Batı demokrasisinin kötü bir sınavdan geçtiği bir dönemde Ortadoğu'da siyaset kanlı sürüyor. Çözüm süreci bu kanlı siyasetin içinde "silahsız" olarak yönünü bulmaya çalışıyor. Kürtler açısından da kader tayin edici olan Ortadoğu'nun yeniden şekillenişi Türkiye'nin hem iç hem de dış siyasetini belirliyor. İç ve dış siyasetin bu kadar iç içe geçtiği bir dönemde genelde Suriye, özelde Rojava ve Mısır'ın içte yarattığı gerilimler çözüm sürecini de doğrudan etkiliyor. Meşakkatli yolun tek somut kazanımı uzun bir süredir (fiili olarak Ocak, resmi olarak Nisan ayından bu yana) ölümlerin olmaması.
KCK sistemindeki değişiklik tam da bu döneme denk geldi. Bu değişiklik ne anlama geliyor, "örgütsel tedbir" olarak açıklanan yeni yapılanmada Başkanlık Konseyi'nin işlevi ne olacak? Kadınların eşit temsilini sağlayacak bu tasarruf örgüt içinde özerk bir yapıya sahip KJB tarafından nasıl okunuyor? Siyasal güç kazanmanın zemini haline dönüşen Rojava'daki gelişmeleri Kandil nasıl okuyor? Hükümetin adımları nasıl yorumlanıyor? Bütün bu soruları 28 yıldır örgütlü bir hayat süren ve yeni oluşturulan KCK Başkanlık Konseyi'nin üyesi Sozdar Avesta'ya sorduk.
KCK sistemindeki değişiklik çözüm sürecine denk geldi. Bir mesaj mı?
Bu iki yıl önce geçmemiz gereken bir sistemdi, bu anlamıyla yeni bir değişiklik değil. Daha önce yüzde 40 kadın kotamız vardı. Kadın hareketi olarak bizim kendimizi hazır hissetmemiz, hareketin de hazırlıklı olmaması nedeniyle gündemimize almadık. Geçtiğimiz yeni sistem kadın hareketinin ulaştığı düzeyi ve modeli ifade ediyor. Bu aynı zamanda Ortadoğu, Türkiye ve Kürdistan'da model alınacak bir tablo. Çözüm sürecinde bir sorun ele alınırken, bir karar alınırken kadın iradesinin de bu mekanizmalara eşit katılması anlamına geliyor. Kadın iradesinin olmadığı bir süreç barışı sağlayamaz ya da kararlar yarım kalmış olur. Yeni ulaşılan bir düzeydir ve bu modeli önce kendimizden başlattık. Topluma yaymak gibi hedefimiz var. Kadını sembolik olarak ele almıyoruz. Kadın bu sürecin destekleyicisi yardımcısı dışarıdan destekleyici değildir. İşin öznesidir ve kararların ortasındadır.
Peki Başkanlık Konseyi?
Başkanlık kurumu ise önderliğimizin içinde olduğu bir yapıdır. Bütün KCK sistemini denetleyecek, çizgiyi oturtacak ve bu konuda önderliğimizin stratejik kararlarını genel bir sisteme hakim kılacak önderlik kurumudur. Yürütme gücü değildir. Önderliğimiz ile birlikte 7 kişiden oluşuyor, kadın ve erkek sayımız eşit.
Cemil Bayık'ın öne çıkması, Karayılan'ın HPG'nin başına geçmesi Karayılan'ın tasfiyesi olarak yorumlandı?
