Neil Postman, orijinal adı "Amusing Ourselves to Death Public Discourse in The Age Of Show Business" Türkçe adı “Televizyon Öldüren Eğlence” olan kitabında bize gerçeğin değil, inandırıcılığın pompalandığını ve bunun doğru olmak zorunda olmadığını anlatır.
"Toplumlar, iletişimin içeriğinden çok iletişim araçlarının doğasınca biçimlendirilmektedir" der...
“Yahu televizyon bu, öyle bir şeyler öğretmek zorunda değil illaki; eğlence aracı zaten” diyerek, gece- gündüz ne veriliyorsa tüketenleri gördük, görüyoruz. Televizyon her ne kadar henüz dijital gelişmelere karşı tam olarak ölmese de öldürmeye devam ediyor, özellikle bizim gibi ülkelerde. Bunu hala izlenen içeriklerden de görebiliyoruz.
Yorum ve bilgi çağının, gösteri çağına evrildiği zamanlarda; eskiden televizyonda mutlaka görünür olma, tv kişisi olup meşhur olma, baht dönüştürme hırsı ve halinin, artık araç değiştirip Youtube’a büyük ölçüde taşındığını söyleyebiliriz, cep versiyonu için de Instagram biçilmiş kaftan. Çünkü burada herkes kendi “kanalının patronu” ya da “kalanının…”
“Ve kanalıma hoş geldiniz”, ile başlayan cümleler; “beğenmeyi unutmayın” ile devam ediyor…
Genel anlamda ciddi yoğunlukta ‘Ah bee acaba nasıl bir fikir patlatsam da şurada tutturabilsem” telaşı hakim gözlerde ve yüreklerde. İnsanlar da artık meşhur olmanın bu denli kolaylaştığı bir devirde, “kimler kimler meşhur oluyor ben niye olamıyorum” diyor.
Bir de YouTuber bir kitlenin son dönemlerde gişe filmlerine de sıçradığını ve “tuttuğunu” görünce, Youtube bir cazibe merkezi haline geliyor iyice.
Zaman zaman ben de bir şeyler yapmayı düşünüp sonra görünür olmayı sevmiyorum diyerek vazgeçiyorum, itiraf edeyim.
Aslında ciddi şekilde kıymetli videolar, içerikler üretenler de var… Bazen hiç bulunmaz dediğim filmleri dahi bulabiliyorum.
Ama “telepatiyle sana 10 dakikada mesaj atsın” videosundan tutun da, “balık burcu en çok kimlerle anlaşır, aman aman çok da hassas” videolarına uzanan bir skala mevcut.
Ve gözlemim bu içeriklere yoğun tıklanmalar var. Görünür olma halinin ötesinde; tıklanman, beğenilmen ve yorum alman gerekiyor. Bunlar yoksa yoksun… İçeriğin değil aracın doğasının önem arz etmesi işte tam olarak bu…
Youtube’a son katılan ünlü tv kişilerimizden biri de Beyaz oldu. Hatta ilk videosunda da bu dönüşümü ti’ye alıyor gibi de, ama bir yandan da “kendi çevremi de buraya taşırım, bu membağı değerlendirmem gerek, bak televizyon da zaten öldü öldürüyor, ben de kendi kanalımın sahibi olayım, rahatlayayım” telaşında gibi de…
Bir yandan bunu yaptığı ilk iki videosunu yoruma kapaması, çok ilginç bulundu Youtuberlar tarafından, çünkü bu YouTube aracının biraz da doğasına aykırı bir durum. (Bu saatten sonra eleştiriye tahammül edemeyecek değildir sanırım, cevabı bulamadım…)
Son yıllarda sürekli Beyaz Show bitiyor bitecek şeklinde, neredeyse her sezon söylentiler çıkıyordu. Ve Beyaz'ın da her yıl yüreğine inecek gibi geliyordu. Kanal D de satılınca yılların Beyaz Show’u iyice sallantıya girdi ki bu sarsıntıda Beyaz, belki de “ben şimdi ne yapacağım” endişesiyle “herkes kalbinin ekmeğini yesin” jüri üyeliğine uzandı son dönemeçte.
Özetle, Şov dünyası bu dünya herkes kendi dünyasında, herkes kendi hülyasında…
Neden olmasın?
Televizyon kırdı dalını, Beyaz’ın günahı ne?
Hal böyle olunca ona da 'Kalanıma hoş geldiniz' demek düştü.