“Bizim ‘ilk günah’ımız belki de budur: Kapalı sistem yaratıklarının dış dünyaya karşı besledikleri korkudur. Yaşama korkusudur” demiş Oğuz Atay.
Şu an, RTÜK’ün internet yayınlarına denetim yetkisinin olması ve ‘uygun görmediği’ yayınlara yönelik yaptırım hakkına sahip olması dünden bugüne olan bir şey değil elbette.
RTÜK’ün, internet gibi aslında özgür sandığımız bu sonsuz ortamı ele geçiriyor olması da görünen köy oluyor. Başımızda yıllardır nöbet tutan, sürüklenip giden bir ahlak bekçiliğinin ve yaşama korkusu olması istenen yığın üretimi isteğinin, bir korku toplumu yaratmanın son demleri de diyebiliriz.
Uzun zamandır zaten televizyonlarımızda da çok ciddi yaptırımlarda bulunuyor RTÜK. Bu konularda birçok kez yazdım.
Bu yaptırımları da kendince oluşturup kara verdiği “genel ahlak ve Türk aile yapısı” kriterleri çerçevesinde uyguladı, uyguluyor hep.
RTÜK, bağımsız bir denetleyici ve kontrol mekanizması değil ve mevcut iktidar ile birlikte korku toplumu yaratmanın en büyük sac ayaklarından biri oldu. Bunun nedeni üyelerinin siyasi parti çoğunluğu ile oluşuyor olması tabii ki. Şu an CHP üyeleri ne kadar ses çıkarırsa çıkarsın bir sonuca varamazlar. Sanırım AKP, bunu da bitmek bilmeyen bir “kültürel hegemonya” meseleleri üzerinden kazanılmış bir zafer olarak görüyorlardır.
Bu sürecin internete de sirayet eden şu anki formunu almasının en büyük müsebbibi ise ilan edilen Yeni RTÜK Yasası idi. Çünkü siyasi güce daha büyük yetkiler verdi, hatta bunlardan biri de istediğinde yayın durdurmak gibi…
Ve de çok acı ki bu bağımsız platformlar da (Blu TV, Puhu TV ve Netflix) hepsi boyun eğmek zorunda kalacak. Nasıl mı? Otosansür ile… En büyük boyun eğme; otosansür.
Ertuğrul Özkök köşesinde, “Netflix içerikleri, eşcinselliğe özendiriyor mu?” ile tartışmanın fitilini verdi. Özkök’ün sorusuna popüler doktorumuz Osman Müftüoğlu da şöyle demişti: “Eşcinsellik toplum sağlığı açısından zararlı." (Tıpkı bir dönemin Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf'ın dediği gibi: "Eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk, bir hastalık olduğuna inanıyorum. Tedavi edilmesi gereken bir şey bence.")
Tartışma Akif Beki’nin 'Eşcinsellik propagandası diz boyu, hangi dizisini açsanız sansürsüz bir özendirme akıyor, çizgi filmlere kadar bulaştırdılar, nasılsa denetleyen yok, eşcinselliği olağanlaştıran sahneler fütursuzca sergileniyor ‘ dediği kadar var hani Akit’in’ sözleri ile devam etti. Bu tehlikeli ve kardeş olan “Akif Beki” ya da “Akit” kafası da hep bu sürecin parçaları zaten.
Geçtiğimiz yıl Cumhuriyet Pazar için belgeselini de yaptığım Ayta Sözeri ile bu homofobik coğrafyaya bir röportaj ile bir meydan okumuştuk yine. Ve sonrasında Akit’in “Eşcinsel sapkınlık dizilere yayılıyor.” başlığı ile yapmış olduğu korkunç haberi paylaşıyorum.
Bülent Ersoy’un iftarlara davet edilip, Onur Yürüyüşü’ne izin verilmediği post apokaliptik dönemlerdeyiz.
…ve elbette bu günü yaşamamızın sebeplerinden birisi de; bu siyasi iklimde, konfor alanından hiçbir zaman feragat etmeyen yazarından tutun oyuncusu, yönetmeni, yapımcısına kadar sayabileceğimiz sektör suskunları. Senarist Uğraş Güneş’in Twitter’da yazdığı gibi her şey:
“1)10 yıldır dizi yazarım. Netflix-Protector’ı ayrı bir yere koyarak şunu söyleyebilirim ki, RTÜK denetiminde yazdığım hiçbir meyhane sahnesinde rakı gösterilmedi, rakı bardağındaki su bile sansürlendi. Son işimde, “Akşamdan kaldım” repliği bip yedi.
2) Bir seferinde Cemal Süreya’nın “Sevişmek yeniden yürürlüğe giriyor.” dizesi mozaiklendi, bir dizimde “hani nerde özgürlük?” cümlesi biplendi. Yandaş müteahhitler zeytin ağaçlarını kesiyor diye “Zeytin Ağacı” dedirtmediklerini de hatırlarım.