Biz maddiyattan çok manevi bir hareketiz. Ortak amaç ve hedefler doğrultusunda bir araya gelen yoldaşlar topluluğuyuz. Biz de tartışmalar olur. Farklı görüşler ortaya çıkar ama biz ortaklaşarak ayrılırız. Hiçbir zaman hareketimizde; sert-yumuşak, şahin- güvercin ayrımı olmadı. Ne Karayılan ne de Bayık arkadaşımız kendi başına yeni görevlerine geldi. Bu örgütsel bir tedbirdir. Demokratik teamüller içinde bir değişikliktir. 2 dönem seçilen birinin yerine başkası geliyor, çünkü yeni ihtiyaçlar doğuyor. Her iki arkadaşımız da bu söylemlere gülüp geçiyor. Kamuoyu bizi hâlâ tanımamış. Örneğin biz kadın hareketinde bir kadın arkadaşımızı en fazla 4 yıl aynı pozisyonda tutarız. Sonrasında başka arkadaşlarımız gelmeli. Herkes tecrübe etmeli, bu anlamıyla iktidar zihniyetine karşı çıkıyoruz.
Çözüm süreci nasıl gidiyor?
Kritik bir aşamada. Öngörülen bir pratikleşme yok. Tek taraflı yürüyor. Bu da çözüm üretmez. Önderliğimizin 21 Mart'taki özgürlük barış ve kardeşlik manifestosu sürecin çok daha farklı gelişmesini öngören bir açıklamaydı. O günden bugüne karşılıklı hiç adım atılmadı desek o da doğru değil ama atılan adımlar cılız, cüzi ve sembolik. Görüntüyü kurtaran adımlar. Örneğin çözüm komisyonunda BDP'den bir kişi, 10 kişi ise AKP'den. Böyle bir komisyon ne kadar demokratik olabilir.
Akil İnsanlar Heyeti bizim öngördüğümüz, önderliğimizin öngördüğü biçimde olmadı. Gidip birkaç toplantı yapıp, rapor hazırlayıp dağılan bir komisyon olmamalıydı. Edindiği deneyim izlenimleri hükümetle, özgürlük hareketi ve önderliğimizle paylaşan daha kalıcı bir komisyona dönüşmeliydi. Esas model buydu. Ama Başbakan tarafından örgütlendi yine Başbakan tarafından dağıtılan bir komisyon oldu. Zararı olmadı ama çok yararı da olmadı. Sadece bir fizibilite çalışması yaptılar. Oysa Kürt sorunun geldiği aşama tespitlerle sınırlı kalamaz. Önümüzdeki dönemde bazı adımlar atacağız deniyor fakat atılması öngörülen adımların- bildiğimiz kadarıyla, geçmiş tecrübelerimizden de yola çıkarak- ciddi çözüm perspektifi yok.
Basına yansıdığı kadarı ile demokratikleşme paketi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Baraj, Kürtçe propaganda bunlar detaydır. Anadilde eğitim olmadan Kürtçe neyin propagandasını yapacak. Kendi anadilinde eğitimini yapamayan bir kişi sokakta Kürtçe konuşmuş ne anlamı var. Kürtler yüzyıllardır kendi anadillerini konuşuyor zaten; yasaklamalara rağmen.
Bu mücadele neden başladı, bir Kürt sorunu var mı yok mu, var olduğunu kabul ediyorsan var olan bir sorun nasıl çözülecek? Onun çözümünü ortaya koymalısın. Anayasal güvence istiyoruz. Kürtlerin varlığı anayasal olarak kabul edilecek mi, yoksa edilmeyecek mi? Bunlar önemlidir.
Ancak anayasada etnik bir vurgu istemediğiniz yansımıştı kamuoyuna?
Ortak bir formül bulunabilir. İllaki bizim dediğimiz olmalı demiyoruz. Ama halkların da bir tanımı olabilmelidir. Sadece Kürtler değil; Türkiye demokratik ulusu kimlerden oluşuyor bunun bir tanımı olmalı. Çünkü Türkiye'de sadece Kürtler ve Türkler yaşamıyor. Bu, halkların adının tek tek geçmesi biçimiyle de olur ya da ortak bir vurgu yapılır. Bu konuda müzakereler başlamalıdır. Ama buna yanaşılmıyor.
Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerekir. Demokratik özerklik dediğimiz nedir; yerel yönetimin güçlendirmesidir. Kürtlerin kendi kendini yönetme hakkına sahip olmasıdır.
Bu süreci başlatan önderliğimizdir, sürdürecek kişi de O'dur. Önderliğimiz, Türkiye etrafında çeşitli komploların olduğu bir dönemde sürece müdahale etti. Önderliğimiz ise hâlâ tecrit altında. Avukatlarıyla görüşemiyor. Yaşlı dayısı yarım saat görüşebiliyor. Bu konuda bile taviz yok. Sürecin nasıl gittiğine dair çok önemli bir gösterge.
Peki ikinci aşama bitti mi?
Birinci aşama 1 Haziran'dan bu yana bitmiştir. Ateşkesi sağladık, güçlerimizin geri çekilme süreci başladı, elimizdeki esirleri bıraktık.
Geri çekilme devam ediyor. 8 komisyonun pratikleştirilmesi gerekiyor (Öcalan'ın önerdiği komisyonlar: Hakikatler, Ekonomi, Hukuk, Ekoloji, Kadın özgürlüğü gibi ) ve önderliğin koşullarının sağlanması gerekiyor. İkinci aşamaya ilişkin devletten daha adım görmüyoruz.
1 Eylül ve 15 Ekim tarihleri var. Silahlar yeniden mi devreye girecek?
8 komisyonun örgütlülüğünün oluşturulması gerekiyor 1 Eylül'e kadar. Bunlar çalışabilmelidir. Örneğin ekonomi komisyonu (ki ekonomiden kadınların sorumlu olması planı var) Türkiye Kürdistan'ındaki ekonomik sıkıntılar nedir, köye dönüşlerde insanların ekonomik kayıpları nasıl giderilecek gibi çalışmalar yapabilmelidir.
Meclis bünyesinde mi yoksa sivil toplum içinden mi komisyonlar öngörülüyor?
Bu komisyonun temsili Meclis'te, alt komisyonları ise toplumda olmalıdır. Örneğin; hukuk komisyonu barolardan oluşan resmiyeti olan yasal teminata sahip bir komisyon olmalı.
Yoksa sivil toplum alanında benzeri çok komisyon var. 1 Eylül'e kadar bunlar olabilir. Bunlar olursa 15 Ekim tarihi otomatikman düşer.
Olmazsa?
Mücadele devam edecek. Bu bir başlangıçtır son değildir. Ne eskisi gibi bir yaşam, ne de eskisi gibi savaş olur. Ama biz şimdi sürecin gelişmesine yoğunlaşmışız. Beklentimiz bu yöndedir. Silahların bir daha devreye girmemesi için atılan adımları heba etmemek gerekir. Küçük hesaplar içine girilmemeli. 'Barajı düşürürsem istikrarsızlık olur' gibi gerekçeler doğru değil. Sadece Kürtlerin değil milyonların iradelerini sandığa yansıması gerekiyor.
Biz, kendimize güveniyoruz. Karşındakine güvenirsen sen kendini yok saymış olursun. Karşılıklı adımlara güvenmek gerekiyor. Barış mutlaka olmalı. Halkların birlikteliğini sağlamalıyız. Biz 40 yıl daha savaşsak yine geleceğimiz yer barış sürecidir. Hükümetler geçicidir önemli olan hakların barışıdır.
PYD Eş Başkanı Salih Müslim'in ziyaretini nasıl bir mesaj olarak okuyorsunuz. Rojava’da artan gerilimi neye bağlıyorsunuz?
