T24 olarak deprem bölgelerinde yaşananları yerinde görmek, tanıklık etmek için ben, Murat Sabuncu, Berna Abik, Hazar Dost ve Faruk Ekici ile birlikte yola çıktık İstanbul’dan… Yol boyunca neyle karşılaşacağımızı konuşurken, bildiğimiz ama asla esas gerçeğin ne olduğunu, duygusunu tam olarak bilemeyeceğimiz depremin yıkımını konuştuk. Görüntüler, fotoğraflar, anlatılar bir yere kadar… Karayolundan ilerlerken gördüğümüz askeri konvoyların nereye gittiğini merak ederken, benzin istasyonlarında neredeyse çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu gruplar gördük. Hemen hemen hepsi deprem bölgesini gidiyordu.
Adana sınırlarına girdikten hemen sonra, geceyi geçireceğimiz otele yerleştik ve 16 ya da 20 binanın yıkıldığı, çokça binanın hasar gördüğü Turgut Özal Bulvarı üzerindeki Güzelyalı Mahallesi’ne gittik. Hava kararmıştı. Bulvar boyunca AFAD çadırları, Kızılay yemek karavanı, depremin karanlığını aydınlatan ateşler etrafında oturmuş depremzedeleri gördük. Depremin 5. gününde yıkılan en az 8 katlı binadan moloz bile kalmamıştı. Afetlerde hızın olumlu ya da olumsuz neye denk geldiğini çok deneyimledi bu topraklar. Tam bunu düşünürken Kahramanmaraş-Pazarcık’ta arama-kurtarma çalışmalarının sona erdiğini öğrendim. Keşke daha yavaş mı aksaydı hayat bu zamanlarda diye düşünmeden edemiyor insan. Enkaz sonuçta deprem literatürümüzde asla moloza denk düşmüyor.
Güzelyalı Mahallesi, depremzedelerin anlatımına göre İstanbul’un Bakırköy’ü gibi… Yıkımdan etkilenenlerin anlatımlarına göre “Ebeveyn banyosunun olduğu, havuzların yer aldığı” evlerin olduğu bir bölge. Bulvarın bir üst sokağında bir park içine kurulmuş AFAD çadırlarının önünde, yaktıkları ateşin etrafında oturan depremzedelerden bir kadınla sohbetimiz umut ve umutsuzluğu aynı anda yaşattı. Ben sözü ona bırakıyorum: “Sabaha karşı yaşanan ilk depremde ayağımızda terliklerle dışarıya attık kendimizi. Herkes şaşkındı. Evlerimize yakın bir yerde Halk Eğitim Merkezi vardı. İlk aklıma gelen kapısını kırmak oldu. Çünkü çocuklar üşüyor, yaşlı insanlar sabahın o ayazında daha fazla dışarda kalamazdı. Polisi aradım, durumu anlattım. Bana ‘kır’ dedi. Ama Merkez’de eğitmen olarak çalıştığını bildiğim görevli geldiğinde bize tavrı inciticiydi. Annem tuvaleti kullanmak istediğinde ‘kullanamazsınız’ dediğinde sinirlendim, annem sinirlendi. Sanki neden orada olduğumuzu bilmiyormuş gibi davrandı. Çayları, kahveleri kaldırdı. Orası oy verdiğimiz CHP belediyesine ait bir yerdi. Benim siyasete olan güvenim de kalmadı. Evet çadır verdiler, her akşam Orman Müdürlüğü bize yakacağımız odun getiriyor. Ama biz aslında her şeyi dayanışmayla hallettik. Kendimiz hallettik. Ve bu deprem dünyaya bakışımı değiştirdi. Daha yoksulların yaşadığı Fatih Mahallesi’nde yaşayanlar ki onlar da aynı depremi yaşadı, onlar bizi hiç yalnız bırakmadı. Normal hayatımda giymeyeceğimiz kıyafetler arasında kıyafet ararken bulduk kendimizi. Yemekler getirdiler. Onların evleri hasar görseydi, çadırda yaşamak zorunda kalsalardı biz aynı şeyi yapar mıydık diye düşündüm.”Tam bunları anlatırken Fatih Mahallesi’nden iki genç, işçi, ellerinde meyve suları ve keklerle geldiler. “Kendi aramızda topladığımız paralarla aldık” bunları derken, araya giren orta sınıf mahallenin sakini yaşlı bir amca “İşte tam bunu anlatıyoruz. Kendi gözlerinizle gördünüz.” Evet kendi gözlerimle görmüştüm ama zaten sınıfsal vicdana dair zaten bir fikrim vardı.
Park içinde kurulan deprem çadırlarının elektrik ihtiyacı parkı aydınlatan elektrik direklerinden karşılanıyor. Onu da kendi olanaklarıyla halletmiş depremden etkilenenler.
O an özel güvenlik görevlileri geldi. “Elektriği buradan mı çekiyorsunuz” cümlesi bir anda “kaybedilenlerin, yıllardır biriktirdiklerinin, yalnız bırakılmışlıklarını” hatırlatan bir cümleye dönüştü ve “Günlerdir yoksunuz bir de gelip elektriği nereden çektiğimizi mi soruyorsunuz” karşılığını üretti. Gerginlik kısa sürse de, açığa çıkan öfke depremin sonrası yaşatılanların aslında bir ‘kader’ olmadığının bilincini yansıtıyordu. Fay kırılmış olabilir ancak deprem sonrası sosyal politikaların yetersizliğindeki biriken enerji küçük küçük böyle kendini hissettiriyor. Yarın, kamunun da enkaz altında kaldığı Hatay’a gideceğiz. Notlara devam…
Not: Yazımdan sonra Çukurova Belediyesi'nden aradılar. Belediye Başkanı Soner Çetin'in depremin olduğu andan itibaren sahaya çıktığı, eş zamanlı olarak 16 emekli dinlenme evi, 9 semt kreşi, Atatürk Kadın Yaşam Köyü, toplum merkezleri, 2 öğrenci yurdu, kadın sohbet ve dayanışma evleri gibi tüm belediye tesislerinin depremzedelerin kullanımına açtığını belirttiler.
Depremzedelerin ısınma, beslenme, kıyafet, temizlik gibi malzemelerinin karşılandığını belirten Çukurova Belediyesi yetkilileri kriz merkezi ile ihtiyacı olan bölgelerin tespit edildiğini de dile getirdiler.