Gülen Hareketi’nin “entelektüel” yüzü Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın son iki yıldır düzenlediği; “şık ve prestijli olsun” amacıyla uluslararası sıfatıyla düzenlediği aile konferanslarını, AKP’nin “güçlü aile” politikasının ideolojik zemininin kurucusu olarak yorumlamak mümkün. Konferansları Vakfın kadın kolları düzenliyor. Akademisyen, hukukçu ya da siyasetçi sıfatıyla katılanların çoğunluğunun ortak özelliği muhafazakâr ve sağ kesimden olmaları. Örneğin katılımcılardan tarih profesörü Allan C. Carlson, aynı zamanda aile konusuna odaklanan sağcı bir düşünce kuruluşu olan Howard Center’ın yöneticisi ve 2006’da ABD YüksekMahkemesi’nde devletin eşcinsel evlilikleri destekleyen düzenlemeler yapmasına karşı dava açan ve kazanan isimlerden biri. (1)
Konferansların amacı, “Rüzgâr nereden gelirse gelsin, ailenin sağlam durması.” Rüzgârın yön çeşitliliği, patriyarka ve kapitalizm arasındaki gerilimli durum olarak okunabilir. Ne de olsa Ulusal İstihdam Stratejisi’nde, 2023 yılında -ki bu iktidarın hedef yılı- esnek ve güvencesiz işlerle kadın istihdamının yüzde 35’e çıkartılması planlanıyor. İşte bu nedenle, dışarıda ücret karşılığı çalışsalar bile, kadınların aile bağlarını ve aile için harcadıkları emeği meşrulaştıracak aile modelleri devreye girmeli.
Türk-İslâmcı ve devletçi geleneği ile zamanın ruhuna uygun olarak tonunu koyulaştıran ya da yumuşatan Cemaat, AKP iktidarının muvazaalı ve ihtilaflı gizli - açık ortağı olarak pek meraklı bu “aile” işlerine, hem de ailenin en hasına. Zira Cemaat’e göre, “ Yuva küçük çapta iyi organize edilmiş bir devlet gibidir. Değilse bile öyle olmalıdır.”
Patriyarkal sistemin güçlü kurumu aileyi, muhafazakârlık, din ve gelenekle mermer gibi sağlam kılma yönünde önerilerin çıktığı “Din, Gelenek ve Modernite Bağlamında Bir Değer olarak Aile” başlıklı konferansın bildirgesinde, “geniş aile ile ilişik çekirdek aile” tanımı yapılıyor. Kan bağı ilişkileri ağının geniş tutularak kadının daha da ezilmesi salık veriliyor. Kadın gerektiğinde yaşlılara da, hastalara da bakmalı! Aileyi korumak için “dini motivasyonların” önemi vurgulanırken, “din temelli nikâhın meşru sayılmaması” eleştirilerek imam nikâhı onaylanıyor.
Fatma Şahin’in katılımıyla hükümetçe de desteklendiği mesajı verilen sonuç bildirgesinde ulusalcı / milliyetçi bir tonda, “neslin korunması” gerekçesiyle “boşanmayı azaltacak tedbirler alınmalı” deniyor. AKP de tam bunu yapıyor. Başbakan “en az 3 çocuk” nakaratını her fırsatta söylemekten geri durmuyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı boşanmaları zorlaştıracak, kadını aileye ve erkeğe daha bağımlı kılacak “aile ombudsmanlığı” adını verdiği kurumları devreye soktu. 5 pilot ilde uygulama başladı bile. 2010 yılındaki Konferans’ın sonuçlarından biri de Aile Akademisi kurulması kararı idi. Bu kurslara katılanlara MEB onaylı sertifika verilecek. Bu arada Milli Eğitim’e aile ve evlilik eğitiminin örgün eğitime dahil edilmesi önerisi yapıldığını söylemem gerekiyor.
Aynı bildirgede “Kürtajı önleyen politika ve projeler desteklenir” beyanı var. AKP iktidarının kürtajı fiilen yasaklama uygulamalarının burada hatırlamak gerekiyor: İkna süreçleri, her sağlık kuruluşunda yapılamaması gibi…
Aile bağlamında çok sayıda başlığın tartışıldığı konferansta, mimarinin de aileyi güçlendirecek biçimde tasarlanması salık veriliyor. “Yaşanılan mekânların bireysel hayatı değil, aile hayatını özendiren yapılar olmasını destekleyen devlet politikalarını savunuyoruz” sözlerinin, “stüdyo” tipi dairelerin ekmek su gibi satıldığı bilgisinden kaynaklandığını düşünüyorum.
İkincisi Kasım 2012’de düzenlenen Aile ve Şiddet Konferansı Sonuç Bildirgesi’nde ise, kadına yönelik şiddetle mücadelenin ailenin güçlendirilmesinden geçtiği fikri öne çıktı. AKP Kadın Kolları’nın Son yılların 25 Kasımlarındaki yürüyüşlerini de dikkate alırsak, aileyi güçlendirmek için kadına yönelik şiddetle mücadelenin araçsallaştırıldığını bu genel bağlam içinde görebiliriz. Bildirgede, şiddetin öznesinin erkek olduğuna dair hiç bir emare geçmiyor. Faili meçhul bir şiddetten bahsediliyor.
“Kutsal aile” ezberi o çekirdek/geniş ailelerde kadınların öldürüldüğü , şiddet gördüğü, tecavüze uğradığı gerçeğini gizleyemiyor.
9 Şubat’ta kadınları aileye hapseden mahkum eden politikalara karşı başlatılacak “Aile Dışında Hayat Var” kampanyası tam da bunları söylemeyi hedefliyor. Güçlü ailenin bedelinin güçsüzleştirilmiş kadın olduğu tarihsel bilgisinden yola çıkarsak “devlet gibi iyi organize edilmiş” ailenin kimin ailesi olduğu gayet açık.