3) Senarist arkadaşlarım da yüzlerce örnek sayabilir orantısız sansürle ilgili. Neler gördük neler! Öküz altında buzağı arayan tiplere verilir genelde sansür işi. Bu işgüzar arkadaşlar zamanla otosansürün kitabını yazarlar. Şimdi, “bağımsız” platformlarda da işe başlayacaklar.
4)Adile Naşit’in Tosun Paşa’daki hamam sahnesi erotik bulunup sansürlendiğinde ortalık ayağa kalkmalıydı mesela, bir klasik olarak “susuldu”. İşlerin bu hale geleceğini bile bile salağa yatan sektör insanlarına ve Instagram’da rakı saklayan koca yüreklere sevgiler.”
***
RTÜK’ün dizilerde içkileri blurlatması, sigaralara çiçek attırması, Adile Naşit’in Tosun Paşa’daki hamam sahnesini erotik bulup müdahale etmesi gibi absürtlükleri dışında, aklımda kalan en çılgın yaptırımını da paylaşayım sizlerle:
“RTÜK, TV2’de yayınlanan Fransız yapımı “Ah Biz Kadınlar” dizisinde‘’Allah’’ yerine ‘’Tanrı’’ ifadesinin geçmesini, “Biz Müslüman toplumuz. Bu diyalog bize uymaz” şeklinde değerlendirdi ve kanala ‘’Çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlaki gelişimine zarar verdiği” gerekçesiyle, oy çokluğu ile uyarı cezası verildi.”
TV'lerimizde eşcinsellik (Yaklaşık 7 yıl önce yazdığım bir yazımdan) bağımsız platformlardan önce, o dönemler sadece Okan Bayülgen televizyonda, eşcinsellik üzerine bir program yapmıştı, yapabilmişti. O esnalarda da dizi dünyasında aşağıdakiler oluyordu....
*ATV’de "Kılıç Günü" diye bir dizi vardı, dizi uzun ömürlü olamadı. "homoseksüel ilişkinin bu denli açık seçik gösterildiği ilk yerli dizi" olarak tv tarihimize geçmişti. İki erkek sevgili bellerinde beyaz havlular, aynı yatakta sohbet ederken ekrana gelince, televizyon başındaki pek çok izleyici şok geçirdi. Gördük ki dans sahnelerinin olduğu bir gençlik dizisi(MUCK) de erotik bulunup 400bn TL ceza alıyorsa bugün, Kılıç Günü yine o zaman iyi kurtulmuş RTÜK’ün elinden…
RTÜK, diziye "temel insan hakları" ihlal edildiği gerekçesiyle kanala uyarı cezası vermişti.
Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)’ten yapılan açıklama;
"ATV logosuyla yayın yapan TURKUVAZ RADYO TELEVİZYON HABERLEŞME VE YAYINCILIK A.Ş. unvanlı kuruluşun 24 Eylül 2010 tarihinde yayınladığı "Kılıç Günü" adlı dizinin; 3984 sayılı Kanunun 4756 sayılı Kanunla değişik 4 üncü maddesinin (s) bendinde belirlenen "Program hizmetlerinin bütün unsurlarının insan onuruna ve temel insan haklarına saygılı olması" ilkesine aykırı bulunması nedeniyle, yayın kuruluşuna uyarı müeyyidesi uygulanmasına oy birliği ile karar verilmiştir."
Dizinin yapımcısı Osman Sınav ise *Bizim eksiklerimiz, yapamadıklarımız vardır. Farklı bir yerden kuralım hikâyeyi dedik, ama bugünkü televizyon izleme algısının çok üstüne çıktık, anlaşılamadık yani..* demişti.
Öncesinde ise o da homofobik bir açıklama yapmıştı ve eşcinsel örgütlerden tepki almıştı;
Osman Sınav, “Bu sahneleri provoke amaçlı kullanmadık. Böyle bir amacımız olsaydı daha önceden görselleri basına verirdik. Hikâyemizde Firavun'un sarayından bahsediyoruz. Firavun'un sarayında böyle şeyler vardır. Bunlar gerçektir. Karakter tanımlaması yapıyoruz. İyiliği, bütün güzelliğiyle gösterebilmek için karanlığı da bütün çıplaklığıyla göstermek lazım. Yoksa 'iyi' hissedilemez. Sığ kalır. Biz kimsenin cesaret edemediği şeyleri göstermeye çalışıyoruz. Ahlaksızlık propagandası yapmıyor, aksine o tip insanların profilini sergiliyoruz. Bu kişiler ve ahlaksızlıklarını gösterebilmek için ahlak sınırları dışına çıkmadan bir şeyler yapmak zorundayız.”
*Kanal D’nin kısa ömürlü olan, Songül Öden’le Tardu Flordun’un rol aldığı “Mükemmel Çift” adlı dizinin ilk bölümünde iki erkeğin öpüşeceği açıklanmıştı. Tardu Flordun ile Tuğrul Tülek’in öpüşme sahnesi çekilmiş ancak yayınlanmamıştı. Dizide eşcinsel bir karakteri canlandıran sunucu Tuğrul Tülek ise TRT Çocuk kanalındaki görevinden kovulmuştu.