Gazeteci Murat Yetkin’in “İyi Günler Bay Başkan” kitabı Körfez Savaşı sürecinde baba Bush ile 8. Cumhurbaşkanı Özal’ın görüşmelerinden oluşuyor.
Kitabın ana kaynağı TBMM ve Dışişleri arşivleri. Tabii bunun yanı sıra o dönemde görev yapmış bürokrat ve siyasetçilerle yapılan görüşmelerden yararlanılmış.
Murat Yetkin, “Kitabı yazarken en titizlendiğim konu, iki yıl kadar önce elime geçen ve daha sonra araştırma sürecinde bulduğum bilgi ve belgelerin doğrulunu teyit etmek oldu” diyerek aslında bir kaynak kitap yazdığını söylüyor.
Kitapta öyle bölümler var ki, “Devlette hiçbir şey saklı kalmaz”ı doğrular nitelikte.
İşte bir örnek:
“Süleyman Demirel’in başbakan olunca Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’den Özal-Bush telefon görüşmelerinin tutanaklarını istediği ancak Dışişleri arşivinde bulunamayınca Çetin’in bu tutanakları gidip Özal’dan istediği, Özal’ın da önce ‘Bakayım’ deyip sonra Çetin’e verdiği, bu kitap çalışmasıyla ortaya çıkmış bir bilgi.”
Bilgi bir şekilde öyle ya da böyle ortaya çıkıyor. Erdoğan-Biden görüşmelerinde Dışişleri’nden olmayan tercümanın tercüme yapmasının kayıtlarının da yıllar sonra çıkabileceği gibi…
Irak Devlet Başkanı, sonra devrilerek idam edilecek Saddam Hüseyin’in iktidarda olduğu dönemde Kuveyt’i işgaliyle ilgili olarak Cumhurbaşkanı Özal ve baba Bush arasındaki telefon görüşmeleri kitabın vurucu yanı.
Hep merak ederdim. İki lider telefon görüşmesinde ciddi konular dışında neler konuşur, ne tür espriler yaparlar birbirlerine?
İşte bir örnek:
Özal: Sizi biraz yorgun gördüm. Dikkat edin. (Baba Bush’un CNN’deki konuşmasını izlemiştir Özal)
Bush: Evet biraz yorgunum. Telefon faturam kabarıyor. Burada oturmuş telefon faturamı nasıl ödeyeceğimi düşünüyorum!
Görünen diplomasiyle görünmeyen diplomasiyi -ki bazı gerçek hikâyeler orada cereyan eder- birlikte okuyoruz kitapta. “Bush tam dört defa ‘Boru hattını kapatın’ demiş. Özal geçiştirmişti ama Baker (dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker) geldikten sonra kapatsa ABD’nin baskısıyla kapattığı açığa çıkacaktı.” Yani Irak petrollerini taşıyan Kerkük-Yumurtalık boru hattı Baker gelmeden kapatılmış. Ama bu Türkiye istemiş gibi yansıtılmış kamuoyuna. Ki dönemin Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay kararı “TRT’den öğrendiğini” söyleyecekti.
Nitekim Torumtay, kısa bir süre sonra, Özal’ın “savaş yanlısı” bir doğrultuda şahsileşen dış politika yaklaşımına tepki gösterecek, “gelişmelerin inandığı devlet anlayışıyla bağdaşmadığını” gerekçe göstererek Genelkurmay Başkanlığı’ndan istifa edecektir.
Bush: Sizinle gurur duyuyoruz ve orada bazı baskılar altında olduğunuzu da biliyorum.
Özal: Merak etmeyin, her şey yolunda. Demokratik bir toplumda olur böyle şeyler. (Torumtay'ın istifası)
Kayıtlardan öğreniyoruz ki, o süreçte Baba Bush’u çoğunlukla arayan Özal.
“Dostum president Bush” sözleri ihtimal hâlâ kulaklardadır. Ve sürekli olarak taze bilgileri aktarıyor Özal Bush’a. ‘Taze bilgiler’den kasıt, dönemin ülke liderleriyle ilgili Körfez krizi çerçevesinde yaptığı görüşmeler.
Murat Yetkin, gelişmelerden ne hükümetin (Yıldırım Akbulut-Başbakan) ne muhalefetin Bush kadar bilgisi olduğunu da kitapta belirtiyor.
Kitapta 32. Gün programıyla Türkiye’de televizyon tarihine geçen gazeteci Mehmet Ali Birand’la Özal arasındaki ilişkinin derinliğini de öğreniyorsunuz.
İşte bir örnek: Tarih 17 Aralık Pazartesi, Saat 00.03 Özal Bush’u arıyor:
“İki gün önce bir Türk gazetecisi (Birand) Bağdat’a gitti ve Saddam Hüseyin ile bir mülakat yaptı. Gitmeden önce benimle görüşmüştü. Ondan bazı bilgiler aldım. Saddam Hüseyin de onun kanalıyla bana mesaj göndermeye çalıştı, iyi niyet mesajı. Hüseyin, dört gazeteci seçmiş, biri Türkiye, biri Fransa, biri Almanya, biri de İngiltere (BBC). Koşulu, mülakatın aynen yayımlanması olmuş. Gazeteci bana gönderdi. Saddam ve adamlarıyla konuşmuş. İki buçuk saat konuşmuşlar. Zeki bir gazeteci. Öyle görülüyor ki, Saddam hiçbir esneklik göstermeyecek. Savaş olacağına inanmıyor. Zaman geçtikçe koalisyonun çatlayacağını ve kendisine yarayacağını düşünüyor. Buna inanıyor.”
