Bu grup da çünkü “taa ki kendi canları yanana kadar” muhalif oluyor, yoksa sistemde yollarına devam ederek ses çıkarmadan maaşlarını almaya devam ediyor.
Yoksa “Herkes bir gün 15 dakikalığına muhalif” mi olacak?
Barış Atay çok güzel bir tweet atmış:
-Hayırdır abi canın sıkkın? -Evet, canıma tak etti sinema sektöründeki tekeller. -Nedir sorun? -Son filmden 50 milyon kazanabilecekken, 25 milyon kazanabiliyoruz. Artık dayanamadım koydum tepkimi. -Konuşmuşken, diğer filmlere verilen salon sayıları ile ilgili de konuştun mu? -...?
Bu ortak düşmanın yarattığı dostluk halleri, bu sadece kendi canın yanınca adalet nerede yakınmaları… Sektörde aklı başında olan kimseye işlemiyor.
Bakın ülkede böyle bir belgesel yapılmıştı: Evrim Kaya, Şenay Aydemir, Fırat Yücel ve ‘Sivas’ filmiyle tanınan ve o dönem filmini çok az salonda gösterebilen, o şartlarla bizzat boğuşan ödüllü yönetmen Kaan Müjdeci’nin hazırladığı 40 dakikalık bir belgesel. KAPALI GİŞE Only Blockbusters Left Alive
Ancak bunu görmek yine çoğunluğun işine gelmemişti…
Bağımsız sinemacılar salon bulamazken, insanlar bu tekelleşmeye ses çıkarırken, AKM yıkılırken, Emek Sineması kapanırken, Tolga Karaçelik, Emin Alper gibi ödüllü sinemacılar Kültür Bakanlığı’ndan destek alamayıp filmlerini çekebilmek için binbir fon yaratmaya çalışırken, Levent Üzümcü oyununu istediği salonlarda oynayamazken, sansür başını almışken; ve geçen hafta iki mizah ustası Metin Akpınar ve Müjdat Gezen savcılık tarafından ifadeye çağırılırken… (Flormar işçileri, 3. Havaalanındaki işçiler gibi daha can yakıcı sorunlara girmiyorum; çünkü her an ne alakası var yeaa? kolaycılığıyla karşılaşmam kuvvetle muhtemel.)
Neredeydiniz? Daha önceleri neredeydiniz?
Daha küçük balıktan bunları beklemek de bizim hatamız elbette.
“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”