İran’da kadın olmanın simgelerinden biri haline geldi Mahsa Amini… Ahlak polisinin “bir tutam saç” vahşeti, molla rejiminin yirmi bir sene sesini kestiği İran’ın güçlü sesi Guguş’un “Bu sessizlikten ölüyorum, biri bağırmaya başlasın” şarkı sözündeki gibi, ölmemek için bağırmaya başladılar isyanlarıyla…
İran’da kadın olmayı, Türkiye’de yaşayan iki İranlı kadınla konuştum; Maryam Hooseinpoor ve Naz Dejagah...
Maryam, İngilizce dersler veriyor ve 9 yıldır, Naz da oyuncak tasarımcısı olarak 4 yıldır yaşıyor İstanbul’da. Ahlak polislerinin kadınların gündelik hayatını nasıl cehenneme çevirdiğini, 1979’da İran İslam Devrimi’nin, molla rejiminin hayatlarını nasıl kökten değiştirdiğini anlattılar.
İran adının bir kadın ismi olduğunu, dalga dalga yayılan isyanın da bir “kadın devrimi” olduğunu söylerken “erkekperver” rejimi şöyle tarif ediyorlar: Boğazımızı sıkan bir el, nefes alamadığımız bir sistem…
İran’da ahlak polislerinin sadece sokakta, meydanlarda, metroda değil, kendi işyerlerinde bile “neden böyle giyindiniz, neden pantolonunuz kısa, neden başörtünüz böyle” diyerek kadınları denetlediğini, özel hayatlarına karıştıklarını ifade ediyorlar.
Maryam annesinin kadın iç giyim mağazasını örnek veriyor: “Erkeklerin girmesi yasak bu tür mağazalara. Vitrine cansız manken koymak da yasak.”
Ahlak polisiyle ilgili deneyimlerini aktaran Maryam “Ceza kesebiliyorlar. Gözaltına alıyorlar. Bir gün kardeşimi karakola götürdüler. Neden oje sürdün diye. Hakaret etmişler. Sokakta mı büyüdün, annen baban yok mu... Babamı çağırdılar. Böyle giyinmek haram vs demişler. Erkek ahlak polisi gözaltına alırken, arabaya sokmaya çalışırken kadınların vücuduna dokunuyor. Bu haram değil mi? Üniversitelerde de bazı öğrenciler ajanlaştırılıyor; hangi öğrenci ne yaptı, ne giyindi, içki içti mi içmedi mi, uyuşturucu kullandı mı kullanmadı mı diye ” ifadelerini kullanıyor.
Yine başka bir deneyimini aktarıyor Maryam: “İran’ı kuzeyine gitmiştik kız kardeşimle. Müzik dinliyorduk. Yanımızdaki erkekler de gitar çalıyordu. Ahlak polisi geldi ‘ne yapıyorsunuz’ dedi. Biz de ‘hiç müzik dinliyoruz’ dedik. Kardeşimin kamerasını, müzik çalarımızı aldılar. Vermediler. Babamı çağırdılar. Babama ‘Kızlarınız neredeydi biliyor musunuz?’ diyerek sanki kötü bir şey yapmışız algısı yarattılar.”
Maryam bunları anlatırken “Bunları böyle anlatıyorum ama içim paramparça” cümlesini kuruyor ve yaşlar düşüyor gözlerinden…
Naz da İran’da bir kadın olarak nefes alamamasını şöyle anlatıyor: “Bir gün arabada gidiyordum başörtüm saçımdan kaydı. Öyle korktum ki, mesaj gelecek ceza alacağım diye. Çünkü arabamı bir ay trafikten men edebilirlerdi. Yine bir gün beni gözaltına almak istedi ahlak polisi. Araca koymak istediler. Yüzüme vurdu polis. Engelli bir kadının müdahalesiyle kurtuldum. Bu olay sonrası altı ay depresyon yaşadım. Vücudumda çekiştirmeden çürükler oluşmuştu. Rapor aldım. Raporumla şikayet ettim ama ‘Seni hükümet karşıtlığıyla, başkalarının beynini yıkamakla suçlarız’ diyerek tehdit ettiler. Korktum, şikâyetimi geri çektim. Mesela sadece başörtüsü meselesi değil. Gittiğiniz her yerde kadın olarak aşağılanıyorsunuz. Mesela fatura ödemeye gidiyorsunuz, bize kötü davranıyorlar. Saygı duymuyorlar. ‘Önce makyajını sil, saçını düzgün ört sonra konuş’. Gündelik hayatta hep aşağılanıyoruz.“
İslam Devrimi’ne destek veren kadınlar, Humeyni’nin Paris’ten ülkeye dönüşünden sonra başörtüsü zorunluluğuna karşı eylemler yaparken gelecekte kızlarını da dövecek, gözaltına alacak, ölümlerine sebep olacak ahlak polisi zorbalığına da karşı çıkacaklardı.
Maryam anlatıyor:
“Annemin bir arkadaşı bir televizyon kanalında çalışıyordu. Devrimden bir hafta önce mini etekle gittiği kanala devrimden bir hafta sonra önce ten rengi çorapla sonra ise siyah çorapla gitmek zorunda kaldı. Çünkü rejimin memurları onları uyarıyor. Etek yasaklanıyor, başörtüsü ve uzun manto zorunluluğu geliyor.” Kadınların varoluşları bile ağır tahrik erkekler için!
