Dünyanın hangi ülkesi Oscar adayı olarak lobisini seçtiği bir filmde senaristin adını geçirmiyor, senaristi yok sayıyor olabilir?
Eee tabii ki, bu da bizim coğrafyamızda yaşanıyor maalesef.
Türkiye’nin Oscar adayı Ayla filmi ekibinin bir kısmının Amerika’ya gidemiyor oluşu isyanını yapımcısından televizyonda haberlerde dahi her yerde izledik ama filmin senaristi Yiğit Güralp’ın filmin resmi sosyal medya hesapları tarafından engellenmiş olması, bütün organizasyonlarının dışında tutulması, afişlerde bile adının yazmaması ile aylardır uğradığı psikolojik şiddete kimseler değinmiyor. Her ne kadar şu an afişe ve fragmana ismi sonradan yeni eklenmiş olsa da yapımcı cezai olarak şu an göze alamamış olacak. Ancak aylardır ciddi bir mobbing var ve Yiğit Güralp hiçbir organizasyonda fiziken yer alamamaya devam ediyor ve kendi projesini kendi anlatamıyor. Bu iş, yapımcı ve yönetmende ve dev billboardlarda...
Amerika’ya gittiğinizde kimse sormayacak mı? Filmi tanıtırken hikâyesini nasıl anlatıyorsunuz?
Filmin senaristi kim, bu hikâye ilk nasıl çıktı adlı fix röportaj sorusu sorulduğunda neler diyorsunuz?
Senaristini yok saydığınız bir filmle evrensele nasıl etkileyici olmayı hedefleyebiliyorsunuz ki?
Yoksa filmin senaryosu mu yoktu, senaryosu olmayan film mi yapılmıştı?
(Elbette senaryosu olmayan film olmaz, her filmin senaryosu vardır ve bu senaryo, iyi ya da kötüdür.)
Doğru oturup da doğruyu konuşabiliriz. Yiğit Güralp Ayla filminin proje sahibi, hikâyenin sahibi.
Yiğit Güralp ile görüştüm, kırgın, üzgün. Onun gibi popüler sinemada iyi bir yer edinmiş bir kalem için de daha acı bir durum.
Henüz Ayla’yı izlemedik, 27 Ekim’de vizyona giriyor. Ayla’yı izleyip Oscar’a aday olmayı hak etmiş, hak etmemiş çıkarımlarından önce buradaki büyük haksızlık beni haftalardır huzursuz ediyor. (rahatsızlıklarımdan ötürü yazmaya fırsatım olmadı)
Ve de çok rica ediyorum, tüm dünyadan 92 ülkenin kendi adayını seçtiği aday listesinin içinde olmak başarı değildir. Her ülkenin kendi adayı yer alıyor ve dolayısıyla dünyanın önemli sitelerinde de bu liste yer alıyor. Henüz elde edilmiş bir başarı yok. Elbette isteriz ki bir filmimiz aday olabilsin ama işlerimizin özlerinde çok büyük hatalar var.
Sanatın, sinemanın ulusallığının bitirilmeye çalıştığı bir dönemde (bu konuya ayrı bir yazıda değineceğim) “Biz evrensel bir hikâye çektik, Ayla’lar olmasın artık, bu acılar yaşanmasın” sözleriyle yapımcının filmi anlatıyor olma hali samimi bir etki yaratır mı?
Filmin senaristinin yok sayılıyor olması gibi bu denli önemli bir gerçek, halı altına süpürülmek istenirken…
Sinema, sadece lobi ile kazanılan bir zafer değildir. Ödül alma hali, belki öyledir; bu yollarla gerçekleşiyor olabilir... Yanlış hatırlamıyorsam François Ozon’un Havuz filminde şöyle bir söz vardı: “Ödüller hemoroid gibidir, er geç her kıçta çıkar.” Özetle, her ödül alan sanat ürünü hele ki günümüzde; bir başkası için değerli iken bir başkası için de olmayabilir. Ya da değerini ödül almış olması belirlemiyor olabilir. Özellikler her Oscar’dan sonra ben bildimcilere, ben demiştimcilere de gıcık olurum.
Sinema ve televizyon, kısacası sektör koşullarını bizzat görmemle başlayan “yazma halim”; bir şeyleri değiştirmeye çalışmakla ve hep gördüğüm gerçekleri haykırmaya çalışma halimle kendimi hasta ederek devam ediyor yıllardır. Kimse kendi rahatı, düzeni bozulsun istemiyor. Spiral of silence bu sektörün en büyük sorunu.
(Oscar ödüllü yapımcı Harvey Weinstein’ın Türkiye edisyonları da vardır belki ama o konuları buralarda açan da olamadı henüz)
Bu cümleyi belki bininci kez kuracağım ama lütfen:
Herkes aynaya baksın. İkiyüzlülüğü bırakmadığımız için bu sektörde birçok şey değişmiyor.
Tuğçe Madayanti’nin Yiğit Güralp ile röportajına ulaşmak için tıklayın...