“Benim Avustralyam”ın insan halleri; dünyadan insan manzaları çerçevesine girecek türden.
Zaman değişti.
Dönemin ihtiyaçlarına göre ve teknolojiyi de yanına alarak şekillendi meslekler; direnmek için modernliğin gücüne.
Bu hafta sizlere, Roma’dan Osmanlı’dan yani tarihten gelen bir mesleği günün şartlarına göre icra eden bir ismi; tellal David Hayter’i tanıtacağım ama Burhan ve Turan kardeşleri anmadan geçmeyelim.
İstanbul’da yaşayan ya da yolu bu koca şehirden geçenler rastlamıştır şehir hatları vapurlarında, pazarlama tekniği ile çığırtkanlığı biraraya getiren bu kardeşleri.
Vapurda, denizin verdiği dinginlikle herkesin kendisine çekildiği bir anda ortaya çıkarlar, bütün çığırtkanlıklarıyla ’millet aya gidiyor aya, biz hala Eminönü’den Karaköy’e yürüyerek gidiyoruz’ diyerek dikkatleri bir anda üzerlerine çekerlerdi. Ardından gelsin pazarlama, satışlar. Kardeşlerden birinin bir özel üniversitede ders olarak deneyimlerini aktardıklarını da hatırlatayım.
Köle satış pazarlarından, tiyatro duyurularına, ölüm haberlerinden, devlet duyurularına...
Dönemin ulakları tellallar, yenilseler de telefon, internet, televizyonun gücüne, insanın ‘dokunan’ özelliği, karşı güç olarak hala devrede.
David Hayter’le karşılaşmam bunları düşündürttü bana. Kentin işlek, sadece yaya trafiğine açık caddesinde, mağazaların önünde, elinde mikrofonu, etkileyici ses tonu ile tanıdım onu. Bilgi ve haber dağıtıcısı olarak tanımladığı tellallığı bir biçimiyle yaşattığını söylüyor.
Büyük paralara mal olan reklamlara inat, eski bir gelenek yaşatılıyor dedim kendi kendime.
Teknolojinin kısmen başarılı olduğu bir alanda; duygularımıza dönük çalışıyor David, icra ederken mesleğini. “Küçük oyunlarla, ses tonunun etkileyiciliğiyle insanların duygularını manipüle ediyor, onları cesaretlendiriyor satış için, pazarlık için.”
Biri kadın sadece 3 kişinin devam ettirdiği bu meslek, sözünü ettiğim caddeye karakterini veren şeylerden biri. Zaten büyük dev alış veriş merkezleri bu modern tellallara kapalı.
İngiliz bir işçi ailesinin çocuğu olarak küçük yaşta çalışmaya başlayan, bir dönem polisliği deneyen, içindeki mizah duygusunu kullanabileceği komedyenliğe (stand up) yelken açan 2 yıllık eğitimin ardından, komedyenliğin yanı sıra tellalığa da soyunan David Hayter, 50 yaşında ve 15 yıldır bu işi yapıyor.
Yaptığı işi bir gösteri olarak kabul ediyor. Caddeden geçenlerin rutinlerine bir mola verdirtiyor. Zira dükkan sahipleri tarafından saat başına para verilen David, yeteneğiyle insanların aklına karpuz kabuğu düşürüyor. Mağazadaki yenilikleri, indirimleri, avantajları duyururken bir anlamda talep yaratıyor. Araya sokuşturduğu şakalarla, ses oyunlarıyla potansiyel müşterileri başına toplayıp hem eğlendiriyor, hem de şatışı destekliyor.
Yaptığı işin gereksiz gürültü olduğunu söyleyenler çıksa da ara ara, bu işi 70 yaşına kadar yapmak istiyor. Oran vererek; yüzde 90, yaptığım işi seviyorum diyebilen, şanslı azınlıktan biri.
Deneyimlerini kitaplaştırmayı düşünmüyor, sözünü ettiği 3 kişinin ardından bu mesleği geleceğe taşıyacak kimsenin olacağını tahmin etmiyor. “Dünya değişti, devreye internet girdi, insanlar alışverişlerini internette yapıyor artık” derken, Roma döneminden bugüne taşınan mesleğin devamcısı olmaktan mutlu.