Pakistan asıllı gazeteci /yazar ve aktivist Tarık Ali’nin Adelaide Üniversitesi bünyesindeki Edward Said Enstitüsü’nün davetlisi olarak bu şehre geleceğini öğrenince pek bi heyecanlandım. Zira vizyonu ve analizlerine güvendiğim bir ismi yakından görebilecek, kafamdaki sorularımı; “Türkiye’nin Ortadoğu’da artan rolünü, Mavi Marmara’yı, Yine Ortadoğu’da dengeleri değiştirmeye aday Kürt Sorunu’nu” dolaysız direk sorabilecektim. Birinci beklentim karşılandı ama ikincisi konusunda “ellerim bomboş kaldı” şarkısını söylemek zorunda kaldım. Neyse... Bu, Tarık Ali’nin sözlerinin ağırlığını hafifletmez, üç kere röportaj talebim reddedilse de.
Kalabalık ve ilgi çeken konuşmanın başlığı her daim kanatılan yara Filistin/İsrail Sorunu’ydu. Sunucu tarafından “ansiklopedik” bilgilerle anons edilerek sahneye davet edilen Ali; “Vikipedia’ya pek güvenmeyin, zaten akademik çevrelerde yasaklanmasını öneriyorum” esprisi yaparak başladı konuşmasına. Filistinli entelektüel, tarihte aydınların rolü konusunda oldukça çarpıcı değerlendirmeleri olan, intifadayı desteklediğinin sembolü elindeki taşla hafızalarda yer edinen, kanser nedeniyle hayata veda eden Edward Said’in bıraktığı mirastan, birbirlerine verdiği sözden bahseden Tarık Ali; “her ne olursa olsun, hiçbir zaman politikacı gibi davranmamaya, yanındakileri taraftarlarını incitse bile gerçeği söylemeye” kararlı olduklarını söyledi. Bu girizgahtan sonra İsrail/Filistin Sorunu’nun tarihsel arka planını anlattı uzun uzun:
“21. Yüzyılda modern tarihin en uzun askeri işgalinden söz ediyoruz. Her şey 1948’de 700 binden fazla Filistinli’nin sürülmesiyle başladı. Acımasızcaydı; ölümler, katliamlar, tecavüzler yaşandı. Lübnan ve Ürdün’e ise “içsavaş” olarak yansıdı. İsrail; İngiliz emperyalizminin inşa ettiği bir devlettir. Kuzey Amerika’da Kızılderililere, Avustralya’da Aborjinlere reva görülenlerin bir devamıydı aslında. Çünkü dönemin İngiltere Başbakanı Churchill ‘gerçek şudur ki; daha güçlü, dünyaya daha geniş bakabilen bir ırk geldi ve aldı o yerleri” sözleriyle açıklıyordu işgali. İsrail’in kuruluşunun arkasındaki felsefe buydu. Filistinliler’in yaklaşan felaketi görmelerine rağmen , İngiltere tarihinin en kapsamlı askeri harekatıyla kuruldu bu devlet. Her şey başından planlanmıştı. Öyle ki; diğer emperyalist ülkelerin düştüğü duruma düşmemek için İsrail’in kuruluşunda Filistinli ve Arap işçileri kullanmak yerine “kibbutz” sistemini yarattılar”
Sorunun çözümünde bir kırılma noktası olarak kabul edilen Osla Barış Görüşmeleri’ne de değinen Tarık Ali, Edward Said’in bu süreçte sürekli uyarı yaptığını, FKÖ liderlerine “hiçbir şey imzalamayın” dediğini anlattı. Zira Said, bu anlaşmanın “Filistinliler’in Versaille Anlaşması” olduğuna inanıyordu. Yani “ihanet” anlaşması. Bu sürecin kağıt üzerinde kaldığını belirten Tarık Ali, sorunun çözümü konusunda Edward Said’i referans göstererek şu görüşü savundu:
“Etnik dini kökene dayanmayan laik demokratik tek devlet. En iyi çözüm bu. Bir yanda Filistin Lideri, diğer yanda İsrail Başbakanı, ortada ise ABD Başkanı’nın olduğu “barış” pozları bir gösteri aslında. Filistin’deki gündelik yaşama yaşama etkisi sıfır. İsrail’in işgal ettiği topraklardan geri çekilmesi bir hayal, yapmayacak bunu. Aksine duvarı uzatmaktan, dışişleri bakanı etnik temizlikten bahsediyor şimdi.
