Geçen hafta Güney Avustralya’nın “hayalet dedektifleri” ni yazmıştım bu köşede. Bu işi ciddiye alan, neredeyse ömrünü, açıklanamayan bu tür olaylara vakfetmiş Alison Oborn’la yaptığım söyleşinin devamında ilginç detaylar var. Kaldığımız yerden devam edelim.
Paranormal(doğa üstü) olarak algılanan olaylarla ile batıl inanç arasında bir ilişki var mı?
Batıl inanç, adı üstünde bir inanç. Kökleri çok eski çağlara dayanıyor. Siyah kedi görmek, merdiven altından geçmek vs uğursuzluk olarak yorumlanır. Benim de bahçedem siyah kedi geçti kaç defa ama birşey olmadı(gülüyor). Paranormal olaylar ise insanların tecrübe ettikleri somut bir duruma dayanırlar ve süreklilik arzederler. Oysa batıl inancı ete kemiğe büründüremezsin. Çünkü inandığın için vardır.
Paranormal dinin bir parçası mı?
Bir bölümü dini inanışlardan kaynaklanabiliyor. Ama biz sakınmaya çalışıyoruz kendimizi. Katolik bir arkadaşımız var ekipte ve oldukça dindar. Soruşturmaya gittiğimizde inançları arabada bırakıyoruz. Çünkü inancını karıştırdığında bir sonuç alamazsın. Dine inanabilirsin ama karıştırmamak kaydıyla.
Soruşturma yaptığınız dosyalarda nelerle karşılaşıyorsunuz?
Örneğin, bir davayı hayalet olmadığını kanıtlayarak kapattık. Tamamen bir doğa olayı idi ve bundan da mutluluk duyduk. Sonuçta garip şeylere izahat getirmek herkesi rahatlatıyor. Bazen de garip şeylerin yaşandığı mekana kamera kuruyoruz, ses kayıt cihazları yerleştiriyoruz. Ama maalesef kameranın kapalı olduğu bir anda ne oluyorsa oluyor ve kayıt edilmemiş oluyor.
Yine başka bir örnek, Adelaide Eski Cezaevi garip şeylerin yaşandığı tarihi bir bina(şimdi zaten hayalet turları düzenleniyor). 147 yıllık mekanda 45 kişi infaz edilmiş. İnsanlar tuhaf şeyler gördüklerini, hissettiklerini söylüyorlar oraya gittiğinde. Ben de bir gün merakımdan gittim. İnsanların kurguları olmuş olabilir ama gözümün önünde şöyle birşey yaşandı; birinin omzunda çizikler oluştu. Birinin de omzuna vuruldu. Adam kazağını çıkardı ve yumruk izini gösterdi. Bu gibi şeyleri açıklamak zor. Kendisi tırmalamadı ama beyinle mi ilgisi var bilmiyorum. Kendin şahit olunca daha ilginç oluyor.
Kimler yardım talep ediyor ve nasıl yardım ediyorsunuz?
İnsanlar telefon edip evlerinde birşeyler olduğunu söylüyor; korku ve dehşete kapılmış bir ruh haliyle. Hepimiz anlamadığımız, bilmediğimiz şeylerden korkarız bu doğaldır. Hatta korku bizi koruyan bir duygudur. Şunu netleştiriyoruz önce: Sadece bizimle konuşmak mı , yoksa birisinin gelip yaşadıklarını doğrulamasını mı ya da sorunun bitmesini mi istiyor? Biz korkuyu adlandırıyoruz, onun bir insan olduğunu, hortlak olmadığını, ölümün, ölen kişiyi kötü yapmadığını anlatıyoruz. Eğer ona bir insan gibi, bir arkadaş gibi bakmaya başlarsan, ne bileyim isim verirsen Çarli gibi, korku düzeyini düşürüyorsun.
Bilimsel buluyor musunuz yaptıklarınızı?
Hayır, çünkü biz, bilim insanı değiliz. Sadece rasyonel düzeyde tutmaya çalışıyoruz yaptıklarımızı. Somut birşeylere dayandırıyoruz. Teknik aletler kullanıyoruz vs. Kendimizi sürekli; teorik ve teknik olarak yeniliyoruz. İşe yaramamış bilgileri, yöntemleri çöpe atıyoruz. Örneğin fotoğraf okumayı çok geliştirdik zaman içinde. Bugün eski bir fotoğrafa baktığımda daha iyi anlıyorum. Daha iyi eleme yapabiliyorum.
Siz nasıl ilgi duydunuz?
İngiltere’de bir hayalet kasabasında doğdum. Küçükken tuhaf, cevabını veremediğim şeyler yaşadım. 20 yıl çok korktum. Uyuşturucu gibiydi, seni sürüklüyordu. Sürekli olarak “beynim mi üretiyor, gerçekten ölü bir mi var evde, ölümden sonra yaşıyor muyuz” gibi sorulara yanıtlar aradım. Ömrümü aldı, ki hala yanıt arıyorum. Belki ölene kadar bulamayacağım. Ama bu yolculuğun kendisi eğlenceli.
Bir illüzyon mu?
Beyin komplek bir organ, bir sürü şey yapıyor. Örneğin bir kazayı görmüş 10 kişi farklı ifadeler verebiliyor. Her biri ayrı birşey kaydetmiş çünkü. Kendimizi nasıl ikna etmişsek beyne öyle oturuyor. Bu yüzden rasyonel düşünmek, orta yolu bulmak önemli.