Malatya
Depremin yıktığı illerden olan Malatya'nın merkezine en fazla 10 dakikalık bir mesafede olan Kiltepe Mahallesi’ndeki bir okulu anlatacağım. Depremin 11. gününde bir okulun neler öğrettiğini…
Asıl sınavın depremden sonra başladığını öğreten bir dersti okulda gördüklerim.
Dışarıdan güzel görünen yeni okul binasının içerisine girdiğimde yoksunluğun kesif kokusu yüzüme çarptı. Depremin sosyal ve sınıfsal artçılarını okulun sınıflarında hissettim.
Okula sığınan depremzedeler, vatandaşlık dersinde sınıftan kalan devleti, uygulamalı olarak öğreniyorlardı sanki.
Eski BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun adını taşıyan ortaokul binası, mahallelerinin dışında gidecek yerleri olmayanların sığındığı bir mekân. Depremde evleri ya yıkılmış ya da hasar görmüş.
Her sınıfta iki, üç aile bir arada kalıyor. Sınıflarda sıralar yatak olmuş. Yerlerde ya halı, kilim var ya da battaniye. “Yerler çok sert, her yerimiz ağrıyor, sünger bile vermediler” diyen yaşlı teyze bedeninde ağrıyan bölgeleri gösterdi.
Sınıflarda hasta insanlar, bebekler, çocuklar… Kimi KOAH hastası, kimi felçli…
Tuvalet var ama yok. Çünkü sular akmıyor. Pet şişe suyu ile ihtiyaçları gidermek ne kadar mümkünse o kadar işte…
Bir okula tankerlerle su tanışamaz mıydı, eğer söylendiği gibi deprem nedeniyle çökmelerden dolayı kanalizasyon sistemi zarar gördüyse bu güne kadar çözülemez miydi?
İnsanlar zelzeleden bu yana banyo yapamamışlar. “Depremden ölmedik ama mikroptan öleceğiz” diye isyan eden genç bir kadın elindeki paspasla yaşadıkları sınıfı temizlerken kanalizasyon sorununun sağlık için nasıl bir tehlike olduğunu düşündüm. Aynen aktarıyorum:
“Tuvalet patladı. Yattığımız döşekler, yorganlar hep battı, çocuklar hep o pis tuvalet sularıyla ıslandı. Giydirecek üst baş kalmadı. Dün geceden beri temizlemeye çalışıyorum ama deterjan bile yok. Depremden ölmedik ama mikroptan öleceğiz. Ne olur acilen yardım edin, çocuklarımız hasta olacak. Hiç kimse ilgilenmiyor. Herkes birbirine söylüyor. Buraya geldiğimden beri tuvalet temizliyorum. Çekpas istedik, kova istedik vermediler. Bu çekpasla hem tuvaleti hem odaları temizliyoruz. Evimiz olsa getireceğiz ama her şey enkaz altında.”
Lağımdan kirlenen yorgan ve battaniyeleri kurutup yeniden kullanmak zorunda kalmak! Çünkü başka battaniye ve yorgan yok!
Yoksulun deprem sonrası daha da derin yoksulluğa itildiği bir durum bu. Yardım dağıtımlarındaki eşitsizliğin, özensizliğin bir sonucu bu.
“Biz bir ekmeği paylaşmasını da gayet iyi biliriz” hamasetinin uğramadığı bir “deprem” halinden söz ediyoruz. “Sabah çorba, akşam çorba, yemek yok, ekmekle, bisküvi ile doyuruyoruz karnımızı, aç kalıyoruz ” cümlelerini duydukça, “asıl mesele şimdi başlıyor” diye düşündüm.
Okulu anlatmaya devam edeyim.
Doğalgaz verilemediği için sınıflar buz gibi. Malatya merkezdeki sıcaklık o an -5 dereceydi. Isıtıcılar olsa da herkes aynı anda kullandığı zaman sürekli sigortanın attığı anlatıldı.