Dünya kamuoyunda “uniq crime/emsali olmayan suç” olarak tanımlanıyor Yahudilere yapılan soykırım. Ama başka suçlar da böyle tanımlanmalı. Örneğin; Belçika Kongo’da 12 milyon insanı katletti. 2.5 milyon Vietnamlı öldürüldü. 1 milyondan fazla Iraklı öldü işgalden beri. Afganistan’da ve Irak’ta hala ölümler devam ediyor. Eğer 1920’lerde hayatta olsaydım mutlaka Yahudileri savunurdum. Bugün de Müslümanlar için böyle düşünüyorum. İngiltere’de yapılan bir araştırmada ‘islam hakkında ne düşünüyorsunuz” sorusuna verilen yanıtların yüzde 50’si “terörizm” diyorsa burada bir sorun var; islamifobia. Seçilmiş siyasetçiler bile şu pompalıyor; ‘onlar, bizden hoşlanmıyorlar, bizim gibi değiller, farklı zamanlarda dua ediyorlar, bu yüzden ülkemize ayak uyduramıyorlar’. Aynı propaganda 20’lerden İkinci Dünya Savaşı’nın sonrasına kadar Yahudiler’e karşı yapıldı. Filistinliler savaşmaktan artık yorgun düştü. İsrail’i askeri olarak yenmek mümkün değil. Zira dünyanın 6. Büyük ordusuna ve nükleer silaha sahip. Çıkış nedir?”
Tarık Ali “halk hareketlerine öneride bulunmağını, çünkü onların hatalarından öğrenme hakkı olduğunu” söylerken, Hamas yanlısı bir Filistinli’nin “siz hem Hamas’ın hem FKÖ’nün lideri olsaydınız ne yapardınız?’ sorusuna verdiği yanıtta anlattı “çıkışı”:
“Ben olsam, Filistinliler için artık hiçbir anlam ifade etmeyen Filistin Yönetimini dağıtırdım. Ayağa kalkıp Cenin’de, Ramallah’ta, Bethelem’de yaşayanlar olarak biz Hristiyan, Müslüman ve Yahudiyiz ama Filistinliyiz derdim. İki devletli çözüm artık imkansız. İsrail’in “apartheid” rejimini artık Yahudiler de fark ediyor. Bu baskıcı rejim onları da baskı altına alıyor. Diyaspora Yahudileri arasında Filistin’de gerçekte neler olup bittiğini anlayan, sorgulayan bir kuşak var. Örneğin İngiltere’de ‘Filistin İçin Yahudilerin Sesi’ büyüyen bir örgüt. Avustralya’daki Yahudiler de artık daha açık konuşuyor. Şimdi bu gelişmeleri ciddiye almanın zamanı. ABD’de bir Yahudi kolejinde başlayan “apartheid” e karşı hareket büyümeli. Sıradan insanların, örgütlerin katıldığı ‘Laik Demokratik Tek Devlet” kampanyası yapılmalı. Bu kampanya boykot ve çeşitli yaptırımlarla desteklenmeli. Gettorlarda yaşayan Filistinliler de şunu görmeli; Batı’da hükümetlere rağmen onlara destek veren çok. Bu kampanyaya bütün Filistin diyasporası da katılmalı. Edward Said yaşasaydı, o da böyle bir kampanya da rol alacaktı”
Not: Çeviri için Adnan Gündoğan’a teşekkür ederim.