Sene 2017, milenyum heyecanlarını falan geçtik artık.
Teknolojik gelişmelere de belki aşırı farklı bir şey olmadıkça eskisi gibi heyecan duymamaya başladık.
Sonuçta insanoğlu olarak nankör de olabiliyoruz zaman zaman.
Ama izleme alışkanlıklarımızın değişmeye devam ettiği bir gerçek. Bu değişim yeni başlamadı.
Artık çoklu ekran dönemindeyiz hepimiz. Ve de bir salonda oturan 3-5 kişi açık olan televizyona bakarken bir yandan da ellerinde telefon tablet, PC, ne bulduysak kopamaz bir durumdayız.
(Örgü ören bir ev teyzesi de arada çay koymak için mutfağa gidebiliyor… Çekirdek yiyen demiyorum çünkü ben de yiyorum yerli dizi izlerken... Ama yerli dizi lütfen. Yabancı da pek gitmiyor, Sherlock izlerken beynim sağ lobu ağrırken mesela namümkün.)
Bir yandan sosyal medyadayız aynı anda. Twitter, Facebook vb. bir yerlerden gelen bildirimlere, like'larımıza bakıyoruz, post'larımızı atıyoruz, satır satır içimizi döküyoruz. Aslında hiçbir şeye de tam odaklanamıyoruz sanki. Daldan dalayız. ( bu yüzden de reyting için genelgeçer tespitlerle izleyici yakalamak zorlaştı)
Ve hepimizin kendimize ait mediumu var. Bir yandan acayip özgür ve bireysel olduk, olabiliyoruz.
Kendi medyamızın patronuyuz. Yani kendi televizyon kanalımızın, kendi gazetemizin patronuyuz. İstersek canlı yayın da yapabiliyoruz.
(Youtube hesabında, yemek videosu koyan mı makyaj teknikleri anlatan mı? Dersin. Çığ gibi büyüyor dünyada da... Kişisel youtube hesapları akıllıca kullanılınca sıcak bakıyorum)
Sherlock’u mesela Netflix Türkiye’de izliyoruz. Ve Netflix’in bize gelmesiyle yasal yollardan sonsuz bir evrene ulaşabiliyoruz. En iyi özel üretilmiş dizilerden filmlere kadar. Son bir aydır da Amazon Prime giriş yaptı ülkeye.
Bizde ise Doğan Grubu internet üzerinden yasal olarak dizi, film, program izlenebilecek yeni bir platform Blu TV’yi başlattı. https://www.blutv.com.tr/ diğer platformlardan farkı izlerken de ekranın herhangi bir yerinde hiçbir reklam olmadan sadece istediğinizi izliyorsunuz. Paolo Sorrentino dizisi Young Pope için bile denemeye değer.
Ve de Türkiye’nin ilk internet dizisi Masum, 27 Ocak’ta Blu TV’de yayınlanacak.
Biz, Pazar günü yapılan özel bir gösterimle diziyi izledik. İnternette yayınlanacak acaba maliyetten kısılmış mıdır dedim ama yönetmenin Seren Yüce, senaristin Berkun Oya, oyuncuların Haluk Bilginer, Nur Sürer, Ali Atay, Serkan Keskin, Okan Yalabık, Tülin Özen olduğu, böyle bir kadrodan festival filmi lezzeti çıkacağı aşikardı. Beklentim tavan olarak başladı ve aynı seviyede bitti. Televizyonda dizi sürelerine yıllardır isyan ediyoruz, Masum’un 60 dklık bölümleri ideal. Perspektifli karakterler, iyi bir senaryo, reji ve görüntü yönetmenliği var. Çıtayı internette epey yükseğe koydular. Yani D Productions “biz daha naaapalım” diyebilecek durumda şu an.
Bu kaliteyle eşdeğer hemen aklıma gelen, Star TV’nin 45 dklık çektiği ama üstüste iki bölüm yayınlayarak hatayaptığı Ümit Ünal dizisi ‘Çıplak Gerçek’ti.
Doğuş Grubu da Puhu TV ile deneme yayınında. https://puhutv.com/ ve Serenay Sarıkaya’nın başrolde olduğu ilk özel içerikleri FİÇİPİ ile yola çıkacaklar. Onu da merakla bekliyorum.
Sonuçta televizyonun ölümüne sanırım daha rahat bir 10-15 yılı var.
Aslında buradaki temel verimiz şu:
Bir, bir diziyi TV'den izleyen bir kitle var.
Bir de internetten izleyen bir kitle var.
Ve birbirlerinden sosyo-kültürel olarak farklılık gösteriyorlar.
Benim annem mesela, yaşıtlarına oranla istisnai olarak teknolojiden çok iyi anlasa da, bir diziyi, programı televizyondan izleme alışkanlığını asla bırakmıyor. Bunu kökten değiştirmek de zor…
(Kanal D aslında buna yönelik ilk girişimi Ulan İstanbul’u TV'den internete aktararak yapmıştı ama aynı diziyi TV'den izleyen izleyici izlememişti...)
Aeey ben hiç televizyon izlemiyorum diyen azınlığı tamamen bir kenara koyarsak, hala televizyonla en yakın arkadaş olunan, yalnızlık paylaşılan, çekirdek yenen, sohbet yaratılan, örgü örülen, dantel işlenen, onun konumuna göre koltuk yerleşimi yapılan evler yoğunlukta bu ülkede.
Bir de TV reklam gelirleri ile internet reklam gelirleri arasındaki farktan da internete yatırım zorlaşıyor ama bu da değişecektir zamanla.
Ünlü bir filozofun da dediği gibi: Yaşayalım ve görelim. Neler olacak…