Yaklaşık 500 depremzedenin kaldığı okulda gördüklerim ve anlatılanlar, deprem sonrası yoksul mahallelerin ihmal edilmişliğini açık ediyordu.
Hurdacılık yaparak geçinenler, tekstil fabrikasında işçi olarak çalışanlar “önlerini göremediklerini” söyledi. Tekstil işçisi, patronunun “hiç ilgilenmediği”ni anlattı. İşsizlik daha da büyüyecek bir sorun. Yardımlar azaldığında ya da kesildiğinde ne olacak bu insanların hali, o da belirsiz.
Hijyenden, beslenmeden, çocuk ve hastaların bakımından yorgun düşen kadınların titreyen sesleri, onurun çaresizliğe yenik düştüğü kısa anlarda dolan gözleri, unutulacak gibi değildi, unutulmamalı zaten.
Okuldan ayrılırken cama çıkan bir genç “Cumhur İttifakı”nı da burada görmek istiyoruz diye bağırdı arkamızdan.
Deprem tam da siyasetin konusu ve kendisi. Siyaset üstü gösterme çabalarının gerçekte karşılığı yok. Olsaydı “Herkes mağdur durumda ama belediye başkanlarının gelip de bir geçmiş olsun demelerini beklerdim. Para mülk istemiyoruz. Afet geldi ama onlar gelmedi. Oy zamanı gelirler ama zor zamanda vatandaşlarının yanlarında olmadılar” cümleleri kurulmazdı.
CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve HDP Antalya Milletvekili Kemal Bülbül’den de dinledik Malatya’daki durumu.
Ağbaba, kayısı bahçelerine yapılan yeni yapıların bile hasar gördüğünü anlattı.
Barınma Malatya’da da büyük sorun. Kızılay’ın konteyner üretim fabrikası Malatya’nın hemen çıkışında ama konteyner göremedik merkezde.
İç göç de gelecekte büyük bir sorun olabilir. Ağbaba anlattı:
“Arguvan, Hekimhan, Arapkir ve Yazıhan ilçelerinin nüfusu 8 kat arttı. O ilçelere de gıda lazım, su lazım, ekmek lazım. Malatya merkezde fırınlar açılabilmiş değil. Can kaybının 2 bine çıkacağı tahmin ediliyor. Yıkılan bina sayısının 6 bin olduğu söyleniyor. Arama kurtarmanın hiç gitmediği yerler var. Koordinasyon eksikliği var.”
Bülbül de temel sorunları sırasıyla “barınma, beslenme, sağlık, iletişim ve ulaşım” olarak sıraladı.
Devletin sınıfta kaldığını söylerken aslında ben bir alıntı yapmıştım. Kendisi de depremzede olan bir polis memuru şehir suyunun hızla temizlenmesi gerektiğini söylerken biraz çekinerek de olsa “devlet” demeden noktayı koydu: Herkes sınıfta kaldı!
Candan Yıldız kimdir?Candan Yıldız, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Gazeteciliğe HBB’de On’da On Haber Program editörlüğü ile başladı.Kanal D, TV 8, Birgün Gazetesi, CNNTürk, İMC TV, Halk TV’de muhabirlik, editörlük, ana haber editörlüğü ve haber program koordinatörlüğü yaptı. Haber kanallarında çeşitli program formatları yarattı. Radyo ve Gazetecilik Ödülleri En İyi Program Ödülü/(1997), Çağdaş Gazeteciler Derneği En İyi Haber Program Ödülü/ (2002) ödülünü aldı. Avustralya’da SBS Türkçe Radyo Haberler servisine haber yaptı. “Öteki Sesler” isimli belgesel yaptı. “Dicle’nin Göz Yaşları” ile “Şiddete Karşı Anlatılar-Ayakta Kalma ve Dayanışma Deneyimleri” ortak çalışmalarda yazarlık yaptı. T24’le birlikte internet gazeteciliğine adım attı. |