Ahlak polisinin uhdesinde makyaj, uzun tırnak ve oje kontrolü de var. Dövme yaptıran erkekler de karakola çekiliyor diye paylaşıyor Maryam; kocasının yaşadıklarından örnek vererek.
Tabii ki, rejim ilkokulda başlıyor sistemini inşaya… İlkokulda da başörtüsü zorunlu… Kız ve oğlan çocuklar aynı okulda okumuyorlar. Hatta babaların bile kız çocuklarını okuldan alması istenmiyor. Öğrenciler sınıflara dağılmadan önce “ABD’ye ölüm, İsrail’e ölüm” diye bağırmaya zorlanıyor. Maryam o günlerini “Öğretmenlerimizi bize, ‘öyle bağırın ki sesiniz Beyaz Saray duysun” diyordu” sözleriyle anlatıyor ve ekliyor:
“İslam Cumhuriyeti kadına, yüzünden tırnağına kadar erkekleri tahrik eder diye bakıyor. Kadınları büyük tehlike olarak görüyor. Yani kadın İsrail ve ABD’den daha tehlikeli!.
Çorapsız gidince cezalandırılıyorduk okulda. Annelerimizi çağırıyorlardı onlardan taahhüt alıyorlardı. Disiplin cezası aldığınızda puanınızdan düşüyorlardı. Düşük puanlı öğrenciyi de başka okul almak istemiyordu. Disiplin puanınız matematik notunuzdan daha önemliydi. Meryem Mirzahani mesela... Bir matematik dehası. Dünyanın en önemli matematikçisiydi. ABD’de kanserden hayatını kaybetti. Sizce matematik kitaplarının üzerinde kimin fotoğrafı var, Humeyni’nin. Aileler ‘ben çocuklarımın Meryem Mirzahani ile tanışmasını istiyorum, bilsinler’ diye ısrar edince kitapların üzerine Mirzahani’nin photoshop’la başörtüsü giydirilmiş fotoğrafını koydular.”
İran’da kadın müzisyenler için yaşam alanı yok gibi. Songül Çakmak’ın “İran Müzik Kültüründe Kadın Müzisyenlerin Sosyolojik Durumuna Genel Bir Bakış” başlıklı makalesinde sözünü ettiği gibi “Konserler ulusal yas dönemine denk geldiği, bazen dinen hassas bir kentte planlandığı, ” gerekçesiyle yapılamıyor. “Hassas grupların” hassasiyetleri Kültür Bakanlığından üstün geliyor. Türkiye’ye benziyor değil mi, konser, festival iptallerinde de adı sanı duyulmayan yapıların başvuruları öne sürülmüştü.
Maryam bu konuda da şöyle diyor: “Öncesinde de kıyafetlerimize ‘kızım böyle giyme, yazık yazık’ diyen yaşlı amca ve teyzeler vardı. Annem o dönem hep ‘kızım boşver’ derdi. Boşver diye diye bugüne geldik. Türkiye’de de benzer şeyleri duyuyorum. Onları o gün susturmalıydık.”
Maryam ve Naz Beyaz Çarşamba (başörtüsünü çıkarma) eylemleriyle bugün Mahsa Amini’nin ölümünün ardından başlayan protesto eylemlerini karşılaştırıyor: “Çok birikmişti, patladı. Son eylemlerde bizleri bölemediler. Farslar, Azeriler, Kürtler, Beluçlar bir arada. ‘Mollalara ölüm, Hamaney’e ölüm, Reisi’ye ölüm’, ‘Jın Jiyan Azadi’ (Kadın-Yaşam-Özgürlük), ‘İranlılar ölüyor ama alçalmayı kabul etmiyor’ sloganlarını atıyorlar. İran’ın çok sorunu var ama hicap en büyük mesele çünkü devlet kadınlardan korkuyor. Dünya ilk kez bizi duydu. İranlılar ölüyor ama aşağılanmayı kabul etmiyorlar. Biz hakkımızı istiyoruz. Erkekler de katılıyor, üniversite öğrencileri de katılıyor, eylemlere dahil olan yaşlı kadınlar da ‘Biz yaptık, şimdi pişmanız’ diyor. Biz ahlak polisi sisteminde reform istemiyoruz, hükümetin değişmesini istiyoruz.”
Candan Yıldız kimdir?Candan Yıldız, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Gazeteciliğe HBB’de On’da On Haber Program editörlüğü ile başladı.Kanal D, TV 8, Birgün Gazetesi, CNNTürk, İMC TV, Halk TV’de muhabirlik, editörlük, ana haber editörlüğü ve haber program koordinatörlüğü yaptı. Haber kanallarında çeşitli program formatları yarattı. Radyo ve Gazetecilik Ödülleri En İyi Program Ödülü/(1997), Çağdaş Gazeteciler Derneği En İyi Haber Program Ödülü/ (2002) ödülünü aldı. Avustralya’da SBS Türkçe Radyo Haberler servisine haber yaptı. “Öteki Sesler” isimli belgesel yaptı. “Dicle’nin Göz Yaşları” ile “Şiddete Karşı Anlatılar-Ayakta Kalma ve Dayanışma Deneyimleri” ortak çalışmalarda yazarlık yaptı. T24’le birlikte internet gazeteciliğine adım attı. |