Ortadoğu’daki değişimler, Kürt sorunu ve ekonomik kriz üçgeninde sıkışan, bu nedenle muhafazakâr değerleri araçsallaştırmaya hazır iktidar partisinin vites değişikliği, Pasif Devrim kitabının yazarı Cihan Tuğal’ın söylediği gibi, “AKP’nin artık eskisi gibi olamayacağının” göstergesi.
“Ustalık” dönemi AKP’nin, dibine kadar kapitalist, liberal, milliyetçi, otoriter, devletçi ve muhafazakâr yapısı ve geleneği, görünen o ki kürtaj karşıtı çıkışıyla bir taşla çok kuş vurmak istedi. O taşın bumerang gibi dönüp dönmeyeceği bir çok etkenin yanısıra kadınların mücadalesiyle de çok ilgili. Ferman erkek sistemin ise sokaklar kadınların.
Avustralya’daki feministlerin, eşitlik mücadelesi yürüten kadınların kürtaj hakkı için verdikleri mücadelede gösteriyor ki, sistem tuzaklarla dolu ve alınan her hak, her an masedilme ve saldırı tehdidiyle karşı karşıya.
Kıta genelinde kürtaj yasal ancak şartlara bağlı ve eyaletlerarası farklar var. Örneğin Güney Avustralya’da 28. haftaya kadar kürtaj serbestken, başka yerlerde 14. haftaya kadar düşebiliyor. Yine devletin kürtaj için verdiği kamusal hizmet eyaletten eyalete değişebiliyor. Bir yerde daha çok kamu kliniği, başka bir eyalette ise özel klinikler ağırlıkta olabiliyor.
Kürtaj hareketi 1972’de, “Women's Abortion Action Campaign”le (WAAC) başlıyor. Kürtaj seçim hakkı, yürürlükteki yasaların kaldırılması, ücretsiz ve güvenli kürtaj ve “kimse kısırlaştırılmaya zorlanamaz” gibi taleplerle yola çıkıyorlar.
80’lerin sonlarına kadar süreklilik arzeden eylemler, mitingler, halk toplantıları, konferanslar, forumlar düzenleniyor. Çıkarılan el broşürleri, göçmen ülkesi olması nedeni ile bir çok dilde basılıyor. Uluslararası destek sağlamak için farklı ülkelerden aktivistlerin davet edildiği toplantılar organize ediliyor. Eş zamanlı ve ortak bir mücadelenin yürütülmesi için ulusal düzeyde koordinasyon komitesi kuruluyor. Dilekçe eylemlerinde kürtajın sağlık sigortası kapsamına alınması isteniyor. Melbourne Üniversitesi tarafından basılan “illegal kürtaj hikayeleri” kitabı dönemin en etkili işlerinden biri oluyor. Mücadelenin bülteni olarak “Right to choose” dergisi çıkarılıyor. Bu dergi bugün e-bülten olarak da varlığını sürdürüyor.
Mücadelenin hukuk cephesinde, kullanılan terminolojinin ideolojik arka planını deşifre ediyorlar. “Doğmamış çocuk”, “Doğmamış çocuğun ölümü” gibi tanımların embriyonun çocuk olduğunu ima ettiğini, bunların kürtaj karşıtları tarafından kullanıldığını, bu tür kavramsallaştırmaların yasal metinlerde yer alamayacağını savunuyorlar.
Mevcut yasal metinlerdeki tuzaklara da dikkati çekiyorlar. Özellikle “müessir fiil” kavramı altında hamile bir kadının herhangi bir nedenle (şiddet, düşme vs) gebeliğinin sonlanmasının dava konusu olabileceğini kampanyalarla anlatıyorlar.
Ancak kürtajın bazı şartlara bağlı olması, zaman zaman bunun hak olarak kullanılmasının nasıl engellendiği deneyimlerine de neden oluyor. 2010 yılında büyük kampanyalara neden olan bir dava buna iyi bir örnek. Zira genç bir çift, istemedikleri hamileliği sonlandırdıkları için 3 ila 7 yıl arasında hapis cezası istemi ile yargılanıyor. Dava her ne kadar kadın sağlığının daha önemli olduğu kararı ile sonuçlansa da bu mevcut yasaların erkek egemen zihniyetle nasıl içtihat oluşturabileceğine işaret ediyor. Tabii ki davanın böyle sonuçlanmasında sokaktaki gücün etkisini de gözardı etmemek gerekiyor. Yani davaya sahiplenilmeseydi, benzer bir karar çıkar mıydı? Tartışılır.
WAAC; üretilmiş korkuları dağıtmak için 40 yıllık mücadele deneyiminden üretilen bilgileri “kürtajla ilgili gerçekler” başlığı altında kamuoyu ile paylaşıyor.
Ne tür bilgiler bunlar peki;