Rojava Kürtlerle bir grup arasında süren bir savaş değildir. Baştan beri de böyle değildir. Suriye'de bir devrim süreci var ama çözülmüyor. Mısır ve Libya'dan daha uzun sürdü. İki yılı aştı. Niye çünkü Esad'la muhaliflerin savaşı değil. İki uluslararası bloğun savaşı. Bir tarafta Rusya-İran-Çin desteklediği rejim, diğer tarafta ABD-İsrail-AB müdahalesi var. Bunların savaşı. O yüzden iki tarafında cephanesi tükenmiyor. Bunlar bu savaşın sona ermesini istemiyorlar. Muhalif denilen güçler de mevcut iktidar rejimini değiştirip kendi iktidarlarını kurmak istiyorlar. Rojava Kürtlerinin çizgisi ise 3. bir çizgi. İki blokla birleşmiyor. Biz 22 yıldır; Körfez Savaşı'ndan buna bu siyaseti sürdürüyoruz.
Suriye bu son dönemde Kürtler giderek bir statü elde etti. Artık bazı güçler Kürtler olmadan sorun çözülmezi anlamaya başladı. Sakine Cansız ve iki yoldaşımızın katledilmesi bir provokasyondu. Rojava'da bu komplo devam ediyor. Ortadoğu'yu kendisine göre dizayn etmek isteyen güçlerdir bunlar. Direnen bütün güçleri tasfiye etmek istiyorlar. Rojava'da birkaç kuşu birden vurmak istiyorlar. Bizi daraltmak istiyorlar. Bütün dikkatleri oraya çevirip barış sürecini gündemden düşürmek, zamana yaymak istiyorlar. Bundan dolayı olmadı deyip süreci farklı biçimde süreci sabote etmeye çalışıyorlar. Türkiye'den bağımsız gelişen bir süreç değil. Salih Müslim'in davet edilmesi bir kılıftır. Sınırdan her gün El Nusra cephesine bağlı kişiler geçiyor. Yaralılar taşınıyor, cephaneler Türkiye üzerinden gidiyor.
Rojava kırmızı çizginiz mi?
Biz çizgi tanımıyoruz. Rojava bizim açımızdan hassas bir konudur.
Kadınların savaşta hedef seçilmesi konusunda neler diyeceksiniz?
Toplumun dinamiği kadınlardır. Kadın korkutulup erkek egemenlikli bir çizgiye çekilmek isteniyor. Arap baharı şimdi kadınlar açısından kara bir kıştır. Bu süreçte erkek egemenlikli çizgiye çekilmek isteniyor. Sokağın ortasında kadınları kaçırıyor. Taciz, tecavüz, baskı, işkence kadının iradesini kırmak için kullanılan araçlardır. Yüzlerce kadının bu süreçte aklını yitirdiğini biliyoruz. Bu çok acımasızca. Kürt kadının özgün savunma gücü var. Bu iradeyi kırmak istiyorlar. Savaşmak kadınlık erdemini yitirmiş olarak sunuluyor. Bütün savaşların karakterinde bu var ve erkek egemenlikli zihniyeti taşır. Erkek egemen zihniyetin olduğu yerde işgal taciz ve tecavüz var. Kadın hareketi olarak biz bunlarla da mücadele ediyoruz. Rojava'daki kazanımlar Ortadoğu hakları için bir kazanımdır. Çünkü demokratik bir modeldir. Kimsenin burnu kanamadan bir devrim gerçekleşti orada. Bu modelden rahatsızlar. Rojava'da sadece Kürtler yok. Bu Suriye'yi de demokratikleştirecektir.
Siyasi öngörünüz?
Siyasette kesin hatlarla böyle olacak demek doğru değil ama biz denenen bir hareketiz. Güney Kürdistan'da hükümet ilanına giderken bütün güçler ortaklaştı- KDP ve YNK de içindeydi- bize karşı çok güçlü saldırılar oldu. Kendi Kürdünü yaratmak istediler. Bu dönem de o döneme benziyor. Kürtler artık inkar edilmiyor ama kendi çizgilerinde Kürdü yaratmak istiyorlar. Ama biz çaresiz değiliz.