Özal, Gerorge Bush’un Mehmet Ali Birand’a mülakat vermesi için aracı da oluyor. Özal-Bush görüşmesinden işte o örnek:
Özal: George birkaç gün önce Türk TV’sine bir mülakat verdim. ‘32. Gün’ diyoruz. Bu programı yapan çok özel bir kişi. Siz Türkiye’ye gelmeden önce, sizinle özel bir mülakat yapmak istiyor. Yapabilir misiniz?
Bush: Tabii. Çokça yapıyoruz bunu. Onunla yaparız. Normalde bu tür işleri yapıyoruz. Eğer size bir faydası dokunacaksa yaparım.
Özal: Evet dokunacak, evet.
Bush: İsmi nedir?
Özal: Mehmet Ali Birand
Bush: Bunu (Beyaz Saray Sözcüsü Marlin) Fitzwater’a iletiyorum. Yani, ben Türkiye’ye gelmeden biraz önce diyorsunuz, değil mi?
Özal: Siz gelmeden önce, evet.
Bush: Bunu basın ekibine ileteceğim. İlke olarak yapmaktan memnun olurum, bu tür işler yapıyoruz. Uzun bir mülakat olmaz, çok kısa sürmeli. Bunu anlaması lazım. Çünkü zaman çok değerli, Tanrım, bilirsiniz, zaman bulmak çok zor.
Murat Yetkin’in ilgili bölümle ilgili satırları şöyle sürüyor: “Özal, kendisine yararı dokunacağını da söyleyerek Bush’tan kendisini 32. Gün programına çıkaran Mehmet Ali Birand için randevu alıyor. Ancak Özel Kalem Müdürü ve Danışmanı Engin Güner’in ifadesine göre daha sonra Birand’ın bir yayınına kızarak ismini sildirmiş, yerine Uğur Dündar’ın ismini yazdırmıştı. Böylece Bush ile mülakatı Birand değil Dündar yapmıştı. Bu konuyu (2013’te vefat eden) rahmetli Birand’a soramadığım için Uğur Dündar’a sordum. Dündar kendisinin de bu mülakatı almak için uzun süre uğraştığını, Birand’la bu konuda ciddi rekabet içinde olduklarını söyledi. Dündar bu konuda (1993’te bir trafik kazasında vefat eden) Maliye Bakanı Adnan Kahveci’den yardım istediğini, onun da Özal ile konuştuğunu söyledi. Ama daha öncesinde Bush-Özal arasındaki görüşmeden ve Özal’ın Birand ismini anıp sonra neden vazgeçtiğinden hiç bilgisi olmadığını ifade etti.”
Kimi görüşmelerde Özal’ın Baba Bush’a “George”, Baba Bush’un da “Turgut” gibi yakınlık belirtisi olarak yorumlanacak şekilde sesleniyor.
İşte bir örnek daha Tarih 11 Ocak 1991 Cuma, saat 00.30 Arayan Özal…
Özal, Demokratlardan Senatör Byrd’le telefonda konuşmasını Bush’a aktarıyor.
Bush: Telefon ettiğiniz için çok naziksiniz. Bana mülakatlardan (Washington Times ve CNN) söz edince aramayacağınızı düşünmüştüm ama çok iyi oldu.
Özal: Ama sizin hakkınızda bir şey söylemedim. CNN’den bahsettim, CNN’de söylediklerimi söyledim, Senato’daki tartışmaları izlediğimizi ve eğer barış olacaksa Kongre’nin Başkan’ı kuvvetle desteklemesi gerektiğine inandığımı söyledim. Bu yolla mesajı alacaktır. Eğer barış olmuyorsa savaş için doğru zaman demektir.
Bush: Doğru, sizinle aynı çizgideyiz ve çok teşekkür ederim. Bu konuda kimseye bir şey söylemeyeceğim. (Verdiğiniz) bilgiyi çok takdir ediyorum ve çok işe yarayabilir
Özal: Evet, teşekkürler. Eğer size yardımcı olacaksa (Washington) Büyükelçime de birileriyle konuşmasını tavsiye edeceğim.
Bush: Okey, hemen aradığınız için teşekkür ederim, şimdi orada epey geç olmalı.
Özal: Sorun değil. Ben her zaman geç yatarım.
Bush: Gerçekten mi?
Özal: Evet, genellikle.
Bush: Okey, arayıp döndüğünüz için teşekkürler Turgut, bunu çok takdir ettim.
Özal: Çok teşekkür ederim.
Bush: İyi geceler.
Murat Yetkin’in Bush-Özal görüşmelerinden yola çıkarak Özal’ın savaşın sürmesinden yana olduğunu belirterek “ Özal adeta savaşın sürmesini Türkiye’de iç siyasette gücünü artırmak amacıyla istiyor, Bush’un ‘Yapmayacağız’ yanıtını duymazdan geliyordu.”
… Özal: Bir şey demek isterim George. Bu durum beni pek memnun ediyor. Tarık Aziz’in Amerika’nın küçük düşeceğini söylediğini hatırlıyorum. Siz de hatırladınız mı?
Bush: Evet, haklısınız. Asıl küçük düşen o olacak ama bunu söyletmek zorundayız.
Özal: Evet, evet. Haysiyetleri kırılmalı, özellikle de Saddam Hüseyin.
Bush: Bunu zaferle sonuçlandırması imkansız.
Özal: Evet.
Bush: Okey Turgut. Bakın sizinle konuşmak yine harikaydı ve sizin bizim sadakatle yanımızda duruşunuzdan dolayı çok müteşekkirim.
Özal: Sizi tamamıyla destekliyoruz, endişe etmeyin.
Evet, Doğan Kitap’tan çıkan ve gazetecilerin, siyasetçilerle ilişkilerine dair de önemli notlar içeren “İyi Günler Bay Başkan”, perde arkasında kalan çarpıcı bilgilerle dolu.